Kimlik, kişiye ve topluma nitelik kazandıran onun ne olduğunu belirleyen başkaları ile kendisi arasındaki ayrımın sınırlarını çizen bir karakterdir.
1917 Ekim devrimiyle iktidara gelen Komünist Partinin ilk işi Çarlık Rusya’dan miras kalan "milliyetler" sorununa çözüm aramak oldu. Bu konuyla ilgili Milletler Komiserliğinin kuruldu başına da Stalin getirildi.
1920 yılları başında daha hoşgörülü bir tutum sergileyen Sovyet yöneticileri Merkeziyetçiliğin sağlamlaşmasıyla birlikte daha katı bir tutum ele aldılar.
Siyaset Biliciler tarafından Stalin'nin diktatörlüğü olarak tanımlanan Stalinizm kavramı Marksizmin ve Leninizmin önüne geçmiştir.
Stalin'nin en önemli amaçlarından biride bütün kültürel kimlerin içerisinde eridiği " Yeni Sovyet Kimliği" ya da "Sovyet İnsanı" yaratmaktı. Bu kimliği dili de Stalin’e göre hiç şüphesiz Rusça olmalıydı. Rusça olarak kendini tanımlayacak bu "Sovyet İnsanı" kendini Sovyet hedeflerine adamış yeni bir insan modeli olarak hayat bulmalıydı.
SSCB Lenin'in, Marx'ın fikirlerini yeni icraatçısı ve modern komünizme şekil veren ilk adamdır .
Stalin ise Marksist tezleri temel alma iddiasında yepyeni bir dönem başladı. Lenin'nin başlattığı bu deneyim Stalin’in elinde Ruslaştırma olarak yürütüldü. Çok sayıda Rus nüfusu Rus olmayan yerlere göç ettirildi.
SSCB döneminde 100 aşkın etnik köken ve dil farklılığı olan millet yaşamış. Sovyet insanı sistemi oluşturulması için milli kimlikler bir birinden keskin hatlarla ayrılmış, dil ve kültür gurupları arasındaki kısmi farklılıklar derinleştirilmiştir.
Özellikle de siyasi ve askeri olmak üzere bütün önemli yönetim kadroları Ruslara verilmiştir. Mesela Dağıstan \% 33.2'lik oranla memur kadrolarında Ruslar birinci sırada iken Ruslardan tarımla uğraşanlar ise \%5,7 gibi düşük bir rakamdır.
Böylece Rus kimliği elitleştirilmiş ve ayrıcalık bir üst çatı oluşturmak için hazırlanmıştır. Rus kimliği üstün bir kimlik olarak topluma yerleştirilmiş diğer milletler isteseler dahi Rus olmadılar ama yaklaşmalarına izin verilerek adeta bir yarış havası estirildi
Başta her toplum kendi kaderini kendisi tayin edecek diye yola çıkan Bolşevik ihtilali diğer uluslara birer komünist parti kurdurarak gösterişte verdiği sözü yerine getirmiş sonra Rus komünist partisinde toplayarak merkezileştirmiştir.
Marksist düşüncesiyle dahi hiç bir ilgisi olamayan bir biçin de milliyetçili modeli geliştirilmiş öte yandan idari bölümler içinde etnik kimler tescil edilirken aynı zamanda denetim altına alınmış oldu. Bu yapı içinde özerk bölgelerde kapsayacak biçimde tüm etnik gurupları kendi dilinde eğitim yapma ve kültürünü geliştirme hakkı tanıyarak en küçük toplulukları bile yazı dilini geliştirmesi, dilsel farklılıkları daha da belirginleşmesi ve keskin hale getirilmesi sağlanmış. Hiç şüphesiz ki bu "Yeni Sovyet İnsanın"a Rusçanın kullanılması zorunlu hale getirilmiş. Anahtar olarak elitleşmenin kaynağı Rusça konulmuş.
Stalin dönemin de "1940" kiril alfabesi resmileştirmekle birlikte etnik kimliklerin önü kesilmedi. Örneğin Türkler arasında geçerli olabilecek Müslümanlık ve Türklük kimliğine karşı kültürel - ulusal kimliklerin geliştirilmesi tercih edildi.
Uzun vadede tek tip Sovyet insanı oluşturulması amaç edinilmişti. Slavlar arasında nihai hedef Ortodokslaştırma olmamış Sovyetleştirme olarak belirlenmiştir. Bolşeviklerin ulusal politikası Sovyet halkı oluşturma olarak adım adım ilerletilmiştir.
SSCB'nin kimliklerde ana amacı birliği oluşturan halkların - kimlikleri bir tarafa bırakmak- hepsini üst Sovyet Kimliğinde birleştirmektir.
Kuruşçev bunu parti politikası olarak şu şekilde ifade eder : Milli ayrılıklar özellikle de dil farklılıkları ortadan kaldırmak, sınıf farklılıklarını ortadan kaldırmaktan daha uzun süreli bir iştir. Komünist halkların tek tek komünist insanın da birleşmesi, daha doğrusu bir camia içerisinde erimesi ile mümkün olur. Bu camiada Rus’tur.
Lenin'e göre de toplumsal eşitliğin sağlanması, sınıfsız bir toplumun sağlanmasıyla Sovyet toplu içindeki etnik sorunlar çözülecektir.
Stalin döneminde ise ulusal politikalar yön değiştirdi. Ruslaştırma politikasına dönüştürüldü.
Tarihçi ve felsefeci G. Fedov bunu şöyle açıklar : 1920 Lenin'den sonra parti sürekli olarak Ruslaştırıldı. Ulusçu ve evrimsel bir tarih içinde ortak dil, ortak görünüş, ortak ekonomik yaşam, ortak ruhsal çevreye sahip olmuş ve bunu ortak bir kültüre yansıta bilmiş bir birlik olarak tanımlayan Stalin, Sovyet toplumunda ancak Rus dili ve kültürü ile oluşa bileceğini inan Stalin, Lenin aksine çarlıkta olduğu gibi asimle ve Ruslaştırma politikası izlemiştir.
Sovyet Rejimi yerleştikten sonra yani Rus olmayan diğer halklar üzerin de tam hakimiyet yerleşince ulusal duyguları yok etmek ve Ruslaştırmak için nüfus mübadelesi yolu seçilmiştir.
Stalin’den sonra başa geçen Kruşçev aynı politikayı devam ettirmiştir. Kruşçev'den sonra iktidara gelen Brejnev’de aynı politikayı sürdürmüştür.
Berejnev'den sonra iktidara gelen Andropov ise ilk defa " Ulus politikasında sorun vardır. bu sorun hiçbir zaman çözülememiştir ve halada devam ediyor demiştir" kısa süre sonra iktidarda inmiştir.
Gorboçov'un "Açıklık" ve "Yeniden yapılanma" politikası SSCB'nin sonu olmuştur.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.