ÜSTÜN ZEKALILARIMIZIN İMSAKİYE TELAŞI !
25 Temmuz 2013, 18:16
Mevsimsel olarak, özellikle yaz aylarına denk gelen Ramazan ayında Dinde Reformcu güruhlar ve onların avaneleri tarafından piyasaya ısrarla sürülen ”İmsak vakitleri erken saatlere alındı,insanlar bıkkın ve bitkin hale geliyorlar,Bizler Bakara suresindeki ayetten başka bir kaynağı esas almayız,imsakta beyaz iplikle siyah ipliği ayırt edemiyoruz,alime içtihada gerek yoktur” gibi değişik varyasyonlarla naralar atanların ne demek istediklerini ne yapmaya çalıştıklarından kısaca bahsedeceğim!
‘Bakara 187.ayeti ashabın okuduğu gibi okuyun’ diyenlere cevap vermeden önce bu senaryonun tarihi geçmişini ve kişilerini kısaca inceleyelim.Mesela Tayyar Altıkulaç…Birçok dönemde ismi bulunan Eski Diyanet Başkanı…Dini diyaneti bozma çabaları 30 yıl önceden başlamış bile.Muhtelif takvimlerde ve imsakiyelerde namaz vakitlerinde herhangi bir değişiklik olmazken, imsak vakitlerindeki farklılık, Diyanet’in 30 yıl önce aldığı karardan kaynaklanıyor. 1983 yılına kadar imsak vaktini, sabah ezanından 15 dakika önce olarak kabul eden Diyanet İşleri Başkanlığı, o yıl kurumun başındaki Tayyar Altıkulaç zamanında sebebi anlaşılamayan bir uygulama ile imsak vaktini 15 dakika daha uzatarak sabah ezanına kadar çekti. Yüzlerce yıldır hiç değişmeden uygulanan imsak vakti bir anda 15 dakika uzayınca tartışmalar da beraberinde geldi.
İslam dinine göre, gecenin bitimi ve yiyip içmenin yasak olduğu vaktin başlaması anlamına gelen “imsak” vaktinde, sadece yeme içme değil, orucu bozan diğer fiillerin de sonlandırılması gerekiyor. 1983 yılına kadar ülkemizdeki bütün takvimlerdeki imsak vakti aynı iken bu tarihten sonraki Diyanet İşleri Başkanlığı takvimlerinde ibadet vaktinin emniyetini sağlamak için konulan “temkin” sonlandırıldı. Diyanetin bu uygulaması Türkiye Takvimi ve diğer bazı takvimler tarafından benimsenmedi.Diyanet İşleri Başkanlığı bir taraftan imsak vaktini 15 dakika uzatırken, bir taraftan da müftülüklere gönderdiği 30 Mart 1988 tarihli ve 234-497 sayılı genelgede, 1983 öncesi takvim ile yeni uygulama arasında sadece temkin farkı bulunduğunu ve 1983 öncesindeki uygulamanın yanlış olmadığını ifade ediyor. Yani Türkiye Takvimi’nin doğru olduğunu aslında Diyanet de onaylıyor.Bu aklı anlayabilmek güçtür.1983 yılından önceki uygulamaya göre hazırlanan Türkiye Takvimi ve bu takvime dayanılarak hazırlanan Ramazan imsakiyeleri temkinli yani güvenilir zaman dilimlerini içeriyor. Bu konuda uzmanlaşmış kişiler tarafından çok hassas bir şekilde hazırlanan Türkiye Takvimi, ibadet saatlerinde kabul olmama riskini de ortadan kaldırıyor. İslam alimlerinin büyük çoğunluğuna göre bir ibadetin vaktinden önce yapılması ile sonra yapılması birbirinden çok farklıdır. Vaktinden önce kılınan bir namazın sahih olmadığı veya akşam ezanından bir dakika önce açılan orucun bozulduğu bilinmektedir. Oysa ki bu ibadetleri ezan saatlerinden birkaç dakika sonra yapmakta ise bir sakınca yoktur. İmsak vakitleri yaklaşık olarak 10 ile 15 dakika arasında geciktirilen yeni takvimlere ise göre oruç tehlikeye sokuluyor.(İHA) Buradan yola çıkarak şunu anlıyorum ki;zamanımızda olduğu gibi yıllar öncesinde de Diyanet’in içinde bir takım olaylar oluyor,Diyanet şu anda olduğu gibi o zamanda da kendi yetiştirdiği hocalardan(!) ihanete uğratılıyor.Tam anlamıyla zaafları piyasaya sürülerek,kullandırılıyor.
