Yunan’ın tanrıları desiseci ve düzenbazdır. Zeus, karısını aldatan çapkın; pisliklerini gizlemek için her türlü dalavereye imza atan şarlatan. “Tanrı Pan”ın tarihi hileler örgüsü; insana benziyor; aslında Yunan’ın da saygısı yok buna. İnsanlığı “paniğe” sevk etmekten özel zevk alan psikopat. Asla yalan söylemediği farz edilen Apollo kâhin. Palavra mesleği. İslam inancında ise Allah asla yalan söylemez:
“Ey Rabbimiz! Muhakkak ki, Sen, geleceğinde hiç şüphe olmayan bir günde bütün insanları bir araya toplayacaksın. Muhakkak ki Allah, hiç sözünden caymaz.” (1) İlah olan yalan söylemez ve sözünden dönmez diyor İmam Nesefi. Yalancı olanlar ibadet ve itaate layık değildir:
“Dediler ki: "Sayılı günlerin dışında, ateş asla bize değmeyecektir." De ki: "Allah katından bir ahid mi aldınız? -ki Allah asla ahdinden dönmez- Yoksa Allah'a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?" (2)
İslam Alimlerinden “Allah’ın vaidinden dönmesini caiz gören meşhur İbn Kayyım El Cevzi Had’il Ervah isimli kitabında; “Alah, Kur’an-ı Kerim’in pek çok yerinde vaadinden dönmeyeceğini açık bir şekilde belirtmiş olduğu halde vaidinden dönmeyeceğini söylememiştir“ iddiasıyla büyük bir gaflet göstermiştir.
“O halde sakın Allah'ın resullerine olan vaadinden cayacağını sanma! Şüphesiz Allah her şeye galiptir, intikam sahibidir” (3) ayet-i kerimesinde, yalanlamaya maruz kalan peygamberlere yapılan vaad, yalanlayanlar açısından vaid/tehdit değil midir? Sonra;
“Bir de senden acele azap istiyorlar. Elbette Allah sözünden caymaz. Bununla beraber Rabbinin katında bir gün, sizin sayacaklarınızdan bin sene gibidir” (4) ayet-i kerimesini de mi vaad olarak yorumlayacaklar? Peki, azapla ilgili ayetlerde geçen ve açıkça vaid karşılığı olan vaadin ne manası olabilir? (5)
Allah şirk haricindeki günahları dilerse affedebilir isterse cezalandırır. Şirkin dışındaki cürümlerden ceza tehdidinden dönmesi onun rahmetidir. Şirk ehiline gelince onların ebedi cehennemlik olduklarında kat’i bir itifak söz konusudur. İttifak şu ayete dayanır:
“Gerçekten, Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.” (6)
Kısaca O’ndan yalan söz sadır olamaz.
O’nun sözlerinin ciddiyetinden veya doğruluğundan şüphe edenler azap ile karşılaştıklarında hakikati anlayacaklardır. Rahman (cc) şöyle buyurmaktadır:
“Allah buyurur ki; Huzurumda çekişmeyin. Ben size daha önce uyarıcı göndermiştim. Benim huzurumda söz değiştirilmez. Ve ben kullara asla zulmedici değilim.” (7)
Beyan türlerinden birisi olan nesh, tarihte Yahudiler günümüzde de modernistler tarafından istismar edilen meselelerden birisidir. Allah (cc)’da Kitabı’nda meseleye şöyle değinmiştir:
"Biz bir ayeti nesh eder veya unutturursak, mutlaka ondan daha hayırlısını veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kadirdir." (8)
Ayet nazil olmadan önce Yahudiler; “Muhammed’in tutumuna hayret ediyoruz. O, yapılması gerekli bir şeyi emrediyor, akabinde onu yasaklayarak zıttının yapılmasını istiyor. Bugün söylediğinden ertesi gün dönüyor. Kur’an nasıl bir kitap, O, Allah’ın kelamı değil ancak Muhammed’in sözüdür. Çünkü bu kitapta hükümler birbirini nakzediyor” gibi sözlerle tezvirat fırtınası estirmişlerdir. Müşrikler de Hz. Peygamber (sav)’e benzer itirazlar yöneltmişlerdir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:
“Biz bir ayeti değiştirip yerine başka bir ayet getirdiğimiz zaman Allah ne indirdiğini pekiyi bilmiş iken kâfirler Peygambere: “Sen, ancak bir iftiracısın” dediler. Hayır, öyle değil; onların çoğu bilmezler.” (8)
Tarih boyunca İslam’ın kendisine saldırma vesilesi sayılan neshin mahiyetine kısaca değinmekte fayda vardır.
