İslam Fıkhına göre çıkar tedarik etmek için borç vermek caiz değildir. Örf yoksa vecibe sahibi dilerse vereceğinden fazlasını verebilir. (1) Burada örfün yokluğundan kasıt şudur. Bir memlekette aldığın borcun fazlasını vermek örf haline gelmişse bu örf reddedilir. Kabul edilemez. Fazlalık faiz olur.
İhtiyaç halinde olan kimselere el uzatmak Din’in en önemli tavsiyelerindendir. Bu nasihatin somut göstergesi “Karz-ı Hasen”dir. Bilindiği gibi Karz-ı Hasen kelimesi lügatte güzel ödünç manasına gelmekte ve genel olarak bir kimsenin maddi değeri olan bir malı sırf Allah rızası için kardeşine borç olarak vermesi şeklinde tarif edilmektedir. (2) Bu borcun geri ödemesinde diğer ticari borçlarda olduğunun aksine erteleme caiz değildir. Ticari borçlar da önemlidir ama bu tipte borçlanmakta hassas olmak lazımdır.
Karz-ı Hasen; infaktan (karşılıksız vermekten) daha hayırlı bir ameldir. Peygamber Efendimiz bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır: "Bir şeyi ödünç vermek, onu sadaka olarak vermekten hayırlıdır." Allah (cc)’da mü’minleri Karz-ı Hasen’e kitabında şöyle teşvik etmiştir: "Allah'a, kat kat karşılığını artıracağı güzel bir ödünç takdiminde kim bulunur? Allah hem darlaştırır, hem bollaştırır; Ona döneceksiniz." (3) Günümüzde insanların sıkışıklarından faydalanmak ve onun üzerine gelir sağlamak ticari zekâ olarak vasıflandırılmaktadır. Zira kapitalizm; devlet gücünün korumacılığını arkasına alan tekelciliğe yapışan adil yarışı boğan ve pazar dengelerini bozan bir ideolojidir.
Dünya ticaretinde üretilen mallar karşılığında kâğıtlar üretildiği ve bu kâğıtların faiz oranları referans alınarak değer tespiti yapıldığı malumdur. Uyduruk kazanca sebep olan bu kâğıtların gelir bozukluğuna ve dar geçime sebep olduğu bilinmelidir. Allah (cc) şöyle buyuruyor: “Her kim de benim zikrimden yüz çevirirse, ona dar bir geçim vardır ve onu kıyamet günü kör olarak haşr ederiz.” (4) Haramlar; mutsuzluk, huzursuzluk ve bunalım kaynağıdır. Sıcak paranın ekonominin çarkı yerine yön vericisi kabul edildiği günümüz dünyasında ekonomi balondan ibaret hale gelecek ve dar geçim kaçınılmaz olacaktır.
“Biz, bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun Mutrafine emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.” (5) Mutrafin; refah içerisinde olan aristokratlardır. Herhangi bir toplum marufu esas alıp münkeri yasaklamazsa cemiyetin önüne şımarıklar geçer ve onlar topluma sapıklıkları enjekte ederler. Böylece millet çözülür ve dağılır. Allah'ın yasası gerçekleşir. Yıkılış başlar ve o ümmet yok olur.
Serbest piyasa, demokrasi ve liberalizm gibi kavramların farazi değerleri cihanı ABD eksenine kaydırmıştır. Kavimler arası işletmeler “özgür piyasa” ile birçok ülkenin içerisine vahşice sızmışlardır. Kâğıtlarla reel ticareti kat kat aşan boyutlarda para piyasası oluşmuş ve tüm ülkelerin ekonomisini uyduruk temele oturmuştur. Dolaysıyla ekonomik krizlerin beklenmedik bir hadise olduğunu söylememiz mümkün değildir.
Zorlukların illeti olarak sanal ekonomik veriler olduğu tespiti Amerika’da iktisadın devletçi bir eksene kaymasına vesile olmuş lakin Birleşik Devletlerin adımlarına karşılık küresel güçler, sermayelerini ABD’den çekmişlerdir. Sermaye çekimi de ABD’nin ekonomik hayattaki gücünden dolayı bütün dünyanın buhrana girmesine sebep olmuştur. İstikbalde dolar ve dolarla birlikte tüketim ekonomileri çökebilir. Daha önemlisi ise dünyaya ihraç edilen kavramların önemini yitirmesi beklenebilir. Sünnetullah dikkate alınmaz ise yeni düzen de her türlü bilimsel tezlere rağmen dünya ve ahirette helake sebep olacaktır. Allah (cc) şöyle buyurmaktadır: “Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek, oranın halkını yalvarıp yakarsınlar diye darlığa ve sıkıntıya soktuk” (6),“Sonra, bu darlığı refaha döndürdük. Onlar zenginleştiler ve “Atalarımızda iyi ve kötü günler geçirmişlerdi” dediler. Nihayet onları habersiz ve ansızın yakaladık. Eğer o ülkelerin halkları inanıp takva yolunu takip etselerdi, onlar için gökten ve yerden nice bereket kapılarını açardık. Fakat onlar yalanladılar. Biz de yaptıkları yüzünden onları yakaladık.” (7) Ayette nakledilen “atalarımızda iyi ve kötü günler geçirmişlerdi” ibaresi, sıkıntı ve bolluğun ilahi bir takdir ve ikaz olmadığını iddia etmektir. Bunalımlardan ibret almayan toplumlar yok olmaya mahkûmdur. Öyle ki tıpkı hamile bir kadın günleri dolduktan sonra, nasıl her an doğurabilirse, bunlara da her an azap gelebilir.
Faizsiz bir ekonomik modele ne dersiniz? Ana dilde eğitime… İşte yeni bir düzen: İSLAMİ DÜZEN… Samimi iseniz gelin!.. Yok, TC ismi kalkmış yok Başbakan 3 çocuk demiş gibi çocukça şeyleri boş verin. Muasır Medeniyet’iniz bir işe yaramadı kan ve zulümden başka. Siz bizi yeniden O, resmi ideoloji denilen vampire çağırıyorsunuz. Gelmiyoruz. Tepinin, ama su tersine akmaz. Sen faiz lobisi; boşa çırpınıyorsun gidicisin!..
1- Ömer Nasuhî Bilmen - Hukûk-ı İslâmiyye ve Istilâhât-ı Fıkhiyye Kamusu- c.6, sh. 100
2- Yusuf Kerimoğlu- Emanet ve Ehliyet- c.2, sh. 474
3- Bakara Suresi: 245
4- Taha Suresi: 124
5- İsra Suresi: 16
6- Araf Suresi: 94
7- Araf Suresi: 95-96
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.