Kader gibi mahiyetini çözemeyeceğimiz problemlerde nassların hududunu aşmadan Allah’ı teyit etmemiz gerekir. Kulluk edebinin gereği budur. Rahman’ın haber ve emirlerini sorgulamak bizim (insanların) değil şeytanın ahlakıdır.
İmam Şehristani farklı referanslara istinat ederek İblis’in Rabbimizden yanıtlaması şevkiyle sorular sorduğunu kaydetmektedir. Sorular şunlardır:
“Allah benim kâfir olacağımı bildiği halde neden yarattı?
Niçin mükellef kıldı?
Âdem’e secdeyi hangi münasebetle emretti?
Boyun eğmeyince niye lanetledi?
Hangi gerekçeyle beşeri ve evlatlarını aldatmama fırsat verdi?
Peki, O'ndan mühlet istediğimde neden bana mehil verdi? O'na şöyle demiştim:
“Diriltilecekleri güne kadar bana vade ver”(Araf Suresi: 14) dedi ki;
“Muhakkak sen, belli vakte kadar mühlet verilmişlerdensin.” (Araf Suresi: 15) Sorular karşısında Allah meleklere şöyle buyurmuştur:
“Ben, O Allah’ım ki Ben'den başka ilah yok. İşimden sual edilmez. Yaratılmışların yaptıkları ise sorguya tâbidir."
Aslında Allah’ın bildirdiği emirleri sorgulamak şeytanın ve küfür ve bidat fırkaların ortak karakteridir. Çünkü bir insan günah işleyerek dinden çıkmaz ama günah veya sevabı sorguladığı andan itibaren dinden çıkar. Sorgulamanın da temel gerekçesi kibirden kaynaklanır. Hatta kibir hastalığı insanı Allah’a karşı bile düşman edebilir. Bir ayette durum şöyle anlatılmaktadır:
“İnsanı bir damla sudan yarattı. Bir de bakarsın ki O, açık bir düşman kesilmiş!” (Nahl Suresi: 4)
Peygamberlere tabii olmayan müşrikler, bir insanın kendilerine doğru yolu göstermesini kibirlerine yedirememişlerdir. Nitekim ayette şöyle buyrulmaktadır:
“Bu, kendilerine apaçık belgelerle elçiler geldiği halde "bizi bir beşer mi hidayete ulaştıracak?" demeleri ve bu yüzden inkâr edip saparak yüz çevirmeleri nedeniyledir. Allah da (onlara karşı) müstağni olduğunu (hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını) gösterdi. Allah Ğani'dir, Hamid'dir.” (Tegabün Suresi: 6)
"İnsanları iman etmekten engelleyen, “Yoksa Allah bir beşeri mi Resul gönderdi?' savından başkası değildir." (İsra Suresi: 94)
"Ben, zavallı ve nerdeyse konuşamayan bu kimseden daha üstün değil miyim?" (Zuhruf Suresi: 52) Müşriklerin beslendikleri kaynak şeytandan gelmektedir. Zira şeytan Allah’ın secde emrine karşılık kibirlenmiştir. Ayette Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
"Sana emrettiğimde secde etmene engel olan nedir? Dedi ki: Ben ondan daha mümtazım" (Araf Suresi: 12) Bütün müstekbirler sebep aynı olduğu için aynı izi takip etmiştir:
“Bilgisizler, dediler ki: "Allah bizimle konuşmalı veya bize de bir ayet gelmeli değil miydi?" Onlardan öncekiler de onların bu söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Kalbleri birbirine benzedi. Biz, kesin bilgiyle inanan bir topluluğa ayetleri apaçık gösterdik.” (Bakara Suresi: 118)
İnsanın -günahları bir kenara bırakacak olursak- Allah’a karşı meydan okumasının iki yolu vardır. Bunlardan biri yukarıda belirttiğimiz gibi kibirdir. Diğeri ise insanın kendi yargılarını sanki Allah’ın ahkâmı gibi görmesidir. İmam Şehristani (rh.a)’ın deyimi ile "bizim için iyi olan Hak için de uygun, bizim için kötü olan Hak için de zararlıdır" diyen kimse, Allah (cc)’yı insanlara teşbih etmiş olur.” Son zamanlarda demokrasiyi sanki dinmiş gibi benimseyen kimselerin tamamında aynı hastalığı görmek mümkündür.
