Sözlerin en güzeli “La ilahe illallah Muhammedü-r Resulullah” sözüdür. Bu söz, insan ile Allah arasındaki ruhlar âleminden sonra alınan bir sözdür. Adeta bir anlaşmadır. Esasen bütün ümmetlerden bu söz alınmıştır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:
“Hani bir vakitler İsrailoğulları’ndan şöylece misak (kesin söz) almıştık: Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, ana babaya, akrabalarınıza, yetimlere ve yoksullara iyilik yapacaksınız. İnsanlara da güzel söz söyleyin. Namazı kılın, zekâtı verin. Sonra çok azınız müstesna olmak üzere sözünüzden döndünüz. Hala da dönüyorsunuz.” (Bakara Suresi: 83)
İnsanlara güzel söz söyleme hükmü umum ifade etmektedir. Yani müslümanlar bütün insanlara güzel sözle konuşmakla emr olunmuşlardır. Bütün âlimler ayetteki tekliflerin istisnasız “emir” mahiyetinde olduğunda ittifak etmişlerdir. Elbette Allah’a karşı savaş açan ve kul hukukuna tecavüzde bulunan kimselere kötü söz söylemek ya da kâfire, kâfir demek yasaklanamaz. Zira sözleşmenin ilk maddesi Allah’a ibadet edindir. Sözleşmelerde birbirini nakzeden ifadeler olamaz ve bütün umumların istisnalarının olabileceğini aklımızdan çıkartmamamız gerekmektedir. Ama beşeri ilişkilerde aslolan güzel sözlü olmaktır. Nitekim bir başka ayet-i kerime’de şöyle buyrulmaktadır:
“(Ey Resulüm) Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır. Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O hidayete kavuşanları da en iyi bilendir.” (Nahl Suresi: 125)
Güzel söz, sadece insanların duyduğu zaman hoşuna gidecek sözlerden ibaret değildir. Belki güzel sözden kasıt, insanların faydalanacakları sözleri söylemektir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:
“(İnsanları) Allah’a davet eden, salih amel işleyen ve “Ben gerçekten müslümanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?” (Fussilet Suresi: 33) Bu kapsamda kötülükleri anlatmak hatta insanları kötülerden korumak için bilgilendirmek de güzel sözün kapsamı içerisine girmektedir. Peygamber (sav) Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
“İnsanlar ondan kaçınsınlar diye fasıkı kendisindeki kötü vasıflarla anınız.” (Keşfu’l Hafa)
Demokratik Toplumlarda siyasi mücadelenin çok zaman çok şiddetli geçtiğini söylemek gerekmektedir. Hatta bu mücadeleden müslümanların da etkilendiğini söylemek mümkündür. Zaman zaman hepimizin dilleri kılıçtan keskin olabilmektedir. Toptancı ve genellemeci bir üslupla muhataplarımızı ve muhaliflerimizi yaralayabilmekteyiz. İşte bu noktada “güzel söz” söyleme emrini hatırlamamız lazımdır.
Parti Mücadelesinde taraf tutan kimi insanların bazı hallerde militan gibi davrandıklarını gizleyemeyiz. Ama bizlerin ilk kimliğinin şu veya bu partiden değil İslam’dan olduğunu aklımızdan çıkartmamalıyız. İnsanlar dinimize saldırmadıkları sürece Türkiye’deki kamplaşmaya alet olmak zorunda değiliz. Sürekli insanlarla konuşma zeminini muhafaza etmeye çalışmalıyız. Bunlar zaten “filanca” şeklindeki tespitlerimiz doğru olabilir ama bu bizim o insanlara yaklaşmamızı engellememelidir. Allahü Teâlâ (cc) sadece İsrailoğulları’ndan değil bizden de aynı sözü almıştır.
Bütün insanlara karşı konuşmamızı tekraren gözden geçirmekte fayda vardır. Evet, çok zaman konuşmanın ve yazmanın şehvetine kapılarak aşırı sözler söyleyebiliyoruz. Hepimiz insanız. Ama en azından yaptığımızın yanlış olduğunu bilmek de maharettir. Buradan pratik bir olaya gelmek istiyorum.
Balyoz Davası’nda 200’ü aşkın insanın 20 yıl gibi hapis cezası aldığını biliyoruz. Çoğumuzun kanaati bu insanların darbe yapmak istedikleri konusunda birleşmiş durumda. Hatta darbe yapsalardı müslümanları belki de koyun keser gibi keseceklerdi. Ama kamuoyunda konuşmanın şehvetine kapılan bazı insanlar, ceza yiyenlerin yakınlarını düşünmeden ileri geri laflar etmektedir. Bu durum oldukça inciticidir ve sanık yakınlarıyla aranıza duvarlar örmenize vesile olmaktadır. Kaldı ki Yargıtay sütten çıkmış ak kaşık mıdır? Bizlere düşen Yargıtay’ın kendi ölçülerine göre koyduğu mahkûmiyet kararlarını savunmak mıdır? Ki hepimiz biliyoruz ne adaletsizlikler yapılmıştır. Balyoz Davası’nda Yargıtay’ın kendisi bile tek tek sanıklar hakkında suç ve delil ilişkisini ifade etmemiş toptancı bir kararlar 200 kişiyi mahkûm etmiştir. Ben bilmediğim gerekçe ile insanları nasıl suçlarım. Velev ki suçlular, Yargıtay Militanlığı yapmanın ve perişan olmuş insanlara bir darbe daha vurmanızın anlamı var mı? Ve son olarak Yargıtay, bu Balyozcu Paşaların zihniyetinin kanunlarıyla yine onları mahkûm etmiştir. İlk önce o yasaları değiştirin sonra adaletten bahsedin. Adalet her zaman kanun demek değildir.
Sonuç olarak birilerinin hoşuna gidecek diye insanlarla aramıza duvar örmenin anlamı yoktur. Bu duvarları küçük görmeyiniz lütfen. 12 Eylül öncesi gençler birbiriyle konuşamadıkları, birbirlerini ikna etmeye yanaşmadıkları için silahlı mücadele başlamıştır. Ve gidiş te hiç te hoş değildir. Ve bir soru: İman esasları arasına Yargıtay ne zaman girdi.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.