"Sizin Allah'ı bırakıp da o taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Bunlara tapmanız için Allah hiçbir delil indirmiş değildir. Hüküm ancak Allah'a aittir: O, size, kendisinden başkasına tapmamanızı emretti. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler." (Yusuf Suresi: 40)
İsim kelimesi “ad” kelimesinin tam karşılığı değildir. Zira isim; bir şeyin zihinde doğmasını sağlayan alamet olması hasebiyle varlığın kendisini öz olarak ifade eder. (2) Yukarıdaki ayet-i kerime’de ise müşriklerin aslı olmayan bir isme taptıkları konu edilmiştir. Bu halin yakın tarih ve günümüzdeki halini Cemil Meriç şöyle ifade ediyor:
“Kavga, insanla kader arasında değil artık, insanla kelime arasında. Rüyaları o bayraklaştırıyor. Yığınlar onun için yaşıyor, onun için dövüşüyor, onun için ölüyorlar. Mukaddeslerin rengine bürünen bir bukalemun kelime, semavi kitapların şeytanı. Ve en tehlikelileri, toprağımızda doğmayanlar.
Sol’la sağ, bu karanlık kafilenin öncülerinden ikisi.”(3) Sadece sol ve sağ kavramları değil; Osmanlı’nın son devirlerinde kavganın fitilini “hürriyet, adalet ve eşitlik” kelimeleri ateşliyordu. Fransız Devrimi’nin dünyaya armağan ettiği bu kelimeler, Osmanlı Aydınlarının rüyalarını süslüyordu. Hiç kimsenin kelimelerin gerçek manasını düşünme gibi bir derdi yoktu; hayallerinde yükledikleri manaya âşık olmuşlardı.
Osmanlı İslamcı Aydını da kavramların büyüsüne kendilerini kaptırmıştı. Kimi “Kanun-i Esasi”nin İslami olduğu konusunda deliller getirmekle meşguldü kimi de “en iyi İslam’ı meşrutiyet rejiminin” temsil edeceğinden dem vuruyordu.
Divan-ı Harp’te yargılanan Said Nursi tek suçunun “Meşrutiyet Rejimi”nin Kitap, Sünnet ve İcma’ya en uygun rejim olduğunu savunmak olduğunu ikrar etmiştir.
Osmanlı Aydın ve Uleması için “istibdat” en büyük düşman “hürriyet” ise her şeyin feda edilmesi gereken bir değer idi. Hâlbuki Batılıların gözünde “istibdat” şer’i hükümler ve Hilafet, hürriyet ise beşeriyete ibadet mezhebi ideolojik demokrasi. Abdülhamid Han’a hem Batıcılar hem de İslamcı Aydınlar aynı noktadan saldırıyordu. Abdülhamid Han’ın görevden azledilmesi ile ilgili fetvayı veren büyük İslam Âlimi Muhammed Hamdi Yazır’dır.
Kavramlar; namus gibi önemlidir. Hakikate talip olan bir kimse kavramların mahiyetini sorgulamak ve içeriğine nüfuz etmek zorundadır. Zamanın rüzgârlarına kapılan İslamcı Aydın ve Ulema “Hilafeti” kaldırmadılarsa da; Şer’i hükümlerin lağvedilmesi noktasında menfi katkıları inkâr edilemez. Abdülhamid Han’ın Danışmanlarından Nusret Paşa zamanındaki ulemaya şu uyarıları yapmak zorunda kalmıştır:
“İsimleri ne kadar değişirse değişsin mahiyet olarak Hıristiyan âleminde iki devlet rejimi vardır. Bunlar Aristokrasi ve Demokrasi! Demokrasi, gençlerimizin medeni saydığı Avrupa’da belirli fikir ve inançlara dayanır. Avrupa’nın bütün filozofları ve dipleri, bu “Demokrasi” tabirinin arkasında ve “söz özgürlüğü” gibi uydurma perdeler altında, vahyi inkâr ederler. Kelamcıların “Dehriyyun” dedikleri materyalistlerin tek dayanağı demokrasidir. Şimdi bizde de hafif akıllı, yeni moda aydınlar “Dehriyyun’u” Avrupa’dan taklid ederek, bir üstünlük ve meziyetmiş gibi, mülk-ü İslam’a sokmak istiyorlar. Sözde “terakki” adı altında, İslam Devleti’nin de, din ve ahlakta “Demokratik” olduğunu iddia ediyorlar. Hâlbuki İslam Devleti; Avrupalıların Aristokrasi ve Demokrasi diye isimlendirdikleri devlet biçimlerinden farklıdır ve onlarla uzlaşamaz. İslami Devlet; mutlak tevhid akidesine dayanır. Temeli Edille-i Şeriyye’dir. (Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyas) Demokrasi denilen halk yönetiminin; İslami Devletle en küçük bir ilişkisi olamaz. Müslümanlıkta “Emr-i Bi’l Maruf ve Nehy-i Anil Münker” ilkesi vardır. Ululemre beyat etmeden ölen, cahiliye üzerine ölmüş demektir. Kaldı ki, Ululemre itaatin farz olduğu hususunda Ehl-i Sünnet’in müctehid imamları ittifak etmiştir. Meşruta usulü bahane edilerek yetkilerin şarta bağlanması ve Demokraside olduğu gibi tamamen kaldırılması; İslam Şeri’atını inkâr etmek demektir.” (4)
Dünyanın yeniden dizayn edildiği bir dönemde kendi kavramlarımızı gündeme getirmek; yabancı kavramları sorgulamak zorundayız.
1- Yusuf Suresi: 40
2- http://www.yazete.com/genc-kalemler/ahmet-balki/el-esmaul-husna/1523/
3- Cemil Meriç - Bu Ülke -sh. 79
4- Hüsnü Aktaş - Fedailer- sh. 184
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.