O’nun ezeli ve ebedi olduğunu idrak eden ve âlim olduğunu bilenler için kaderin varlığı zaruridir. Eğer Allah geleceği biliyorsa kader vardır. Lafı dolandırmadan söyleyelim kader hususundaki inkâra dayalı tartışmalar; kaderin imandan olmadığı lafazanlığı küfürdür, Allah’ı inkârdır. İmansızlıktır.
Evet, belki alınyazısının mahiyetini anlamayız ama varlığına iman ederiz. Biliriz ki;
“O, Evveldir, Ahirdir, Zahirdir, Batındır.” (Hadid Suresi: 3)
Çok kimseler beşeri tecrübelerinden dolayı buradaki evvel ve ahir kelimelerinin zamansal bir durumu ifade ettiğini zannetmektedir. Hâlbuki ayetteki evvel ve ahir zamansal durumu ifade etmemektedir. Allah aynı (zamanda) evveldir, ahirdir. El-evvel ve el-ahir zamanlar üstüdür. Allah için bütün devirler ve boyutları birdir.
Allah’ın ezeli olması geçmişe doğru gittiğimizde zamanın başlangıcı geleceğe doğru gittiğimizde zamanın sonu demek değildir. Belki onu da kapsar ama öyle değildir. Zaten insan zihninin zamanın başlangıcı veya sonunu idrak etmesi de mümkün değildir.
Razi (rh.a) ayetin tefsirini şöyle yapmaktadır: “El-Evvel: Bil ki bu, kapalı, heybetli ve derin bir konudur. El-Evvel’in zaman bakımından öncelik olması bâtıldır. Vakit, sonradan yaratılmış mahlûktur. Onun parçaları birbirini takip etmektedir. Parçaların biri bitip ötekisi başlamaktadır. Dolaysıyla yok olduktan sonra var olan ve var olduktan sonra yok olan her şey ezeli olamaz. Kaldı ki zamanın bütün bölümleri birbirine muhtaçtır.
Zamanı halkedenin zamandan önce oluşu zaman itibariyle olamaz. Çünkü bütün zamanlardan önce olan şey, zaman ile önce olamaz. Olsa idi zamanın içinde olması lazımdı. Zaman mahiyet itibariyle akıp-gitmeye (yenilenmeye) dayanır. Üzerinden zaman geçen ise sürekli yenilenir. Böyle bir varlık da ezeli olamaz. O halde Allah’ın “evvel” oluşu asla zamansal değildir.
Yukarıdaki izahlarımız “ahir” için de geçerlidir. Varlık içerisine gelen (yaratılanlar) belli bir zaman itibariyle meydana gelmektedir. Eğer varlıklar yok olduktan sonra Allah kalır dersek ezeliliğini de iptal ederiz. Dolaysıyla Allah’ın “ahir” olması zaman itibariyle değildir.”
Allah, zamandan ve mekândan münezzehtir. Eğer Allah’ın zaman ve mekândan münezzeh olduğunu kabul ediyorsak O’nun bütün zamanı ve içinde cereyan eden hadiseleri de kuşattığını kabul etmek zorundayız.
Hz. Peygamber (sav) Efendimiz miraca çıktığında cennetlik veya cehennemlik birçok insanı görmüştü. İnsanların her birinin şu an cennetlik mi yoksa cehennemlik mi olduğu bilgisi Allah’a kapalı değildir. Bu örneğimiz uç bir örnek olarak görülebilir. Başka bir misal verelim:
Hz. Peygamber (sav) İstanbul’un fethedileceğini mü’minlere müjdelemiştir. Hz. Muhammed (sav)’in gelecekle ilgili bilgi vermesi Allah’ın O(sav)’e öğretmesi ile mümkün olmuştur. Kur’an ve sünnetteki gelecekle ilgili haberlerin tamamı Allah’ın geleceği bildiğini adeta gözlerimize sokmaktadır.
Allah (cc) geleceğimizi ve geçmişimizi de kuşatmıştır. Nitekim şöyle buyurmuştur:
“Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kâimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiç birşeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür.”(Bakara Suresi: 255)
Allah (cc)’nın ilmi vasıtasız ve hudutsuzdur. Sınır getirmek mümkün değildir. Hiçbir şey O’nun ilminin dışına çıkamaz.
Takdiri ilahi her müslümanın iman etmesi gereken akaid kaidelerindendir. Hiçbir mahlûk “yazısız” yaratılmamıştır. Kullar amellerini cüz’i irade ile yapsalar da bütün yapıp ettikleri Allah (cc)’nın ilminin dışarısına çıkamaz.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.