12 Eylül 1980 Darbesinden önce demokrasiyi bir din olarak görüyor ve demokrasiyi benimseyenleri “şirkle” itham ediyordu. “İslam’ın Anlaşılmasına Doğru” Kitabında cahili kurumlardan ayrılmadıkça İslami Hareketin vücut bulmayacağı salvoları sallıyordu. Ama ta o zamanlar demokratik sistemin vazgeçilmez kurumları olan partilere göz kırpıyordu. Belki bu sebepten ne demokratlar nazarında hakiki bir yer edindi ne de İslamcılar kendilerinden bildi.
Aslında çok renkli bir kişilik. Tefekkür, yerinde durmaz elbet ama onun yüz seksen derece dönüşleri tefekkür sayılır mı bilmem… Pragmatizm ve makyavelizmin düşünce derinliğine ihtiyacı yok ki.
Ses getirmesini iyi bilir. Ama yankıdan kendisi ürker. İlahi Ali… Medine Vesikasını ortaya attıydı da 28 Şubat sonrası gazına gelenleri bir güzel paylayanda kendisi.
Son zamanlarda demokrat ama Özel Yetkili Mahkemeleri de savunuyor. Ergenekon Davası var ya dava zaafa uğramamalı imiş… İlkeler; ne zaman önemli oldu ki?
Tam anlamıyla konjonktür adamı… Dinlerarası diyalogu da savundu; aksini de… Düşene vurma konusunda da her daim profesyonel: Cübbeli Örneği.
İnsan mezara yaklaştıkça yaptıklarını muhasebe eder. Yaşı hayli ilerledi yazarımızın. Suriye’de yaşanan zulmü en iyi bilenlerden. İran’ın bebeklerimizin kanını içtiğini sağır sultan duydu Bulaç mı duymadı? Hizbullah militanlarının kadınlarımızın namusuna tecavüz ettiği gün gibi aşikâr. Esed’in askerlerinin şehirlerimizi bombaladığı da biliniyor. Lakin “İslamcı” Ali Bulaç kimin saflarında kalem sallıyor?
Sürekli bir İran övgüsü, vıcık vıcık dalkavukluk. Kalemden mürekkep yerine yağ damlıyor Hizbullah Terör Örgütü denilince. Esed’e karşı ayaklananlara iftira da kapıda. “Müslümanların arkasında ABD var…” Bu durumda öldürülen bebekler potansiyel terörist ya da ajan.
Suriye’de gösteriler önceleri silahsızdı. Günde 300 kişi ölürken derin bir sessizliğe gömülmüştü. Sonraları kendini savunmaya başladı müslümanlar… Yazarımız tarafından Harici ilan edildiler. Bir de Ali diyor ki; “ne oldu da Suriye ile aramız bozuldu?”
Ölenler müslüman, katledilen bebekler potansiyel müslüman, namusuna tecavüz edilen kadınlar ise akrabamız değil. Ne oldu? Hiçbir şey olmadı. Ali Bulaç’ın İslamcılığı vs. beni zerre miktarı ilgilendirmiyor ama vicdanının hicret ettiği sabit. Kalbi o kadar katılaşmış ki, timsah gözyaşları bile dökemiyor.
Size bir şey söyleyeyim mi? Benim tanıdığım Ali Bulaç mutlaka bu tezlerinden vazgeçecektir. Yalnızca uygun bir zaman ve dönek denilmemesi için bir fırsat kolluyordur. Zira onu ciddiye alan kalmadı. Ömrünün son anlarında bilge ve hekim yazar olarak anılmak varken zalimlerin payandası olarak anılıyor şimdilerde. Dokunuyordur ona… Neredesin Makyavel, sen bir çıkış yolu bul bari.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.
- - Manowar:20 Mayıs 2013, Pazartesi 15:48