Âdemoğlu, darıdünyanın maliki değil halifesi olduğundan asla ilahlaşamaz. Yerküreyi sahibi gibi göre insan da diğer beşere karşı Rableşme temayülü bulunur. Kullardan bir kısmının âdem üzerinde yargılar koyması kendini Allah yerine koymasıdır. Sosyalizm de liberalizm de ideolojidir ve insanın Allah (cc)’ya isyanını simgelerler.

Sosyalizm ideolojisini savunan kimselerin liberal ekonomiye yönelttikleri eleştirilerden birisi “Asimetrik Enformasyon” dur. Sosyalistlere göre piyasada bir işlemin etkin ve adil olabilmesi için tarafların aynı bilgiye, yani simetrik tafsilata sahip olması gereklidir. Bu olmadığında, eksik bilgiye sahip olan dezavantajlı duruma düşer. Böyle bir durum ise piyasanın güçlülerin eline geçmesi demektir.

Liberaller bu görüşe şu karşılığı verirler:

“Asimetrik bilgi teorisi tamamıyla anlamsızdır. Bu teori, simetrik bilginin mümkün ve gerçek olduğu varsayımına dayanır. Önce bu varsayım ispatlanmalıdır. Bu ise imkânsızdır. İki insanın veya firmanın birbirinin tıpkısının aynısı bilgiye sahip olması hayal dahi edilemez. İspatlanmamış bir varsayıma dayanan bir teori hiçbir şey ifade etmez. Piyasadaki bilgi elbette parçalıdır, dağınıktır, simetrik olmaktan uzaktır. Piyasa bundan bir zarar görmez aksine, bu sayede işler. Asimetrik bilgi teorisi doğru olsaydı, piyasalarda her gün milyarlarca işlem yapılmazdı, hayat tamamen dururdu.”

Yukarıdaki itirazları papağan gibi tekrarlayanlar hem teorik olarak hem de reel olarak yanılmaktadır.
Evet, Sosyalistlerin simetrik bilgi teorisi liberallerin dediği gibi mümkünü olmayan bir hayaldir.
Kaldı ki mülkiyet hakkını toplumun eline verdiğimiz zaman adaletin oluşabileceğini kimse garanti edemez.

Tarihte hatalarından dolayı helak edilen birçok kavim vardır.

Sürekli tekrar, genel alışkanlıklar ve kalpleri kilitleyen propagandayla batıl inançlar telkin edilebilir.
Yürütücü mekanizmaları elinde tutan insanların hiçbir beşeri zaafa sahip olmadığını farz etsek bile verdikleri kararların doğruluğunu garantileyemeyiz.

Her meselede doğru kararlar verdiklerini teorik olarak kabul ettiğimiz takdirde bu doğrunun mekân olarak evrensel, zaman olarak sürekli olmasını temin etmek imkânsızdır.

Fakat şeytanın çocukları boş durmamış bu ipe sapa gelmez ideoloji uğruna milyonlarca insanın kanı akmıştır.

Liberallerin görüşleri de birçok musibete sebep olmuştur. Sınırsız özgürlük ve bırakınız yapsınlar teorisi burjuva sınıfının ortaya çıkmasına vesile olmuş ve sadece karı esas alan kimselerin iktidarına vesile olmuştur.

İnsan satan genelevleri, sömüren faiz bankaları vs. liberalizm ideolojisinin sonucudur.

Asimetrik bilgi modern devletler tarafından mümkün hale gelmiştir. Zira ellerindeki sermaye gücü ile devleti eline geçiren patronlar, vergi oranları ile oynayarak, gümrük duvarlarını aşağı veya yukarı çekerek, ellerindeki para ile faiz oranlarını yönlendirerek toplumun tümünü kontrol altına almayı başarmışlardır.
Liberallerin devlet-sermaye ilişkisini ve bu ilişkinin ahlaki, sosyal ve siyasi cephesini açıklamaları şarttır.
Halktan toplanan vergilerin faiz geliri olarak sermayeye aktarımını açıklamaları da zaruridir.
Burada bir meselenin altını çizmekte fayda vardır. Türkiye’deki ekonomik gelişmeleri tahlil ederken Batı’dan ihraç edilen sömürü, burjuva, feodalite, emperyalizm gibi kavramları kullanmamız bizi sağlıklı bir neticeye götürebilir mi?

İdris Küçükömer ve diğer solcu iktisatçılara göre evet…

Bizzat Karl Marks bile doğu toplumlarındaki aşiret yapısının Batı’daki feodal sistemle bire bir benzeşmediğini söylemiştir.

Türkiye’de Batı’dakinin tıpkısının aynısı gibi sınıflı bir toplum olmadığından piyasadaki ekonomik mücadelelerin çoğunun sun’i olduğunu söylemek zorundayız.

Solculuk ve sağcılık gibi çatışmaların da siyasi, kültürel ve iktisadi alt yapısı yoktur.

Ne yazık ki; İslam adına ortaya çıkmış olan kesimlerden bazıları da siyasi ve sosyal mücadelelerini Batı’dan ihraç edilen kavramlarla ifade etmiş farklılıkların derinleşmesinden nemalanmışlardır.