İnsanların fikir ve düşüncelerine tahammül edemeyen otorite ve toplumlar her şeyden önce kendi ecel reçetelerini kendileri hazırlarlar. Tarihte helak olmuş olan kavimlere baktığımız zaman şu gerçekle karşılaşırız: Düşünceye uygulanan şiddet!.. Lut Kavmi’nden Salih (as)’ın kavmine kadar bütün kavimler inkarlarından değil hakkı tebliğ edenleri susturmaya çalıştıklarından helak olmuşlardır. Bu konuda bir örnek vermekte fayda vardır:
Kur’an-ı Kerim’de üç peygamberin (ya da elçinin) bir kavme gönderiliş kıssası oldukça veciz ifadelerle “Yasin Suresi”nde zikredilmiştir. Ayetlerde peygamberin tebliğine karşı kavmin tutumunun taşlamak ve ağır bir azab tehdidi olduğunu görüyoruz. İşte bu tehdit bu kavminde sonu olmuştur. Nitekim ayetlerin devamında şöyle zikredilmektedir: “Kendisinden (peygamberlerden ve şehit olan bir müslümandan) sonra ise, kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik; indirecek de değildik. (Ancak onlara) Yalnızca bir tek çığlık (yetti); anında sönüverdiler.”(Yasin Suresi: 28-29)
Gördüğümüz gibi tebliğe şiddetle karşılık veren toplumlar hızlı bir çöküşe uğramakta ve tasfiye süreci başlamaktadır. Bir devlette insanların temel haklarını kendisini korumak için askıya alıyorsa ilk önce kendi nefesini keser. Vehimlerde oluşan korkular kendisini sarar ve nihayet Fir’avun gibi sele kapılır gider. Mesela Türkiye’de bölücülükten korkup Kürt meselesini şiddet (ve yer altı operasyonlarıyla) ile bastırmaya çalışan elitler hem Kürt meselesinin uluslar arası boyuta taşınmasına vesile olmuşlar hem de PKK terör örgütünün büyümesine vesile olmuşlardır.
İnsanların meşru taleplerini ve düşünce açıklamalarını gayr-i kanuni bir tarzda bastırmaya çalışan kesimler daima var olmuşlardır. Bunun örnekleri Kur’an-ı Kerim’de beyan edilmiştir. Nitekim şöyle buyrulur: “(Salih) Dedi ki: "Ey kavmim, neden iyilikten önce kötülük konusunda acele davranıyorsunuz? Allah'tan bağışlanma dilemeniz gerekmez mi? Umulur ki esirgenirsiniz." Dediler ki: "Senin ve seninle birlikte olanlar yüzünden uğursuzluğa uğradık." Dedi ki: "Sizin uğursuzluğunuz (başınıza gelenler) Allah katında (yazılı)dır. Hayır, siz denenmekte olan bir kavimsiniz." Şehirde dokuzlu bir çete vardı, yeryüzünde bozgun çıkarıyorlar ve dirlik düzenlik bırakmıyorlardı. Kendi aralarında Allah adına and içerek, dediler ki: "Gece mutlaka ona ve ailesine bir baskın düzenleyelim, sonra velisine: Ailesinin yok oluşuna biz şahid olmadık ve gerçekten bizler doğruyu söyleyenleriz, diyelim." Onlar hileli bir düzen kurdu. Biz de (onların hilesine karşı) onların farkında olmadığı bir düzen kurduk. Artık sen, onların kurdukları hileli düzenin uğradığı sona bir bak; biz, onları ve kavimlerini topluca yerle bir ettik.” (Neml Suresi: 46-51)
Ayette Salih (as)’ın kavminin sosyal ve siyasal boyutları da resmedilmektedir. Tebliğin iletilmesini “uğursuzluk” olarak gören bu kavim, sosyal hareketi durdurmak için yer altı faaliyetlerine girişmektedir. Zira ayette zikredilen dokuz kişi mücerret dokuz kişi değil arkalarında çeteler olan bir “konsey”dir. Zira ayette geçen “raht” kelimesi tek kişi anlamında belli bir gurubu ifade etmektedir. Dolaysıyla şöyle diyebiliriz; Salih (as)’ın kavmi içerisinde her biri belli bir kötülükle ön plana çıkmış dokuz ayrı çete vardı ve her çetenin lideri belirli zamanlarda bir araya geliyorlardı. Bu kimselerin gece vakti Salih (as)’ı öldürmeyi planlamaları gizli bir yapılanma içerisinde olduklarını göstermektedir.
Salih (as)’ın kavmindeki bu çetenin en önemli faaliyet unsuru Said el Müseyyeb (rh.a)’e göre “para spekülasyonu”dur. Çetenin üyelerinin en bariz vasfı zenginlikleriyle ön plana çıkmalarıdır. Dolaysıyla çetenin “milli bir birlik ve beraberliği korumak” sloganı sadece propagandadan ibarettir. Türkiye’de ve dünyada derin devlet denilen olgunun da Salih (as)’ın kavmindeki çeteden pek farklı olmadığını vurgulamak zorundayız. Bir takım değerleri değil menfaatlerini korumak için ön plana çıkan çeteler; faiz, döviz ve borsa oyunlarından kazandıklarını korumak ve sömürü düzeninin devamını istemek amacındadır.
Uyuşturucu, beyaz kadın ticareti, silah alışverişi gibi faaliyetlerle ön plana çıkan çetelerin en önemli karakterlerinden birisi “yalanı” kutsamasıdır. Ayetteki ifadeler oldukça çarpıcı: “Kendi aralarında Allah adına and içerek, dediler ki: "Gece mutlaka ona ve ailesine bir baskın düzenleyelim, sonra velisine: Ailesinin yok oluşuna biz şahid olmadık ve gerçekten bizler doğruyu söyleyenleriz, diyelim." Çetenin Allah adına yemin içmeleriyle günümüzde bazılarının silah, bayrak ve Kur’an üzerine yemin edip her türlü dalavereyi yapmaları arasında ne fark vardır?
İmam Kurtubi (rh.a) dokuzlu çetenin insanların kusurlarını araştırarak şantaj malzemesi ve fesad aracı kıldıklarını tefsirinde kaydetmektedir. 28 Şubat döneminde kasetlerin ortada dolaşmadığını bilemeyen yok!
Vehbe Zuhayli Salih (as)’ın kavminde bulunan çetenin amacının mevcut sömürü düzenini korumak ve İslam’ın önüne geçmek olduğunu söylemektedir. Evet, çeteler mevcut işleyişi bozmamak için faaliyet göstermektedir. Ama Kurtlar Konseyi bu sefer kaybedecek gibi… İnşaallah…
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.