Dini terim olarak gaflet; en mühim vazife olan Cenab-ı Hakk'a itaat ve ibadeti terk edip, önemsiz ve kıymetsiz şeylerle uğraşmak ve nefsine ve hevesatına tabi olarak Allah'ı ve ahireti unutmak anlamına gelir.
Dünya deniz suyuna benzer. İnsan ne kadar çok içse de kamaz, daha çok susar ve nihayet susuzluktan ölür.
Dünyaya tamah eden insan ona ne kadar çok sarılırsa sarılsın, sonunda ondan hiçbir şey elde edemeden ayrılmak zorunda kalacaktır. Öyleyse dünyadan göçeceğini bildiği halde onunla mutlu olan kişi ahmaklığın zirvesine çıkmış demektir.
Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır.
Allahu Te'ala (Celle Celalühü) dünya nimetlerini sevdiğine de verir, sevmediğine de verir. Dini ise sadece sevdiklerine verir. (Beyhaki 5524)
Allahu Te'ala'nın (Celle Celalühü) sevdiği kişilerden olmak için gafleti bırakıp dinin emirlerine sarılmak lazımdır.
Aklı başında olanların dünyadan gönül sıyırarak, sırf Mevla'ya kulluk etmeleri, gafleti bırakıp ahiret mutluluğunu aramaları gerekir.
Ateşle suyun bir kapta durmadığı gibi mü'minin kalbinde de dünya sevgisiyle ahiret sevgisi bir arada durmaz.
Kıyamet günü dünya simsiyah olarak yaşlanmış bir kadın suretinde gösterilir. Onu gören her kişi çirkinliğinden dolayı Allahu Te'ala'ya (Celle Celalühü) sığınır. O zaman insanlara "işte bu, uğrunda can verdiğiniz dünya" denilir. Onlar bu durum karşısında kendilerini o kadar rezil ve alçak hissederler ki, ateşte yanmayı bu rezilliğe tercih ederler.
Hazreti Ebu Said el-Hudri (Radıyallahu Anh) derki:
Ben Rasulullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir adama nasihat ederken şöyle buyurduğunu işitttim.
"Allahu Te'ala'nın (Celle Celaluhu) yanında olana rağbet et ki, Allahu Te'ala (Celle Celaluhu) seni sevsin. İnsanların elinde olandan yüz çevir ki insanlar seni sevsin.
Dünyadan tamahını kesenin kalbi ve bedeni hem dünyada hem ahirette rahat eder.
Dünyaya rağbet eden kimse ise kalbine ve bedenine hem dünyada hem de ahirette zarar vermiş olur.
Allah'a yemin ederim ki, kıyamet gününde iyilikleri Tihame dağı misali olan bir takım kimseler gelecekler ve cehenneme sevk edilmeleri emr olunacak."
Sahab-i Kiram (Radıyallahu Anhum) sordular:
"Ya Rasulallah! Bunlar Namaz kılarlar mıydı?
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki:
"Evet, namaz kılar, oruç tutar, hatta gece yarısına kadar ibadetle meşgul olurlardı. Fakat dünyalıktan bir şey zuhur edince hemen kemali hırs ile sıçrayıp üstüne konarlardı. (Gazali, İhyau Ulumi'dDin: 4/85)
Rabbimiz ise bizlere: "Hayır (ey kullar! Dirilmeyi inkara kalkmayın)! Doğrusu siz o peşin olan (dünya hayatın)ı seviyorsunuz.
Ahireti ise terk ediyorsunuz" (Kıyamet Suresi 20-21) Ayeti kerimeleri ile uyarıda bulunmaktadır.
Namaz var, oruç var, ibadet var fakat yaptıklarından gaflet içindeler. Bu sebeple hiç bir faydası yok. Bilakis zarara uğruyorlar. Nitekim namazdan gaflet içinde olanlardan bahsedilirken şöyle buyrulmaktadır.
"Artık o namaz kılan (münafık) lar için büyük bir helak ( ve sonsuz bir yıkım)vardır.
O kimseler ki, onlar namazlarından gaflet edicidirler!" (Maun suresi 4-5)
Şakik-i Belhi (Radıyallahu Anh): şöyle der.
"İnsanlar şu üç sözü söyler fakat davranışları sözlerine ters düşer. Birincisi; 'Biz Allahu Te'ala'nın (Celle Celalühü) kuluyuz' derler fakat başıboş gibi davranırlar. Bu durumlarına zıttır. 'Allah bizim rızkımıza kefildir' derler fakat kalpleri sadece dünya malını biriktirmek ike meşguldür. Bu hal de sözlerine zıttır. 'Ölümden kurtuluş yoktur' derler ama hiç ölmeyecekmiş gibi davranırlar. Zira budurum da sözlerine zıttır.
Allahu Te'ala Rahmeti ile: tam manasıyla, razı oldu şekliyle, kalplerimizi gafletten arındırsın. Amin!
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.
Allah senden razı olsun kardeşim