Şimdi sizlere bir de Diyaneti’in bu konudaki yazısını okutayım.Açıklamada şöyle denildi:
“İmsak vaktinin hesapla belirlenmesi yeni bir hadise değildir. Namaz vakitlerinin hesaplarla belirlenmeye başladığı hicri üçüncü asırdan itibaren imsak vakitleri de hesapla belirlenmektedir. Müslüman astronomi alimleri geçmişten günümüze imsak vakitlerinin hesaplanmasında genellikle bugün Diyanet İşleri Başkanlığının imsakin hesaplanmasında esas aldığı kriterleri benimseyerek ‘Fecri sadık’ı tespit edegelmişlerdir.
Geçmiş İslam alimlerinin büyük çoğunluğu, imsakin hesaplanmasında Diyanet İşleri Başkanlığının esas aldığı 18 dereceyi benimseyerek ‘fecri sadık’ı hesaplamışlardır. Bazıları ise daha ihtiyatlı davranmak üzere 19 dereceyi esas almışlardır. 1949 yılında Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki’nin talimatıyla Kandilli Rasathanesinin kurucusu Prof. Fatin Gökmen başkanlığında Kamil Miras, İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen, Eyyüp Müftüsü İsmail Habib Erzen ve Muvaakıt Yusuf Ziya Gökçe’den oluşan komisyon da imsakin belirlenmesi için 19 dereceyi esas almıştır. Ancak Başkanlığımız, 1982 yılında imsak vaktinden temkini kaldırdığı sırada İslamın kolaylaştırma ilkesi doğrultusunda 19 derece yerine bilimsel bir kriter olan 18 dereceyi benimsemiştir.”
-”En ihtiyatlı görüş tercih edildi”
İslam dünyasının neredeyse tamamına yakınının imsak vaktinin hesaplanmasında Diyanet işleri Başkanlığının imsakin belirlenmesinde esas aldığı ölçüyü benimsediği vurgulanan açaklamada, bu itibarla geçmişteki İslam astronomlarının bu meseleyi anlamadığı, İslam dünyasındaki onlarca İslami Astronomi cemiyetinin bu işi bilmediği, şimdilerde birilerinin bu işi doğru anlamaya başladığı gibi bir sonuca götürecek yaklaşımlarla milletimizin zihninde tereddütler uyandırmaya çalışılmasının isabetli olmadığı belirtildi.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, orucun başlangıç vakti konusunda fıkıh kitaplarında yer alan farklı görüşleri bildiği dile getirilen açıklamada şu görüşlere yer verildi:
“Ancak Başkanlık, sorumluluk sahibi bir kurum olarak fetvaya esas olan en ihtiyatlı görüşü tercih ederek imsak vakitlerini hesaplamaktadır. Başkanlığın bu tercihi, vaktin ilk sınırını tespit esasına dayanmaktadır. Bunu da bilimsel bir kriteri esas alarak gerçekleştirmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı, imsakin belirlenmesinde bilimsel bir kriter olarak astronomik tanın başlangıcı olan 18 dereceyi esas almaktadır. Böyle bilimsel bir kriter ölçü alınmadığı takdirde toplum içinde birliğin sağlanması asla mümkün değildir. Bu hususta bugün şikâyet edilen tablo gibi manzaralar ortaya çıkar. Nitekim günümüzdeki uygulamalarda kimi takvimler imsak vaktini Diyanet takviminden yaklaşık 20 dakika önce başlatırken kimileri Diyanet takviminden bir saatten daha fazla bir süre sonra başlatmaktadır.
Başkanlığımız ibadet vakitlerine ilişkin olarak dile getirilen her türlü görüş ve düşünceyi ciddiyetle takip etmenin bir gereği olarak imsak ve yatsı vakitlerinin bilimsel gözlem yöntemleriyle belirlenmesi için Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü ile ortak bir gözlem projesi yürütmektedir.
