Kur’an-ı Kerim’de Kâbe’yi yıkmak için yola çıkan “Fil Ashabı” hakkında şöyle buyrulmaktadır: “(Rabbin) Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?” (Fil Suresi: 2) Fahreddin Razi (rh.a), ayette zikredilen “keyd” kelimesi hakkında şöyle demektedir: “Bil ki, “el-keydu” bir başkasına, gizlice zarar vermek istemektir. Buna göre şayet, “peki, bu şey ayan beyan ortada iken, Cenab-ı Hak, bu işi niçin “keyd” diye isimlendirmiştir? Zira karşı taraf, Kâbe’yi yıkacağını açıkça söylüyordu” denilirse, biz deriz ki: Evet, o bunu açıkça söylüyordu ama onun kalbinde açığa vurduğundan daha şiddetli bir kötülük bulunmaktaydı. Zira o, Araplara olan kıskançlığını içinde saklıyor, Kâbe sebebiyle, Araplar için hâsıl olan o şerefi Araplardan ve onların beldesinden alıp, kendisine ve beldesine yöneltmek istiyordu.” Aslında Ebrehe güya kendi Kilise’sine olan saygısızlığın intikamını almak istiyormuş süsünü vermek istiyordu. Esas amacı ise Arapları yerle bir etmekti. Evet, Ebrehe’nin savaşı bir din savaşıydı.
Hendek Savaşı; müşrikleri ve Yahudileri aynı safta birleştirmişti. Bu yüzden müslümanlar çok büyük sıkıntıların içerisine girdiler. Her taraftan sarıldılar. Bunun üzerine şu ayet-i kerime nazil oldu: “Yoksa siz, kendinizden önce gelip geçenlerin hali (uğradıkları sıkıntılar) başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluklar, öyle sıkıntılar dokundu ve öyle sarsıldılar ki, hatta peygamber ve beraberinde iman edenler: “Allah’ın yardımı ne zaman?” derlerdi. Bak işte!.. Gerçekten Allah’ın yardımı yakındır.” (Bakara Suresi: 214) Suriye’de yaşanan da bir din savaşı. Bunun en açık ipucunu İran Dışişleri Bakanı verdi. O’nun “cihatçılar dibinizde” diyerek Batılı dostlarını uyardığını biliyoruz.
Suriye’de Esed ve yandaşları “teröristlere” karşı savaştıklarını söylüyorlar. Bu “teröristler”, kurtardıkları yerlerde şeriat mahkemesi kuruyorlarmış. İşte bu şeriat “tehlikesinden” dolayı İran, ABD, İsrail, Rusya, Çin, AB Ülkeleri bir araya gelmiş durumda. Hatta koyu İran sevdalısı “hürseda” sitesinde yayınlanan habere göre Lübnan Hizbullah şebekesinin elebaşı Nasrullah, Suriye’de zafere yakın olduklarını söylüyor. “Suriye’de zafere hiç olmadığı kadar yakınız” diyor, bebekleri bile yakarak öldüren dünyanın en vahşi terör örgütünün lideri. Suriye’nin Kuzeyi’nde “görev yapan” PYD ise “şeriat ile savaşmaktan” gurur duyduklarını beyan ediyor. Hizmet ehli, Suriye’de teröristlere yakınlık kurmamalıyız diye hükümeti uyarıyor. Hendek Savaşı’nı aratmayan bu kıskaç aşılabilir mi? Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:
“İman edenler Allah yolunda savaşır. Küfredenler ise tağut yolunda savaşır. Öyleyse siz şeytanın dostlarıyla savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.” (Nisa Suresi: 76)
Ayetteki hile kelimesi, düzen manasına da gelmektedir. Esasen şeytan, karşısına “hak” çıkmadığı sürece kendisini kuvvetli zanneder. Nasrullah’ı kabartan da bu duygu. Ama Suriye’de bunca çeteye rağmen müslümanların hala Suriye’de direnebilmesini “haktan” gayr-i bir kavramla izah edemeyiz. Emin olun, Suriye’deki müslümanlar, beşeri bir idareye razı olsalar bütün bu sürüler, onlara saldırmaktan vazgeçerler. Ama oradaki müslümanların derdi, İslam Ahkâmını egemen kılmaktır. İşte bu durum, bütün diktatörlerin ve zalimlerin uykusunu kaçırmaktadır. Onun için müslümanları Cenevre’ye davet etmektedirler.
Nasrullah’ın görmediği şu… Yeryüzü Allah’ındır. Ve savaşın galibi ve mağlubunu belirleyecek yegane merci O’dur. Ve O, şöyle buyurmaktadır:
“O kâfirlere de ki, siz mutlaka yenilgiye uğrayacak ve toplanıp cehenneme doldurulacaksınız. Orası ne fena bir döşektir.” (Al-i İmran Suresi: 12)
Yol yakınken Fil Suresi’ni okumalarında fayda var.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.