Allah (cc) bütün varlıkların sahibi ve koruyucusudur. Hâkimiyet de Allah (cc)’ya aittir. Bu hakikatin kalplere ve akıllara nakşedilmesi için kâinata bakmak yeterli olacaktır. Kâinat içerisinde hiçbir şeyin (hakiki manada) sahibi değil iken Allah (cc)’nın kullarına kanunlar koyan zümreler hâkimiyet hakkını gasp etmeye çalışan kimselerdir. Ama yağma yok!.. Egemenlik kayıtsız ve şartsız Allah (cc)’nındır.
Bazı kimselere göre kâinat bir tesadüfler oluşumudur. Bu görüşün yanlış olduğu âlemdeki nizamdan dolayı açıktır. Aslımda kâinatın tesadüfler sonucunda oluştuğunu söyleyen ateizm; tutarlı bir inanç sistemini temsil etmez. Yunanca bir kelime olan ateizm; Allah inancı karşısında tepkisel bir duruştur. Mutlak ateizm de imkânsız bir inançtır. Kur’an-ı Kerim’de Allah’ı inkâr problemi ile pek fazla ilgilenmemiştir. Ancak kuru bir inat bu soruna yol açabilir. Allah (cc) şöyle buyurmaktadır: “Allah'ı nasıl inkâr edersiniz ki, sizleri ölü iken o diriltti, sonra sizi öldürüp tekrar diriltecek, sonra da yine O'na döneceksiniz.” (1) Ateizm çirkin bir inkârcılıktır. Ayet hayat delili ile az çok ahlakı olanlara seslenmektedir. Zira insana hayat verilmeden önce kendisi yoktu. Uğrunda birçok takla attığı hayatı kendisi yaratmış değildir. Ve hayattan sonra yine ölecek ve diriltilecektir. Çünkü olan yine olur. Eğer böyle olmasa idi kâinattaki hiçbir kanunun geçerliliği olmazdı. Bu sayededir ki insanlar, tohumlarını eker, hâsılatını kaldırır, atlara, arabalara, trenlere binerler. Bu kanunlardan kimse şüphe etmez. Hayat ve ölüm kanunu da bu kanunlardan birisidir. Kimse onu inkâr edemez. Bu sebeple genelde kâfir ve müşrikler Allah’ı inkâr etmemişlerdir. Cahiliyye Döneminde müşrikler Allah’ı yaratıcı olarak kabul ediyor rızık verici olduğunu söylemekle birlikte tabiat olaylarını yönetenin Allah olduğunu itiraf ediyorlar ve fayda ve zararın Allah’tan olduğuna iman ediyorlardı. Kâbe’nin sahibi de Allah’tır. Bununla beraber onlar kâfir ve müşrikti. Tek ilah ve Rabbin Allah olduğunu kabul etmiyor Allah’ın şeriatından başka kanunları benimsiyorlardı. Şüphesiz bu bir çelişkiydi ve çelişkiyi gidermenin yolu kâinatın yaratılışı ve idaresi üzerinde tefekkürü derinleştirmekten geçmektedir.
Âlemin yaratılışı, işleyişi ve idaresi konuda vahyden başka tutarlı ve doğru görüş mümkün değildir. Bütün kâinat/âlem Allah (cc)’nın eseridir. Resul-i Ekrem (sav) şöyle buyurmuştur: "Bidayette Allah vardı, O'ndan önce başka bir şey yoktu. O'nun Arş'ı suyun üzerinde bulunuyordu. Sonra gökleri ve yeri yarattı. Sonra kader defterinde her şeyi yazdı." Allah (cc) muazzam büyüklükte olan kâinatı idare etekten yana hiçbir sıkıntı çekmez. Kâinatın büyüklüğü hakkında Resul-i Ekrem (sav) şöyle buyurmaktadır: "Nefsimi kudret elinde tutan Zat'a kasem ederim, yedi sema ve yedi arz, Kürsü'nün yanında, çöl bir araziye atılmış bir (demir) halkadan baka bir şey değildir. Arş'ın Kürsü'ye olan üstünlüğü de, tıpkı bu çölün o halkaya üstünlüğü gibidir"Allah (cc) hakiki ilah ve yegâne hâkimiyet sahibidir. Göklerin ve yerin sahibidir: “Allah. O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, Kayyum’dur. O' nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde de, yerde de ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiç bir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür.” (2)
Bu ayete Ayete’l Kürsi denilmiştir. Hz. Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuşlardır: "Bu ayet herhangi bir evde okunduğunda, şeytanlar o evi otuz gün süreyle terk ederler ve hiçbir sihirbaz erkek ve kadın kırk gece süreyle o eve giremez." Bilindiği gibi “sihirbaz” tabiri yalancı ve aldatan manasına gelmektedir. Dolaysıyla bu ayet-i kerimeyi anlayan kimseyi politikacıların ve belamların aldatması mümkün değildir. Ayet-i kerimeyi anlayan kimseler egemenlik hakkının niçin sadece Allah (cc)’nın hakkı olduğunu da idrak ederler ve cennete nail olurlar: "Kim, "Ayete'l-Kürsi'yi her farz namazın peşinden okursa, cennete girmesine, ölümden başka hiçbir şey mâni olmaz.” Ayet-i kerime’de zikredilen sıfatların her biri İslam’ın ana esaslarından birini oluşturur. Bir tek Allah inancını yansıtır. Burada eski dinlerin başına gelen sapmalara ve karışıklıklara yer yoktur. Tıpkı Hz. İsa'dan sonra kilise çevreleri tarafından uydurulan Teslis inancında görüldüğü gibi. Bu düşünceden şu ilke doğar: Egemenlik yetkisi sırf Allah'a özgüdür. Bu ilkeye göre kullar için tek yasa koyucu merci Allah'tır.