Şu ana kadarki gözlemler Ankara Bâlâ ilçesindeki bin 500 rakımlı Beynam ormanları, Bolu’nun Gerede İlçesindeki bin 900 rakımlı Arkut Dağı ile Türkiye’nin güneyinde ve deniz seviyesindeki Mersin’in Anamur ilçesinde yürütülmüştür.
Gözlem çalışmalarının insan gözüne endeksli aletlerle yapılan kısmında sonuca ulaşılmıştır. Buna göre; Başkanlık takvimlerinde hesaplanan imsak vakitleri ile fecirde ortalama tan beyazlığının başlama vakti arasında ise -0.8 +- 3.5 dakika fark görülmüştür. Bu sonuç, güneşin 17.8 derece ufka yaklaştığı zamana denk gelmektedir. Başkanlık takvimlerinde yatsı vakti için güneşin 17 derece ufkun altına inişinin, imsak vakti için ise güneşin ufka 18 derece yaklaşması ölçüsünün esas kabul edildiği dikkate alındığında insan gözüne endeksli aletsel rasatlarla yapılan gözlem sonuçlarının Başkanlık takviminde verilen imsak vakti ile örtüştüğü görülmüş ve bu sonuçlar Ramazandan önce Diyanet işleri Başkanımız tarafından halkımızla ve basınımızla paylaşılmıştır.
Gerek aletsel gözlemlerle ve gerek çıplak gözle yapılan rasatlarla ulaşılan sonuçlarda şu ana kadar, günümüzde seslendirilmeye başlayan ve imsakin güneşin 10 derece ufka yaklaşmasından daha az bir zamana tekabül eden bir vakitte başlatılması yolundaki görüşü destekleyen en ufak bir bulguya rastlanmamıştır. Zaten söz konusu iddia sahiplerinin dile getirdiği görüşleri İslam tarihi boyunca kabul eden hiçbir ciddi ilim insanı olmadığı gibi günümüz İslam dünyasında bu alanda söz sahibi olan hiçbir ilim insanı ve astronom da benimsememektedir.”
Bu da Türkiye Takvimi’nden açıklama:Bugün ülkemizde, iki çeşit takvim ve imsakiye yayınlanmaktadır. Bir kısmı, yüz elli senedir kullanılmakta olup, doğruluğunda en ufak bir şüphe, tereddüt hasıl olmamış namaz vakitleri cetvelini aynen muhafaza eden takvimler; bir kısmı da, 1983'ten sonra, imsak vaktini uzatan takvimlerdir. 1983 yılından önce bütün takvimler aynıydı; fakat 1983'ten itibaren, Diyanet İşleri temkin vakitlerini kaldırdığından, böyle farklı iki durum ortaya çıkmıştır. 1983 tarihinden önceki takvimlerin yanlış olmadığını herkes kabul etmektedir. Bu hususta bir ihtilaf yoktur. Nitekim Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 30 Mart 1988 tarih ve 234-497 sayılı müftülüklere gönderdiği tamimde şöyle denilmektedir: (1983 öncesi takvimle yeni uygulama arasında sadece temkin farkı bulunmaktadır. Buna göre 1983 öncesindeki uygulama yanlış değildir.)
Türkiye Takvimi ile diğer bazı takvimler, doğruluğunda ittifak olan 1983 öncesine göre hazırlanmaktadır. Diyanet’in tamiminde bildirdiği gibi, 1983 yılından önceki uygulamaya göre hazırlanan takvimlerle bu takvimlere dayanılarak hazırlanan Ramazan imsakiyeleri yanlış değil, sadece temkinlidir. Yani Türkiye Takvimi’nin yanlış olmadığını Diyanet de bildirmiştir; çünkü ecdadımız takvimin başlangıcından beri, bu vakitleri esas almış, Diyanet de daha önce uzun yıllar, Türkiye Takvimi’ndeki vakitleri uygulamıştır.