Peki kim bu Altıkulaç? Zamanımızın modası olan Dinde Reform Yeteneğine(!) sahip olan aynı zamanda Darbeci zihniyetle-Kenan Evren ve avanesiyle iyi geçinebilen ama Erbakan Hoca ile bir türlü uyum sağlayamayan biridir.Tayyar Altıkulaç Diyanet’teki yerini alınca ''İslam-Hıristiyan Diyaloğu''nu telaffuz etti. Yetmişli yıllarda, Vatikan’a temsilci bile gönderdiler!Süleyman Ateş oraya oturunca Yahudi’yi de bu diyaloğa sokmak istedi. İlk itiraz ise Roger Garudy’den geldi!..(Allah Ondan razı olsun).Bu da az gelmişti ki Fethullah Gülen Hoca bütün dinleri teklif ve bunda ısrar etti…Ne acayip bir silsile değil mi?!Diyalog meselesine geçmeden devam edelim.MSP’nin yayın organı durumunda olan Milli Gazete’de, 10.9.1977 tarihli nüshasında (Yüksek İslam Enstitülerinde Mezhepsizlik cereyanı infiale yol açtı.) başlığı altında mezhepsizlik anlatılmaktadır.Mezhepsizlik cereyanının Tayyar Altıkulaç tarafından destek gördüğü de yazıda belirtilmektedir.”Hayreddin Karaman’ın hatıratı, 1971’de asistan olarak beş yıl kalacağı İzmir Yüksek İslam Enstitüsü’ne atanma serüveni ile devam eder. İstanbul’a gelmek istese de mevzuatta boşluk bulanamaz. Bu konuda kendilerine yardımcı olan Din Eğitimi Genel Müdürü, Karaman’a yazdığı mektupta Bekir Topaloğlu ve Tayyar Altıkulaç’ı İstanbul’a tayin ettiğini belirtir. Yine bu yıllarda Ankara İlahiyat Fakültesi’nden mezun olan ve Diyanet’in önemli mevkilerinde görev alan bazı kişilerle temaslar sürer ve “Hizmet Nesli ve Hareketi”ne katılmaları hususunda mutabakata varırlar. Böylece İmam Hatip Okulları ve Din Eğitimi konularında ortak çalışmalar yapma kararı alırlar.(2/92-94) Daha sonra da Tayyar Altıkulaç 1971-76 yıllarında Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığı’na, Saim Yeprem de Neşriyat Müdürlüğü’ne tayin edilirler. (II/147)Karaman, İslam enstitülerini, kaliteyi artırmak için akademiye veya ilahiyata dönüştürme konusundaki niyetlerinin veya aralarındaki dayanışmanın “yeminli bir grup” -veya “Yeminliler”- olarak değerlendirildiğini belirtir. (H.KARAMANIN HATIRALARINDAN.III/9)’ Ahmed Davutoğlu, Hüseyin Hilmi Işık, Sadreddin Yüksel, Necip Fazıl Kısakürek, Enver Baytan gibi kendilerini “Ehl-i Sünnet” müdafii kabul eden isimler “mezhepsiz”, “naylon müçtehit”, “din tahripçisi” klişeleriyle ithamlarını yoğunlaştırmışlardır. Dönemin Ufuk, Sebil, Büyük Gazete, Sabah, Yeni Devir, Rapor, Fikir gibi dergi ve gazetelerinde de bu ithamlar tekrarlanmıştır.Tayyar Altıkulaç böyle şaibeli biriyse varın gerisini siz düşünün!
Bunların o dönemden bu döneme kadar sadece daha kapsamlı inkarlar yapılmasından başka bir şey değişmemiştir!Peki bu “orucun uzun tutulduğu” iddiaları kime ait?Bu iddiaların asıl kaynağında ise gazeteci Can Dündar ile Yaşar Nuri’nin hocası Hüseyin Atay çıktı.Milliyet, Hürriyet, Vatan, Yurt, Sözcü gibi gazetelerde İhsan Eliaçık, Prof. Abdülaziz Bayındır, Prof. Dr. Beyza Bilgin gibi ilahiyatçılar tarafından hazırlanan sözde Ramazan Sayfaları’nda geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da “orucun uzun tutulduğu, ezanın erken veya geç okunduğu” gibi iddialar ön plana çıkarıldı.Prof. Bayındır geçtiğimiz Ramazan ayında da aynı iddiayı gündeme getirerek, insanların ilk günden kafasını karıştırmıştı. Peki bu iddianın kaynağı neydi, nereden çıkarıyorlardı bunu?
