ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

“TC” tartışmaları, ulusal ritüeller ve Kürt meselesi

Ahmet Balki

24 Nisan 2013 Çarşamba 11:24
  • A
  • A

Aka Gündüz, Mustafa Kemal’e ithaf ettiği bir şiirinde şunları söylemektedir:”Varsın, Teksin! Yaratansın! Hep her O’dur! Her şeyde Atatürk! Elimizi yüzümüze; Gönlümüzü özümüze kapıyoruz. Biz sana tapıyoruz.”
İktidar olabilmek ve iktidarda kalabilmek için ortak değerlerin olması zaruri bir şarttır. Bu değerlerin kutsal forma sokulmuş ismine Amerikalı yazar Wilfred M. Mcclay “sivil din” ismini vermektedir. O, sivil dini; belirli siyasal ve sosyal düzenlemelere kutsal bir “aura” yükleyerek bunların itibarlarını arttıran ve kalıcılığını sağlayan bir olgu olarak değerlendirmektedir. Bu anlamda, bir toplumu bir arada tutan sosyal tutkala, yerleşmiş semboller, merasimler, kutlamalar, mekânlar ve değerler manzumesidir. Mcclay şöyle devam etmektedir:

“Rousseau, yönetimlerin meşruiyetini sağlama bağlamak, yurttaşların devlete bağlılığını kuvvetlendirmek, ulusun genel iyiliği için kişisel fedakârlıklar yapmaya özendirmek açısından, dini duyguların tarihsel önemini kavramıştı. Rousseau’nun önerdiği çözüm, Hıristiyanlığın yerine bilinçli olarak “tamamen medeni/sivil bir inanç sisteminin” benimsenmesi idi. Bu tasarım “tam olarak dinsel dogmalar anlamında değil de, öznesi yönetici tarafından belirlenecek, insanoğlunun iyi bir yurttaş ya da sadık bir kul olabilmesini sağlayan sosyal duyarlılıklar” üzerine kurulu idi. Bu sivil din mümkün olduğunca basit tutulmalı mesela Tanrı’nın varlığı ve kudretine, ahirete, ödüllendirme ve cezalandırmaya inanmak gibi, çoğunlukla pozitif birkaç önermeye ve yalnızca tek bir negatif önermeye (hoşgörüsüzlüğün yasaklanması gibi) dayanmalıydı.” Şu var ki zaten beşeri dinlerin ya da parlamento kaynaklı yasal mevzuatların adil, kapsayıcı ve sürekliliği kaim bir nizam kurması beklenemezdi. Bu sebeple basitlik ve slogan kültürü her zaman egemenler için faydalı olmuştur. Kısaca putperestliğin bir başka veçhesiyle karşı karşıyaydık.

Sosyolog Robert N. Bellah, “Amerikan sivil dininin Mayflower Sözleşmesi, Bağımsızlık Bildirisi, A.B.D. Anayasası, Haklar Beyannamesi, Gettysburg Söylevi, ve Bağlılık Yemini gibi kutsal kabul ettiği yazıları vardır. George Washington’ın ordularının Valley Forge’da çektikleri ıstıraptan, Amiral Jeremiah Denton’un Hanoi’de gösterdiği zorlu kahramanlık anılarına kadar uzanan, büyük mücadele öyküleri vardır” diyor. 4 Temmuz, Gaziler Günü, Anma Günü, Şükran Günü, ve Martin Luther King’i Anma Günü gibi özel merasim ve anma etkinlikleri vardır. Lincoln Anıtı, Ulusal Gezi Alanı (National Mall), Capitol, Beyaz Saray, Arlington Ulusal Mezarlığı, İç Savaş Muharebe Alanları gibi mabetleri ve mukaddes mekânları, ayrıca Grand Canyon gibi muhteşem doğa harikaları vardır. En önemlisi ulusal bayrağı olmak üzere, kutsal objeleri vardır. Dış Savaş Gazileri, Amerikan Lejyonu, Amerikan İhtilali’nin Kız Evlatları ve izcilik gibi kurumları bulunur. Ve başta askeri kahramanları ile başkanları olmak üzere, önemli aktörleri vardır. Amerikan sivil dini’nin belirgin izlerine, söylevlerde, kamusal belgelerde ve yurtsever şarkılarda sık sık rastlanan ve İncil’den alıntı olan imgelerde, Tanrı’ya ve Takdir-i İlahi’ye yapılan atıflarda rastlanır. Tüm paralarının üzerinde yazılı olan “Tanrı’ya İnanıyoruz” (In God We Trust) vecizesinde Tanrı’nın adının geçmesi de bunun bir örneğidir.