Temkin nedir, âlimler, bu temkini niçin koymuştur? Kısaca bunu da izah edelim:
Bir namaz vakti hesaplanırken, hesabı yapılan şehrin arazisinin yükseklik ve alçaklık, doğu-batı, kuzey-güney, genişlik gibi durumlarının göz önüne alınması gereklidir.
Ayrıca vakte tesir edecek atmosfer şartlarının da en anormal hali düşünülerek, bütün bu şartların hepsini karşılayarak, vakti emniyet altında tutacak zamana, vaktin temkini denir. Bu vakit, ibadet vaktinin emniyeti bakımından zaruri olarak konulması şart olan bir zamandır.
Türkiye Gazetesi Takvimi, ehil kimseler tarafından, çok hassas bir şekilde hazırlanmıştır. Bu hususta takvimimizde her ay, (Mühim Tenbih) başlığı altında ikaz yapılmaktadır.
Mevcut takvimler içinde, Türkiye Takvimi ve bu takvim esas alınarak hazırlanan Ramazan imsakiyeleri temkinli olup, en uygun olanıdır.
Benim tam olarak demek istediğim;Diyanetin açıklaması imsakın çok erken saatlere alındığı iddiasına cevaptır. Türkiye Takvimi’nin açıklaması da Diyanet’in kaldırmış olduğu temkin vakitlerinin doğruluğudur.Keza bunu Diyanet bile kabul etmektedir!Ben imsak vakitlerinin erkene alınması tartışmaların da Diyanete hak vermekteyim ama temkin vakitlerinin kaldırılması noktasında da Türkiye Takvimi’ne güvenmekteyim.İbadetlerimi sağlama almak amacıyla…
Evet, dönelim ’Bakara 187.ayeti ashabın okuduğu gibi okuyun’ diyenlere cevap vermeye…Her ne kadar buraya kadar olan yazımızda cevap az çok verilmişse de şunları da eklemekte fayda vardır:Acaba Sahabe efendilerimiz böyle şağşağlı şehirlerde yaldızlı yaldızlı göğe kadar ulaşabilen ışıkların olduğu bir yerde gerçekten de havaya bakıpta güneşin parıltılarını mı arardı yoksa gelişmiş teknolojileri mi esas alırlardı? Akıl akıl diye kafayı yiyenler bu noktada akılları mı duruyor da bunu hesap edemiyorlar?!
Bir de ayeti esas almaya çalışan bazı mealci ‘beyinlerini kiraya verenler’ var.Onlara şu hadisi aktarıyorum:
Adiy b. Hatim (ö. 60/680'den sonra) (r.a.)'dan şöyle dediği nakledilmiştir: “Yukarıdaki ayet inince, bir siyah, diğeri beyaz iki tane ip alıp, bunları yastığımın altına koydum. Sahurda bunlara bakıyor, birbirinden ayırdedilecek kadar tan yeri ağarınca yemeği içmeyi bırakıyordum. Sabah olunca, Resulullah (s.a.s)’a gidip yaptığım şeyi ona haber verdim. O, şöyle buyurdu: “Senin yastığın ne kadar da büyükmüş! Ayette kastedilen, gündüzün beyazlığı ve gecenin siyahlığıdır. Bunları bir yastığın altına nasıl sığdırırsın’!” (Buhari, Savm, 16).
Şimdi bu rivayete rağmen hemde bu metropol-cafcaflı şehirde siyah-beyaz iplik ayrıştırması yapan-yapmaya çalışanlara ne denir siz söyleyin!Koca koca binaların arkasında ufku görmeye çalışanlarda cabası…Düz arazide güneş arıyorlar sanki!Bu ihtarlara rağmen hala cahilliklerinde inat edenleri sadece Allah’a havale ediyorum!
Kısaca diyeceklerim bunlardı elbette beğenenler paylaşabilirsiniz…Allah hepinizden razı olsun.
SELAM VE DUA İLE.
(KAYNAK: www.akilsahipleri.org )
AHMET ŞİT
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.