“Hayır; bu beldeye yemin ederim. Ki sen, bu şehirde oturmakta iken, Babaya ve doğan çocuğa da.” (Beled Suresi: 1,3)
“Kamus'ta: "el-Beled ve el-Belde Mekke-i Mükerreme'nin ismidir" denilmektedir. Şerhinde ise şöyle yazılıdır: Bu Süreyya yıldızına en-Necm denilmesi gibi yüceltme içindir. "Besair"de açıklandığına göre: Beled ve belde; muhite ve sınırlı, belli ve içinde bulunanların toplanma ve oturmalarıyla etkilenen yere denir. Şehre belde denilmesi de bunun içindir. İmar edilmemiş, bayındır olmayan çöle belde denilmesi, vahşi hayvanların mekânı; toprağa belde denilmesi, haşere ve böceklerin mekânı; mezarlığa belde denilmesi de ölülerin mekânı olmalarından dolayıdır. İki kaş arasındaki açık-lığa belde denilmesi, sınırlı olan o yere benzetme yoluyladır. Devenin göğsündeki döşüne belde denilmesi de böyledir. İstiare yoluyla bazen insanın göğsüne de denilir. Yukarda zikredilen etkilenme itibariyle eser ve nişan manasına, bir yerde ikamet edip kalma manası itibarıyla ayrılmama, oturma ve ayırmama manalarına ve vatandan ayrılmamış bir kimsenin diğer bir yerde şaşkınlığa düşmesi nedeniyle hayret ve zihin donukluğu manalarına dahi kullanılır.”(Hak Dini Kur’an Dilinden)
Coğrafya algısı varlık bilincinin parçasıdır.
Beşer, mekân üstünde bulunmakta ve zatını fehmetmektedir.
İçtimai, siyasi, ticari ve kültürel rabıtalar ve bu ilişkilerin neşvünemasında fiziki şartlar önemli bir yer işgal etmektedir.
Bulunduğu beldenin farkına varmayıp negatif ve pozitif cihetlerini idrak edemeyen kavimlerin kayda değer bir etkinlikte bulunmaları mevzubahis olamaz.
Kısaca ontolojiden dinamik bir hayata ve oradan medeniyet üretmeye geçmek sağlıklı bir konum şuurundan geçmektedir.
İnsanlığa şahit olarak seçilen müslümanlar, Allah (cc) tarafından ülke algısı ile teçhiz edilmişlerdir.
Mü’minlerin atası İbrahim (as) tarafından yapılan şu dua oldukça anlamlıdır: "Rabbim, bu şehri bir güvenlik yeri kıl ve halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır" demişti." (Bakara Suresi: 126)
Kur’an-ı Kerim “Mekke”yi şehirlerin anası olarak nitelerken hem vahy vakıasını gündeme getirmiş hem de ahiret inancına dikkat çekmiştir. Nitekim şöyle buyrulmuştur:
“İşte biz sana, böyle Arapça bir Kur'an vahyettik; şehirlerin anası (olan Mekke halkı)nı ve çevresinde olanları uyarman için ve kendisinde şüphe olmayan toplanma gününü (haber verip onları) uyarman için de.”(Şura Suresi: 7)
Medeniyetlerin üzerine kurulu siteler, insanların günahlarından ibret almanın ve güzelliklerini yaşatmanın merkezleridir. Bu sebeple Allah inananlara gezip dolaşmayı tavsiye etmiştir: “Muhakkak ki sizden önce birçok olaylar, şeriatler gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin, dolaşın da yalancıların sonunun nasıl olduğunu bir görün.”(Al-i İmran Suresi: 137)
Her müslimin nihai amacı kâinatın tamamında İslam’ı hükümran kılmaktır. Nitekim Rabbimiz şöyle buyurmuştur: “(Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya ve din (yalnız) Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın.”(Bakara Suresi: 193)
Ayet göstermektedir ki; müslümanların yer idraki tüm dünyayı kapsayan bir ufuk sunmaktadır.
Siyaset Biliminin önemli kavramlarından Dar’ul İslam ve Dar’ul Harb ıstılahları siyasi coğrafya telakkisini ortaya çıkartmıştır.