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fazla oruç tutturduğu ve sabah namazlarının tehlikeye girdiği şeklindeki tartışmaların, 30 yıl önceki Temmuz ayına rastgelen Ramazan ayında da yapıldığı ortaya çıktı. Araştırmacı Yazar Mustafa Yakutcan, benzer tartışmanın 30 yıl önce de yapıldığını gazete kupürleriyle ortaya koydu.Hürriyet gazetesinde 9 ve 22 Temmuz 1983 tarihli sayılarında yayınlanan haberlerde, İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Hüseyin Atay’ın “Diyanet’in fazla oruç tutturduğu” iddiaları gündeme getiriliyor.Haberin altında Can Dündar’ın imzasının olması dikkat çekerken, Atay da, Yaşar Nuri Öztürk’ün sol yayın organı Yurt’taki köşesinde “İslam dünyasının dahi ilahiyatçısı” diye bahsettiği bir isim. Aykırı görüşleri ile bilinen Atay, kadınların başları açık namaz kılabileceklerini savunuyor.Ne kadar da ilginç bilgiler değil mi?!Bu tarihi gazete kupürlerini bizlerle paylaşan Araştırmacı Yazar Mustafa Yakutcan, bu tür haber ve tartışmaların özellikle uzun ve sıcak yaz günlerdeki Ramazan oruçlarında yapıldığını, kısa ve serin kış aylarına rastgelen Ramazan aylarında böyle bir tartışmanın yaşanmadığını söylüyor. Yakutcan oruç ve namaz vakitleri ile ilgili inananların akıllarına şüphe doğurmanın doğru olmadığını vurgulayarak, sabah namazının fıkıhen biraz tehirle geç kılınmasının uygun olduğu ve Finlandiya’daki müslümanların iftar ve sahur saatlerini en yakın müslüman ülke olan Türkiye’ye göre yaptıklarını hatırlattı.Bana en yakın teori olarak bu geliyor.Çünkü 30 yıl içerisinde hiç dile getirme ama 30 yıl sonra Ramazan yaz ayına denk gelsin,aa bir bakıyorsun bu iddialar ortaya atılıyor?!Yakutcan ayrıca “Orucun uzun tutulduğu ezanın erken veya geç okunduğu iddialarının belli kimseler tarafından hep aynı mevsimde gündeme getirilmesi, aklıma, eski kavimlerin sıcak yaz günlerine rast gelen orucu kısa ve serin günlere erteleyerek, Allah’ın emirlerini keyiflerine göre değiştirmeleri hususunu getirdi” dedi.Bu prof.lardaki akılcılık değil çakallıktır! Ayrıca PROF. ATAY’IN diğer konulara AYKIRI YORUMLARI:
Orucun fazla tutulduğu iddiasını ilk ortaya atan isim olan Prof. Dr. Hüseyin Atay, “Dinde Reform” kitabında aykırı görüşler ileri sürüyor: “Kadının da boşanma hakkı vardır, mahkeme iledir. Kuranda kadını dövme yoktur. Kuranda miraç olayı yoktur. Kuranda kadere iman yoktur. Kuranda erkek kadından daha erdemli değildir. Kuranda şefaat yoktur. Kuranda kadınların çalıştıkları kendilerinindir. Kuranda boşanmanın tek nedeni geçimsizliktir. Kuranda idare sistemi şûradır. Farz namazların kazası yok, tövbesi vardır. Kadınların başı açık, Kuran okumaları, namaz kılmaları caizdir. Başı örtmek, namazla ilgili değildir… Kadınlar eğe kemiğinden yaratılmamışlardır. Kuranda eşcinselliğin hükmü bulunmamaktadır. Gusülde ağza, burna su vermek gerekmez. Oruçta kefaret yoktur. Kuranda İslam ve iman ayrıdır. Tövbe kefaretten daha büyük cezadır. İslamın din bilgisi kaynağı akıl ve Kurandır.”(Bilginiz olsun diye…)
(DEVAM EDECEK)
NOT:BU YAZIMI YAZMAMIN SEBEBİ BİR DAHA Kİ SENEYE BU SORUN ÇIKARSA BİLGİLENDİRME OLMASI…
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.