Ayette zikredilen Kayyum sıfatı, ayakta duran, ayakta tutan ve yöneten manalarına gelmektedir. Dolaysıyla ayet-i kerime Allah’ın zatını ve sıfatını, gökler ve yerin yaratılmasını ve muhafazasını, hayat, ilim ve hâkimiyet meselesini içerir. Ayette zikredilen “Kürsi” kelimesi lügatte tek başına oturulan belli bir şey, ilim, herhangi bir şeyin aslına ve toplandığı yer gibi manalara gelir. Bu kelime aynı zamanda hâkimiyet, saltanat ve şeref manasında da kullanılır. Müfessirler “Kürsi” hakkında değişik görüşler ortaya sermişlerdir. Şimdi bunları görmeye gayret edelim:
1- Kürsi, gökleri ve yeri kaplamış büyük bir cisimdir. Arşın altındadır.
2- Kürsi, egemenlik, hâkimiyet ve saltanattır.
3- Kürsi ilimdir.
4- Kürsi’den maksat Allah’ın büyüklüğünü anlatmaktır. Zira Allah sıfatlarını anlatırken insanların anlaması için hükümdarlar hakkında konuşulan sözlerle hitap etmiştir. Nitekim Kâbe'yi kendine ev yapmış, tavaf ve ziyaretini emretmiştir. Çünkü insanlar, hükümdarlarının saraylarını ziyaret ederler. İşte bunlar gibi kendisine de Arş isbat etmiş sonra kendine Kürsi de isnad etmiştir. Anlaşılmıştır ki Kürsi Allah’ın büyüklüğünü anlatmak için ifade buyrulmuştur. Fakat ayetin zahirinden de anlaşıldığı gibi gerçek anlamda mahiyetini kavrayamayacağımız ve arşın altında bulunan bir Kürsi’ye iman etmek de vacibtir. Bunun az çok cisimle ilgili bir kavramı içermesi Cenab-ı Allah'a -hâşâ- bir cisimlik isnadını gerekli kılmaz. Meselenin ruhu, Kürsi'nin Allah'a nisbetini lâyıkiyle düşünebilmekte, bunun bir "oturma nisbeti" olmayıp bir "Rablık nisbeti" olduğunu anlamaktadır. Ve burası mekân üstüdür. Artık burada cisimlik mânâsı yoktur. Ve "Rahmân olan Allah Arş'a hükmetti" (3) ifadesinin delâlet ettiği üzere Allah Arş'ın içinde değil, rahmânlık sıfatıyla üzerindedir ve bu üzerinde bulunma, mekânla ilgili olmayan bir üstünlüktür. "Ey Rabbimiz sen her şeyi rahmetinle ve ilminle kuşattın" (4) âyeti gereğince de Allah'ın kuşatması, rahmet ve ilim yönüyledir. Kürsi, bu ilim ve rahmetin, bizim âlemimize bir tecelli yeridir. Bu bakımdan ne Kürsi'nin, ne Arş'ın Allah'la ilgisi bir yer tutma şeklinde değildir. Ayet bütün saltanatı ve hükümranlığı Allah’a izafe etmektedir. Ve anlaşılmıştır ki; Allah’tan başka bir mabud ve ilah yoktur. A-yet’el Kürsi Allah (cc)’nın yegâne ilah olduğunu izah etmek için nazil olmuştur. Esasen Kur’an’ın tamamının gayesi budur.
1- Bakara Suresi: 28
2- Bakara Suresi: 255
3- Taha Suresi: 5
4- Gafir Suresi: 7
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.
Cok dogru