“Son devirlerde ortaya çıkan küfür, bidat ve şüphelerin kaynağı ilk asırlarda ortaya çıkmıştır. Allah da bu yüzden şöyle buyurmuştur:
“Ey insanlar, yeryüzünde olan şeyleri helal ve temiz olarak yiyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Gerçekte o, sizin için apaçık bir düşmandır.” (Bakara Suresi: 168)
Şeytanın adımlarını izlemeyin yani onun düştüğü yanlışlara düşmeyin anlamındadır. Geçmişten veya kişilerden örnek vererek yanlışlara düşmemeyi tavsiye etmek Allah’ın ve Peygamberinin ortak üsluplarından biridir. Nitekim Peygamberimiz (sav) Efendimiz ümmetini şu şekilde uyarmıştır: "Kaderiye bu ümmetin Mecusileri, Müşebbihe Yahudileri, Râfiziler ise Hıristiyanlarıdır." Kaderi inkâr edenler ister istemez varlık âleminde en az iki farklı güce inanmak zorunda olduklarından Mecusilere benzetilmiştir. Bildiğimiz gibi Mecusilikte iki farklı ilah vardır. Kaderiye ise insan, kendi kaderini kendi çizer diyerek adeta ilahlaşan bir psikolojiyi simgeler.
İslam; hükümranlığın kayıtsız Hâkim (cc)’nın olduğu hususunda daima ikaz da bulunmuştur. Ademiyet şu ayette şöyle uyarılmıştır:
“O, yaptığından sorumlu olmaz, onlar ise mesuldür.” (Enbiya Suresi: 23)
Hiçbir insanın İlah’ın fiillerini ve hâkimliğini sorgulama hakkı yoktur. Esasen bir kimse başkasına, "Bunu niçin yaptın?" dese, bu amirlik taslamaktır. Kul ise adı üstünde kuldur ve kul Allah’a teslim olmakla mükelleftir.
İslam’ın ilah anlayışında Allah ve kanunları asla tartışılmaz. İnsandan istenen kayıtsız ve şartsız Allah’a teslimiyettir. İnsanoğlu Allah’tan razı olmak zorundadır. Başına gelen musibetler karşısında sızlanmamak; kaderine razı olmak da insanın mesul olduğu davranışlar arasındadır. Ama özellikle musibetler karşısında dua etmek Allah’ı ve otoritesini sorgulamak anlamına gelmez. Aksine Allah dua etmeyi kullarına emretmiştir. Hatta kaderi öne sürerek dua etmekten yüz çevirmek Allah (cc)’nın emrini hafife almaktır. Aslında duayı hafife almak Allah’ı sorgulamak demektir.
Allah’ın işleri hakkında meraktan kaynaklanan irdelemeler de Allah’ı sorguya çekmenin kapsamında değildir. Nitekim meleklerle Allah (cc)’nın diyalogu Kur’an-ı Kerim’de şöyle zikredilmiştir:
“Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. "Biz seni hamdinle teşbih ve takdis edip dururken orada fesat çıkartacak, kanlar dökecek bir kimse mi yaratacaksın?" demişlerdi.” (Bakara Suresi: 30) Melekleri burada soruya sevk eden amil Veli (cc)’yı soruşturmak değil hayrettir. İnsanların O’nun buyruklarının hikmetini tecessüs etmesi gerçek âlimlerin vasfıdır.
Aslında insanlar Allah (cc)’yı sorgulamaya kalksa da ellerine bir şey geçmez. Yine Allah (cc), sünnetullahı icra eder. Cümle beşer toplansa Allah (cc)’nın bir hükmünü iptal edemez. Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:
“Hüküm Allah'ındır. O'nun hükmünü takip edip iptal edecek yoktur. Onlardan evvelkiler de tuzak kurdular, oysa Allah'ın tedbirinin dışındaki bütün planlar anılmaya lâyık değildir." (Rad Suresi: 41)
Şüphesiz ki Allah (cc) İslam’ı aziz küfrü zelil kılmıştır. Batıl yenilmeye mahkûmdur. Allah (cc) zaman zaman kâfirlerin gücünü kıracak çeşitli bela, sıkıntı, kriz ve bunalımlar verir. Allah öyle bir hüküm ve hükümet yapar ki kimse O’nunla baş edemez.
İslam bütün boyutlarıyla rahmettir. Ameli esasları adaletin ve huzurun güvencesi iken itikadi hükümler bizleri safsatalardan ve kuruntulardan kurtararak ebedi hayatımızın teminatıdır. Aslında fiil ile akaid arasında kopmaz bir rabıta vardır. İmanı kuvvetli olan kimseler daha mukavemetli bir biçimde ibadet ederler. İmansızların tapınmaları makbul değildir. Din inanç sahasının en önemli temellerinden birisi de kaderdir.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.