Nesh izah etmek, gidermek, nakletmek, değiştirmek, unutmak, terketmek, ve ertelemek gibi manalara gelmektedir. Istılahta, şer’i bir yolla sabit olan hükmün artık bundan sonra ortadan kalktığına delalet eden şer’i bir yoldan ibarettir. Nesh, mensuh hükmünden sonra gelerek, varlığı ile hükmü yürürlükten kaldırır. Buradaki hükmün menşei Kur’an ve sünnettir. Aklın (akıl hüküm koyucu olmadığından) hükümlerinde mucizede, haberlerde ve tarihi hadiseler de nesh söz konusu değildir. Ulema (Ebu’l Müslim el İsfehani hariç) nesh de ittifak etmiş ve hükmün iptali, sadece lafzının kaldırılması ve hem lafzı hem de hükmünün kaldırılması şeklinde üç çeşidi olduğunu beyan etmişlerdir.
Kur’an-ı Kerim’de başta Kıblenin yönünün değiştirilmesi olmak üzere birçok nesh örneğine rastlamak mümkündür. Ayrıntılı bilgileri “Fıkıh Usulü” Kitablarında bulabileceğimiz nesh meselesi Kur’an ve sünnetin anlaşılması için teknik bir bilgidir. Ayetleri keyiflerine ve çağdaş değerlere göre yorumlamak isteyenler Yahudilerin düştükleri tahrif illetine duçar olduklarından usule uygun tefsire karşı çıkmaktadırlar.
Bütün hukuk sistemlerinde zaman ve mekânın değişmesinden dolayı nesh kaidesi yer alır. Allah’ın hükümlerinin hem tedrici olarak gelmesi hem de zamanın şartlarıyla (ve değişik hikmetlerle) hükmü değiştirmesi kullar için rahmettir. Burada bir gerçeğin de altını çizmeliyiz.
Hz. Muhammed (sav)’e verilen şeriatla kıyamete kadar gelecek bütün insanlık muhatap olduğundan hükümlerde 23 sene içerisinde insanları bir yerden başka bir yere tedrici olarak taşımış ve karşımızda mükemmel bir sistem çıkmıştır. Kaldı ki ne yazık ki bugün neshi ret edenlerin önemli bir bölümü çağdaş değerler adına (veya ne adına olursa olsun) muhkem nassları iptal etmekte onun yerine hevalarının kanunlarını gündeme getirmektedirler. Neshi gündeme getiren sadece Allah ve O’nun izniyle Hz. Muhammed (sav) olduğuna göre işlenen cürümün mahiyeti kavranabilir. Sonuç olarak nesh bir sözünden dönme veya çelişki değil başlı başına bir kanundur.
Allah (cc) istikbalden haber vererek doğru olduğunu bütün insanlığa şöyle beyan etmiştir:
“Elif, Lam, Mim. Rum yenilgiye uğradı. Yakın bir yerde. Ama onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir. Birkaç yıl içinde. Bundan önce de, bundan sonra da emir Allah'ındır. Ve o gün mü'minler sevineceklerdir. Allah'ın yardımıyla. O, dilediğine yardım eder. O, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. (Bu,) Allah'ın vadidir; Allah vadinden geri dönmez. Ancak insanların çoğu bilmezler.” (10)
Bilindiği gibi Peygamberimiz zamanında Roma ve İran, dünyanın süper gücüydü. Bu devletler Miladi 613 yılında büyük bir savaşa girişmiş ve Rumlar çok feci bir şekilde darmadağın bir şekilde yenilmişlerdir. Romalıların yenilgi haberi Mekke’ye ulaştığında müşrikler oldukça sevinmişler ve şöyle demişlerdir: "Siz/ müslümanlar ve Hıristiyanlar kitap ehlisiniz, biz ve Fâris (İranlılar) ümmiyiz; bizim kardeşlerimiz, sizin kardeşlerinizi tepelediler." Bunun üzerine Allah (cc) İranlıların yenileceğine dair yukarıdaki ayetleri indirmiştir. Fakat böyle bir çöküş içinde Romalıların birkaç yıl zarfında canlanıp yeniden galip geleceklerine kesinlikle hüküm vermek şöyle dursun, ihtimal vermek bile normal olarak akılların havsalasına sığacak bir şey değildi. Fakat Allah bir haber vermişse mutlaka gerçekleşir.
Allah nurunu tamamlayacaktır: İran ve Terör Örgütü Hizbullah istemese de.
1)- Ali İmran Suresi: 9
2)- Bakara Suresi: 80
3)- İbrahim Suresi: 47
4)- Hac Suresi: 47
5)- Mustafa Sabri Efendi- İlahi Adalet- sh. 36-37
6)- Nisa Suresi: 48
7)- Kaf Suresi: 28-29
8)- Bakara Suresi. 106
9)- Nahl Suresi: 101
10)- Rum Suresi: 1-6
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.