Tebliğin ilk zamanlarında Muhammed (sav)’e emredilen “(Önce) en yakın akrabanı uyar” (Şuara Suresi: 214) yönlendirmesi ve “Ey iman edenler, önce yakın çevrenizdeki kâfirlerle savaşın ki, sizde bir güç ve kuvvet olduğunu görsünler. Ve iyi bilin ki, Allah müttakilerle beraberdir”(Tevbe Suresi: 123) emri merkezden etrafa yayılan bir mekân idrakinin dimağlara işlemesine vesile olmuştur.
Daha devlet haline gelmeden önce sahabelerin İran ve Roma arasındaki savaşları izlemeleri ve Kur’an-ı Kerim’in; “Rum (orduları) yenilgiye uğradı. Yakın bir yerde. Ama onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir. Birkaç yıl içinde.”(Rum Suresi: 2-4) ayeti ile izah getirmesi oldukça dikkat çekicidir.
Hicret gündeme geldiğinde Hz. Peygamber (sav)’in Habeşistan’da adil bir hükümdar olduğunu söylemesi sadece Mekke değil civar ülkelerdeki yönetimlerin tabiatının bile müslümanlar tarafından takip edildiğinin bir işaretini sunmaktadır.
Sadece “Mirac Hadisesi” bile çağları aşan bir mekân idrakini belleklere kazımıştır. Miracın Mescid-i Aksa’dan başlaması bugün dahi dünya siyasetini yönlendiren bir özellik olarak tarihteki yerini koru-maktadır. Allah (cc) Mescid-i Aksa ve civarı hakkında şöyle buyurmuştur:
“Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah) yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir.”(İsra Suresi: 1)
Âlimler Mescid-i Aksa ve çevresinin mübarek kılınması ile ilgili olarak din ve dünya açısından bereketli olduğu, vahyin merkezlerinden bir merkez olması, Hz. Musa (as)’dan bu tarafa peygamberlerin orada ibadet ettikleri ve çevresinde insanlara faydalı birçok maddenin olmasını gündeme getirmişlerdir.( Vehbe Zuhayli - et-Tefsirü’l-Münir c.8, sh. 10 Risale Yayınları) Seyyid Kutup (rh.a) ise Mescid-i Aksa’nın mübarek kılınması ile ilgili olarak şöyle demiştir: “Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya yapılan bu yolculuk Hz. İbrahim ve Hz. İsmail'den peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed'e kadar ki, tevhid inançlarının en büyük halkalarını birbirine bağlıyor. Tevhide dayalı şeriatların kutsal saydıkları yerleri birbirine bağlıyor.
Bu, zaman ve mekân sınırlarının çok ötesine uzanan ayrıca ilk bakışta ortaya çıkan yakın anlamlardan daha büyük manâlar ifade eden bir yolculuktur.
Mescid-i Aksa'nın "Çevresini kutsal kıldığımız" şeklinde nitelendirilmesi, mescidin bütünüyle bereketle kuşatıldığını, onun çevresine taştığını sergileyen bir nitelendirmedir. Bu ifadenin yerine "Onu mübarek kıldık" veya "İçine bereket yağdırdık" gibi doğrudan kullanılması bu anlamı veremezdi.”
Mescid-i Aksa meselesinin gündeme gelmesi sadece geçmişe yönelik olarak tarihi vakıanın açıklanması değildir.
Peygamber Efendimiz (sav) Mescid-i Aksa’yı çeşitli açılardan gündeme getirmiş ve istikbale adeta müdahale de bulunmuştur. Bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: "Üç mescid dışındaki (mescidere) yükler bağlanmaz: Mescid-i Haram'a, Benim bu mescidime ve Beytü'l-Makdis'e."(Muvatta)
Sonuç olarak daha ilk vakitlerden bu zamana müslümanlar, dünyaya belli bir mekân idraki ile yön vermeye çalışmışlardır. Coğrafi Keşiflerin öncüsünün iman edenler olması bu mekân idrakinin bir sonucudur.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.