Oryantalistlere göre İslam çölde doğan bayındırlık içerisinde ne yapacağını şaşıran bedevilerin dinidir. (Örnek Olarak W. Heyd ;Yakın Doğu Ticaret Tarihi, sh. 29,30) Kıt kaynakların limitsiz ve hasım kullanımlara tahsis edilerek insanların maddi ihtiyaçlarını tatmin için geliştirdikleri yöntem olarak tarif edilen çağdaş ekonomik faraziyelerin din ile çeliştiğini söylememiz lazımdır. Fakat bu tespit İslam ile iktisat arasındaki bağlara muhalefet etmemizi gerektirmez.
Hz. Muhammed (sav)’in alım satım gerekçesiyle muhtelif ülkelere seyahat ettiği Hz. Ebubekir ve Ömer (ra)’in büyük tüccarlardan olduğu bilinmektedir. Hz. Ebu Süfyan (ra)’in Suriye’de ambarları olduğu ve diğer esnaflar gibi İran ve Yemen’le finans rabıtaları mevcuttu. Hz. Abbas (ra)’in Taif’te ağızlara destan üzüm bağları vardı.
Kur’an Mekkelilerin ticaretlerine şöyle değinir: “Kureyş'e kolaylaştırıldığı, kış ve yaz seyahatleri onlara kolaylaştırıldığı için onlar, kendilerini açlıktan doyuran ve her çeşit korkudan emin kılan şu evin Rabbine kulluk etsinler.” (Kureyş Suresi)
O dönemde Mekke; Çin, Hindistan ve sair Doğu memleketler için ticari üslerden birisiydi. Araplar kavimlerarası ticaretle her daim yakından alakalı olmuşlar ve MÖ. 1700’de İsmail Oğullarının kervanları Tevrat’a konu olmuştur.
Şirk Dönemi’nde takas işlemlerini Mekke sınırları dışına çıkartma/yayma noktasında en önemli rol Peygamberimizin dedesi Haşim’indir. O zaman ki Mekke’de iflas eden tüccarlar aileleri ile birlikte Mekke’yi terk edip çöle yerleşiyorlardı. Bu bir anlamda manevi intihardı. Peygamberimizin dedesi bu durumun vahametini görerek Mekke Tacirlerine ortaklı iş yapma / mudarabeyi teklif etmiştir. Dolaysıyla Mekke’de kolektif bir ticarette söz konusu idi.
İslam çalışmayı teşvik eden bir dindir. Resul-i Ekrem (sav) bir hadis-i şeriflerinde; “Dürüst tüccar kıyamet gününde sıddık ve şehidlerle beraber haşrolunur” (Tirmizi), buyurmuştur.
Gelirle alakalı malumatı tahsil etmek farzdır. Hz. Ömer çarşıda gezer, bazı tüccarları kamçısıyla dövüp şöyle derdi: “Bizim çarşımızda ancak bilenler alışveriş yapabilir. Aksi takdirde bilmeyen Allah'ın haram kıldığı ribâyı ister istemez yer!” (ihya)
Gaddarlıkların epeycesinin ekonomiye yaslandığı göz önüne alınırsa iktisat hakkında kelamı olmayan bir dini zulme tasdik edeceği de perdelenemez bir vakıadır.
İslam’ın din, can, mal, nesil ve akıl emniyetini zaruri ilkelerden gördüğü malumdur. Alım ve satımı, çeşitli akitlerin serbest bırakılması ve hırsızlık gibi cürümlere ceza tayin edilmesi malı korumak içindir. Resul-i Ekrem (sav) kazanç için çalışmanın farz hükmünde olduğunu şöyle beyan etmiştir: "Kazanmayı taleb etmek her müslüman üzerine farzdır"
İbn-i Abidin (rh.a) kazancı talep etmekle ilgili ilim hususunda şunları kaydetmektedir: "Ticaretle meşgul olanın alışverişi öğrenmesi farzdır. Ta ki, sair muamelâtta şüphelerden ve mekruh olan şeylerden korunabilsinler. Sanat sahipleri ve diğer herhangi bir işle meşgul olanlar da böyledir. Haramdan korunmak için onların da meşgul oldukları işin hükmünü bilmeleri farzdır."(Reddül Muhtar)
Değiş tokuş; yaşamın intizamlı sürmesi hikmeti ile meşru kılınmıştır. Zira insanlar muhtaç olduğu her şeyi kendisi yapamaz ve hacetleri için diğer insanların ellerindeki üretimlere ve mallara muhtaçtır. Alışveriş olmasaydı insanlar ihtiyaç duydukları şeylere ya dilenerek sahip olacaklardı ya da gasba başvuracaklardı.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.