Ancak Tanrı’ya yapılan atıflarda daima muğlâk bir nitelik olduğunu görürüz. Ulusal tarihin başlangıcından itibaren, Amerika’nın sivil din söyleminin, İhtilalcı kuşağın düşünce sisteminde birlikte yer alan Hıristiyan ve Aydınlanma unsurları arasında özenli bir denge gözetmesine bilhassa önem verilmiştir.”

Fransız İhtilali dünyada her kavmin bir devleti olmalı tezini gündeme getirmiştir. Kavimlerin devlet olması için yeni değerler icat edilmek zorundadır. Bu değerler toplamına sivil veya beşeri din dememiz mümkündür. ABD dünyada beşeri dini en iyi formüle eden ve sistemleştiren ülkelerden birisidir. Amerikalı araştırmacı Davis Derek bu konuda şu tespitleri yapmıştır: “Sivil din Amerikan tarihinin bütününde olduğu gibi, bugün de hayati bir kültürel güç olmayı sürdürmektedir. Günümüzde Amerikan başkanının görece başlama töreninde, yüce mahkemenin her oturumunda önce “Tanrı bu şerefli mahkemeyi korusun” sloganında, şükran günü ve Milli Dua Günü’nde, sakat yeminindeki “Tanrı’nın çatısı altında” ifadesinde, paraların üzerindeki “Tanrıya Güveniyoruz” deyiminde, hatta her Amerikan Başkanının “Tanrı Amerikayı Korusun” ifadesinde sivil dinin etkileri vardır.”

İnsanların siyasi ve sosyal taleplerini tek bir potada eritmek ve insanları belli bir hedefe yönlendirebilmek için ulusal ritüeller(ayinler), marşlar ve bayrak en önemli dinamiklerinden birisidir. Esasen genel olarak tüm toplumlarda durum üç aşağı beş yukarı aynıdır. Tarihte de böyle olmuştur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de müşriklerin tavrı şöyle anlatılmaktadır:

“Aralarından bir uyarıcı gelmesine şaşırdılar. İnkârcılar; "bu yalancı bir sihirbazdır" dediler. Tanrıları bir tek tanrı mı yapıyor? Bu, cidden tuhaf bir şeydir Onlardan ileri gelenler; "yürüyün, tanrılarınıza bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur. "Biz bunun söylediğini babalarımızın bağlı olduğu son dinde de işitmedik. Bu uydurmadan başka bir şey değildir.” (Sad Suresi: 4-7)

Bir toprak üzerinde yaşayan insanların tümünü veya büyük bir çoğunluğu hipnotize etmek mümkün müdür? Korkuya dayalı ve silahların gölgesinde kalan totaliter ve otoriter yönetimlerin cezaevlerini, değişik işkence metotlarını kullanarak bir süre ayakta kalması mümkündür. Yalnız cezaevlerindeki insanlar iktidar için mali bir gider olduğu gibi atıl bir insan güç potansiyelidir. Kaldı ki cezaevlerinde kalanların aileleri ve yakın çevresi mevcut siyasi otoriteye kin duyguları duyarak düşmanlığın nesilden nesile geçmesine sebep olabilirler. İşkenceler toplumda gayr-i meşru otoritenin tartışılmasına vesile olabilir. Toplumları hipnotize etmenin en etkili yolu ulusal ayinlere, marşlara ve bayraklara kutsallık atfetmektir. Bu hem maliyeti ucuz bir yöntemdir hem de tüm toplumu gönüllü olarak iktidarın etrafında kalkan olmasını sağlar.

Meselenin Kürt sorunu etrafındaki değerlendirmesine gelince… Bugün Şeyh İdris-i Bitlisiyle başlayan Osmanlı - Kürt beraberliği çözüm için referans olabilir mi? Ulus Devlet çatısı altında hayır. Her ne kadar sivil dinler insanları bir araya getirmek için icat edilseler de tek bir oligarşinin egemenliği için icat edilmişlerdir. Bu sebeple hiçbir sivil dinin veya sivil din etrafında örgütlenen ulusal devletlerin başarı şansı yoktur. Ötekileştirmesi olmayan sivil din olamaz…

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.