Savaş ve düşman kavramları her disiplinli örgüt için hayat ağacıdır. Devletlerin savaşa ihtiyacı vardır; savaşmayan ve düşmanı olmayan hiçbir örgüt ayakta kalamaz. Uzun süre savaşmayan toplumlar çözülürler ve nihayet kendisinden daha güçlü olan güçler tarafından yutulurlar.
Türkiye’de devleti yönetenlerin ne halkı kucaklayacak bir fikre ne de dış ülkelerdeki halkları etkileyecek bir paradigmaya sahip olmadıkları için olması gereken savaşı içe dönük yürütmüşlerdir. İçerideki düşmanlardan (şeriat, Kürt vs) vakit bir türlü bulamamıştır. Savaşa övgüler düzecek değilim. Zira Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
“Onları İslâm’a davet etmeden sakın savaşa başlama!..Eğer daveti kabul etmezlerse, onlar saldırmadıkça siz saldırmayın. Onlar saldırıya geçerlerse, sizden birini öldürmedikleri müddetçe, onları öldürmeye başlamayın. Sizden birini öldürdükleri zaman, bu şehidi onlara gösterin ve ‘Bundan daha iyi olanı elde etmek için başka bir yolu yok mudur?’ deyin!. Ey Muaz, bilesin ki, Allahû Teâlâ’nın seni vesile kılarak bir kimseyi hidayete erdirmesi, üzerine güneşin doğup-battığı her şeyden daha hayırlıdır.”
Suriye’de çıkan savaş, Baas Rejiminin silahsız göstericilere ateş açmasıyla başlamıştır. Halkın kendini zalimlere karşı korumaya çalışmasıyla rejim zor duruma düşmüş ama İran ve Hizbullah Terör Örgütü’nün destekleri ve katliamları ile vahşi rejim, pervasızlaşmıştır. Bilindiği gibi sadece geçen hafta Banyas’ta çoğu çocuk ve kadın 1000 müslüman İran’ın soykırımcı politikaları neticesinde katledilmiştir. Kur’an’ın mazlumlara yardım edilmesi hususundaki çağrısı açık:
“Hem size ne oluyor ki, Allah yolunda “ey Rabbimiz!.. Bizleri bu halkı zalim olan memleketten çıkar, tarafından bizi iyi idare edecek bir sahip ve bize katından bir kurtarıcı gönder” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların kurtarılması uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz.”
Türkiye, Osmanlı mirası üzerine kurulmuştur. Elbette mazlumlara yardım etmek zorundadır. ABD ve uluslar arası kamuoyunu beklemeden derhal Suriye’ye savaş açmak zorundadır. Emin olun bu savaşı da kazanacaktır. Zira tüm mazlumlar, Türkiye’nin yanında savaşa katılacak ve İran ve Hizbullah Terör Örgütü unsurları paramparça olacaklardır.
Diyecekseniz ki, Türkiye laik bir devlettir dahası Nato üyesidir. Evet öyle!.. Meseleye bu açıdan baksak bile Türkiye yine savaşmak zorundadır. Türkiye’nin uçağı düşürülmüş, topraklarına bomba atılmış, sınır kapısında bombalı eylem icra edilmiş ve nihayet Reyhanlı’da terör saldırısı organize edilmiştir. Bir devlet kendini savunmuyorsa o devlet, yoktur. Yarın bu savaşa mecbur olarak girmek zorunda kalacaktır, Türkiye ama o savaşı kazanıp kazanmayacağı belli değildir.
Türkiye’nin saldırısı kesinlikle sadece savunma şeklinde (Şam’da birkaç hedef vurma gibi) olmamalıdır. Kesin ve kat’i bir şekilde savaş olmalı ve Suriye’de halka zulmeden, Türkiye’de terör estiren güçler yerle bir edilmelidir. Suriye ve İran; Humeyni zamanından bu yana terörü üreten ve alçakça yayan bir şebekedir. Bu şebekenin oluşturduğu statüko bozulmalıdır. Mevcut durum emin olun Türkiye’nin sonu olacaktır. Zira Baas Çeteleri ülkede iç savaş çıkartmak için (Kürt- Türk, Alevi-Sünni, Laik-Anti Laik) elinden geleni yapmaktadır. Türkiye’nin siyasi ve sosyal yapısı da mayanın tutmasına elverişlidir.
Savaşları genelde ilk saldıran kazanır. Bakın Türkiye, Reyhanlı’dan sonra nasıl da şaşkınlığa düştü. Türkiye, bir an önce tüm Suriye’ye saldırarak, Baas Rejimin aklını başından almalıdır. İyi ama İran diyeceksiniz. İran bu durumda hiçbir hareket yapamayacak mazlumların tükrükleri ile boğulacaktır. İran’ın makyaj ustası Humeyni’den beri sinsice dokuduğu maske düştü.
Evet, Suriye’ye derhal yok edici bir savaş açılmalı. Aksi takdirde Türkiye diye bir ülke olmayacaktır.
(1) İmam-ı Serahsi; El Mebsur, c. 10 sh. 31
(2) Nisa Suresi: 75
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.
- - Erdem Sarıcaoğlu:03 Temmuz 2013, Çarşamba 17:56