Siyaset, birçok denklemi ve dengeyi gözeterek yapılan bir sanattır. Yapılan hatalar da doğrular da düz bir çizgi takip etmez; cemiyeti çarpan etkisi ile etkiler.
İslam âlimleri, siyasetçinin vasıfları ile ilgili müstakil eserler kaleme almışlardır. Müslüman ve âlim olmak ilk şart. Azaların salim olması ve kudret sahibi olması ise aranan koşullardan.
İdarecinin “Kureyş Kavmi”nden olması hususunda da genel bir ittifak vardır. Bu ittifakın sünnetten delilleri şunlardır:
“Hilafet, insanlardan iki kişi kaldığı müddetçe Kureyş’tedir.” (Müsned)
“Şu Hilafet işi Kureyş’dedir.” (Buhari)
“İnsanlar bu işte Kureyş’e tabibir.” (Buhari)
“İmamlar Kureyştendir.” (Müsned)
Zahiren yöneticilik Kureyş Kavmi’ne verilen bir imtiyaz olarak gözüküyor. Lakin bu ittifak mutlak mı; emir mi veya tavsiye mi? İki boyutta da anlayabilirsiniz. Ama ağırlıklı taraf hangisi?
İslam âlimleri Kureyş şartını “tamamlayıcı şart olarak” zikretmişlerdir. İdareci müslüman ve âlim olduktan sonra Kureyşli olmasa da hilafeti geçerlidir. Ama ideali Kureyşli olmasıdır demişlerdir. Zira Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Üzerinize tayin olunan idareci başı siyah kuru üzüm gibi Habeşli bir köle olsa bile dinleyiniz ve itaat ediniz.” (Buhari)
Peki, ırkçılık mikrobunu temizleyen Hz. Muhammed (sav) neden hilafetin etnik bir sınıf olan Kureyş’e ait olduğunu söylemiştir. Elbet Hz. Muhammed (sav)’in her söylediğinin hikmetini tespit edemeyiz. Belki Kureyş Kavmi’nin fıtratına idarecilik kabiliyeti yerleştirilmiştir. Faydayı tespit edebilmek o kadar da kolay değildir. Hilafetin Kureyş’ten olması dini bir maslahattan dolayı da olabilir. Zira idarecilikle ilgili hadisleri beraber değerlendirdiğimiz zaman amacın “nesep asabiyetini” ön plana çıkartmak olmadığını söylemek zorundayız. Önemli olan ahkamı anarşiye yer vermeden tatbik etmek!..
Ed-Dehlevi şöyle der: “İmametin Kureyş’ten olması dinin dilinin ve adetlerinin Kureyş’e uygun gelmesindendir. Dini en iyi anlayan onlardır. İnsanlar onlara karşı saygılıydılar. Başkasına itaat etmezlerdi.” Kureyş hadisi, insanları bir arada tutmanın önemini vurgulamaktadır. Cemiyeti adaletle yönetmenin biri vazgeçilmez diğeri ihtiyaç olan iki şartı mevcuttur:
1- İslam’ın egemenliği
2- Liderin kalitesi
Toplum hassas dengelerin ürünü… İktidarın rıza ile ayakta kalmasının koşulu insanların saygı duyacakları kişilerin yönetmesine izin vermekten geçer. Yönetimde rıza, devleti kuvvetlendirir ve istikrarı sağlar. Rıza yoksa illegalite vardır. Jakoben idarelerde gizli örgütlenmeler adeta bir kültürdür.
Osmanlı, padişahlıkla idare edilse de ahkâmda İslam’ı esas alan bir devletti. Rıza meselesi Osmanlı için hayati bir mesele idi. Kürtler ile devlet arasındaki ilişkilerde rıza kaidesine göre ilerlemiştir. Osmanlı’da “Kürdistan Vilayet”inin yönetim sistemi tefviz esasına dayanmıştır. Tevfiz yani yerinden yönetim.
Genç Cumhuriyette ise jakobenizm rüzgarı esmiş ve Kürtlerin ne istediğinin önemi kalmamıştır. İstekler terör olarak değerlendirilmiştir. Ama terörle mücadele edildi de azaldı mı? Özel Yetkili Mahkemeler yerine ikame edilen Terör Mahkemeleri vatana millete hayırlı olsun.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.
- - Abd Ullah:27 Ağustos 2013, Salı 17:00