ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Kaderin keyfiyeti üzerine notlar

Ahmet Balki

16 Mayıs 2013 Perşembe 17:45
  • A
  • A

Mazi boyunca kulların fiillerinin kaynağı tartışılmıştır. Aslında bu mesele kader meselesinin de özüdür.
Tevhid inancına göre iyilikleri de kötülükleri de Allah yaratır. İyilikleri Allah’a kötülükleri şeytana izafe eden anlayış Mecusi inancına aittir. Allah’ı tenzih etmek için bile olsa kötülükleri başkasına izafe etmekle şirk arasında bir fark yoktur. İnanç meseleleri inanç meselesidir. Kader meselesi de muhkem ve mütevatir haberlerle bize iletilmiş iman meselesidir.
Günümüzde kader inancının zalim sultanlar tarafından uydurulduğunu çünkü bu şekildeki inancın zulme rızaya sebep olduğunu söyleyen demagoglar mevcuttur. Kader, Resulullah (sav) tarafından beyan edilmiştir. Resul-i Ekrem ve arkadaşlarının zulümle mücadele de öncü oldukları malumdur. Kaldı ki, kader inancı zulümle mücadeleye ket vuracaksa bile bize düşen kadere inanmaktır. Zira kaderi inkâr, Resulullah (sav)’e yalancı demektir. Hayır, kaderi red edenler hem yalancı hem de zalimdir.
Kader, siyasi bir tez değil, akide meselesidir. Allah’a nasıl inandığımız meselesidir. Peygamberimiz şöyle buyurur: “Kaderiye bu ümmetin Mecusileridir.” (1)
İnsanların kendi fiillerini yaratmadığı konusunda insanlar arasında bir ittifaktan bahsedebiliriz. Mutezile bile kulun fiil yaratıcılığının mutlak olmadığını söylemiştir. (2)
Modernist İslamcılar; insanı hayatın merkezine koymuş ve çağdaş değerleri putlaştırmışlardır. İnsanın özgürlüğü gibi muğlak kavramlarla güya kader esaretinden çıkmaya çalışmaktadırlar. Kader inancıyla kölelik arasında bir bağlantıdan söz edeceksek zalim idarecilerle tebaa arasında değil Allah ile insan arasındaki kölelikten bahsetmemiz gerekir. Kadere inanan Allah’ın kölesi olduğunu bilir ve adil veya zalim hiçbir yöneticiye mutlak olarak teslim olmaz. Kader; Rahman’a köle yapar başkasına değil.
Tarih boyunca Allah’ın yaratıcılığı meselesi fazla bir tartışma konusu olmamıştır. Münakaşa konusu Allah yaratıcı olmasına rağmen birileri insanların kaderini nasıl çizmeye çalışır, ne hakla O’nun şeriatından başka kanunları kulların üzerine uygulamaya çalışır meselesidir.
İslam âlimleri eşyanın doğasında bir gücün olduğunu kabul etmezler. Alevin özünde yakma yoktur; Allah ateşe yakma özelliğini “her lahza” vermekte ve istediği zaman da çekip almaktadır. Yani eşyadaki kuvvet özünde değil onunla birlikte vardır. İnsan fiilleri de böyledir. Hakikatin anlaşılmasını önümüzdeki perdeler engeller; alışkanlıklarımız, tefekkürsüzlüğümüz…
İnsan zanneder ki; su susuzluğumuz, yemek ise açlığımız giderir. Attığımız mutlaka yere düşer. Halbuki alemdeki kuralların olması hakikate ulaşmamız için, kılıf için değil… Doğru hüküm şu:
İçtiğimiz suyla susuzluğumuz, yemek ile açlığımızı gideren Allah’tır.
Metnin ruhunu öldüren mealler yanlış anlayışlarımızın kaynaklarından. Bir örnek verelim:
“Rahmetinin önünde rüzgârları bir müjde olarak gönderen O. Bunlar ağırca bulutları kaldırıp yüklendiğinde, onları ölmüş bir şehre sürükleriz ve bulutlardan oraya su indiririz de böylelikle bütün ürünleri çıkarırız.” (3)
Mazmun da diriliğin kaynağının su olduğu gibi bir mana sakatlığı vardır. Bu zihniyet birçok açıdan sarsaktır. Mealdeki mahsulâtın çıkması için gerekli olan sıralamaya bakalım: Ürün çıkması için su lazım. Su için bulut, bulut için rüzgar… Eee.
Burada Allah’ın gücü ve diriltmeye kudretli olmanın fehvası nerede? Ya da biz maddecilere niye kızıyoruz?
Ayetin orjinalindeki “ba” harfi sebeplilik ilişkisini değil (bizim için) zamansal bir sıralamayı ve de birbirinden meydana gelmesi imkânsız olan nesne ve fiillerin bir araya “kudret” sayesinde bir araya getirilerek sonucun sağlanmasını ifade eder.
Yani su ile normalde (normal hangi normalse) hayat vermek mümkün değildir ama Allah, su ile yaşam vermektedir. Bu harika direk hayat vermekten daha büyük bir mucizedir.
İnsan fiillerinin yaratacısız meydana gelmesi mümkün olsaydı her şeyin yaratıcısız meydana gelmesi mümkün olurdu diyor, İmam Maturidi. İnsan fiillerinin kaynağı müstakil bir güç yok. İmam Maturidi şöyle devam ediyor:
“Eğer, Allah’tan başka yaratıcı olsa idi, O’nun müjde ve tehditlerine nasıl inanırdık?” Herkesin istediği gibi davrandığı ve dilediğine gücünün yettiği bir vasatta Allah’ın gücünün ne ehemmiyeti olurdu. Hâlbuki kulların fiilleri Allah’ın kudreti altındadır.
Elbet fiillerimiz var. Zira Kur’an öyle diyor. Eğer fiillerimiz olmasaydı emir ve yasakların anlamı olmazdı: “Siz dilediğinizi yapın.” (4) İnsan fiillerini Allah’a nispet etmek; tat almak gibi birçok fiili Rahman’a isnat etmek olurdu. Bu ise çirkindir.
Herkes vicdanen bilir ki; fiilleri mevcuttur. Bu konuda aksini iddia eden bazı filozofları ciddiye almaya gerek yoktur. Zira onlar, kendilerindeki fiili söz ve fiili iptal etmişlerdir.
İslam âlimleri; hem insan fiillerini hem de kaderi aynı anda kabul etmişler ve konu hakkındaki nassları tasdik etmişlerdir. İnançlarına “Aristo Mantığı”nı bulaştırmamışlardır.
Evet; kader vardır ve asla değişmez. Kulun fiilleri de vardır ve bu fiille ceza veya mükafata uğrar. İkisinin de aynı anda olmasına gelince izahı mutlak manada imkânsızdır. Bu sebepledir ki; kader meselesi iman meselesidir. İnanırsınız veya inanmazsınız. Bütün mesele budur.

(1) Müstedrek
(2) Razi; Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb-;c.13 sh. 424
(3) Araf Suresi: 57
(4) Fussilet Suresi: 40

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.