Resul-i Ekrem şiddetli üzüntü karşısında yapılması gereken dua konusunda şöyle buyurmuştur:
"Ey Allah’ım, ben kulunum, bir erkek ve kadın kulundan dünyaya gelen kölenim, perçemim senin (kudret) elindedir. (Be-nim kaderim) Senin hükmünde takdir edil¬miştir Sen, hükmünde âdilsin; kendini isimlendirdiğin veya Kitabında indirdiğin ve-yahut ta yarattıklarından bir kimseye öğrettiğin ya da, gayb ilminde bilgisini ken¬dine ayırdığın her isminle Sen'den Kur'ân'ı kalbimin baharı, gönlümün nuru, hüz¬nümün gidericisi, kederimin ve gamımın yok edicisi kılmanı istiyorum! (Kul böy¬le dua ederse) Cenâb-ı Allah duasına ancak, hüznünü ve kederini giderip hüznünü sevinçle değiştirerek karşılık verir" (Müsned)
Hadis-i şerif de “ya da yarattıklarından bir kimseye öğrettiğin” isimlerden bahsedilmektedir. Dolaysıyla ilim sadece zahirde elimizde bulunan verilerden ibaret değildir. Ama ilmin zahir de olsa batın da olsa “hakikate uygun olan bilgiye” denildiğini unutamayız. Yanlış bilgiler veya şüpheler ilim değildir. Bu meselenin bir yönüdür. Diğer yönü de şudur: Elimizdeki bilgileri şeriatın kıstaslarına götürmek zorundayız. Hiçbir zaman emin olamadığımız bilgileri “hakikat” diye savunamayız. Bu hususta bütün müslümanlar uyarılmıştır. Rabbimiz (cc) şöyle buyurmaktadır:
“Hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyin ardına düşme!.. Çünkü duyman, görmen ve muhakemen ondan sorumludur.” (İsra Suresi: 36) Bu ayet-i kerime’de hem batıla dalmamız yasaklanmış hem de ilim öğrenme yollarımız gösterilmiştir. İlim elde etmenin üç yolu vardır: Haber, akıl yürütme ve duyu organlarının faaliyetleri. Özellikle gabya ait meselelerde haber unsuru göz ardı edilerek ilim öğrenilmez. Haberden kastımız ise Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i şeriflerimizdir. İlim elde etme yollarına başvurmayıp (ister zahir isterse batın) “âlim” olduğunu öne sürmek yalancılıktır. Rabbimiz bu hususta şöyle buyurmuşlardır:
“Allah, sizi analarınızın karnından öyle bir halde çıkardı ki hiçbir şey bilmiyordunuz. Size şükredesiniz diye kulaklar, gözler ve kalpler verdi.” (Nahl Suresi: 78)
Kulak, göz ve kalp bizlere ilim öğrenmek için verilmiştir. Bununla birlikte İslam, ilmin sadece bu vasıtalarla öğrenilebileğini söylememiştir. Sadece bu üç vasıta (akıl yürütme, haber ve duyu organlarının faaliyetleri) diğer vasıtalar için ölçü ve ha-kemdir. İlim üç vasıta ile öğrenilir demek başkadır sadece bu vasıtalarla öğrenilir demek başkadır. Kaldı ki Allahü Teâlâ (cc)’nın “analarınızın karnında öyle bir halde çıkardı ki hiçbir şey bilmiyordunuz” hükmü genel olarak hidayet ve sapıklık ilmine yöneliktir. Zira bizler doğduğumuzda annemizden süt emmesini, meramımızı ağlamakla ifade etmeyi vs. öğrenmiş daha doğrusu öğretilmiş olarak dünyaya gelmekteyiz. Bütün insanlar zaruri bilgilerle donatılmış olarak dünyaya gelmektedir. Akıl Yürütme denilen ilim vasıtası bile önceden zaruri bilgiler olmadan bir işe yaramaz. Mantık akılın çıkarttığı bir bilgi değil aklın düşünürken muhtaç olduğu bilgiyi ifade eder. Kaldı ki Ehl-i Sünnete mensup olan âlimlerin tamamı ilham, rüya ve firaset unsurlarla kişinin bilgi edinebileceğini ama bu bilginin mutlak veya genel olamayacağını söylemişlerdir. İtikadımıza ve Şeriatımıza ters olmayan ilham izafi de olsa ilmi bir mahiyet arzeder. İtikad ve Şeriatımıza ters olan bilgi ilham değil vesvesedir.
Kur’an-ı Kerim’de “ledün” ilminden bahsedilmiştir. Nitekim şöyle buyrulmuştur:
“Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, Biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.” (Kehf Suresi: 65)
Ayet-i kerime’de “kula” (Hızır -as-) Allah tarafından bir rahmet ve ilim verildiği beyan edilmiştir. Kul diye ifadelendirilmesi Allah’ın beyan ettiği bütün hükümlere kesinlikle boyun eğdiğini gösterir. Zira kulluk makamı en üst makamdır. Bu kula ilm-ü ledün verilmiştir.
Ledün kavramı; batın, gizli olan içeride gibi anlamlara gelmektedir. Allah’ın katında olan gizli sırlar, bir işin gizli yönü iç yüzü diye tanımlanmaktadır. Hz. Muhammed (sav) Efendimiz kulun şer’i hükümlere uyarak ledün ilme sahip olabileceğini beyan etmiştir. Hadisimiz şudur:
“Kulum Bana, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli hiçbir şeyle yaklaşamaz. Kulum Bana nafilelerle yaklaşmaya devam eder. Öyle ki onu severim. Onu sevdiğimde ise kendisiyle duyduğu kulağı, kendisiyle gördüğü gözü, kendisiyle tuttuğu eli, kendisiyle yürüdüğü ayağı olurum. Benden bir şey isterse muhakkak ona veririm. Bana sığınmışsa onu korurum.”(Buhari)
İhlâsla kulluk eden insanlar eğer ilim öğrenmeye devam ederlerse Allah onlara bilmediklerini de öğretir. Ledün ilmi; gizli hakikatleri konu alan ve bu yolla insanı manevi kurtuluşa ulaştırdığına inanılan ilimdir. Kişi mükellefiyetlerini yaparsa onu manevi bir atmosferin kuşatacağında şüphe yoktur. Önemli olan bu bilgilerin İslam’a aykırı olmaması…
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.