ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

KOÇ gibi Taraftarlık!

Ali Rıza Gölgelim

26 Eylül 2013 Perşembe 13:50
  • A
  • A

Taksim’de solcularla sermaye sahipleri el ele vermiş ve hükümeti devirmek için işbirliği yapmışlardır. Adeta solculuğun kitabı yeniden yazılmıştır. Taraf Gazetesi’nde yayınlanan ve Maliye bakanlığı tarafından hemen yalanlanan KOÇ Şirketler grubuna maliye sorgulaması haberi bu kitabın yazımının devam ettiğinin adeta bir belgesi. Kaldı ki haber doğru bile olsa zenginlerin soruşturulmayacağı ve milleti soymalarının hesabının sorulmayacağına dair bir kanun mu var?

İnsanların hakka teslimiyetlerinin önünde bir takım vehimler mevcuttur. Kur’an-ı Kerim’de bu vehimler anlatılmıştır. Bir ayet-i kerime’de şöyle buyrulmuştur: “(Müşrikler dediler ki) “Biz seninle beraber doğru yola uyarsak, yurdumuzdan atılırız” dediler. Biz onları, kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürünlerinin toplanıp getirildiği, güvenli, dokunulmaz bir yere yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler.” (Kasas Suresi: 57) Müşrikleri böyle bir endişeye sevk eden amil nedir?

Siyaseti ve sosyal hayatı yönlendirmek isteyen sermaye sahipleri kendilerini adeta rızık verici olarak görürler. Kendileri yok olur veya zaafa uğrarlarsa toplumun mali yapısının büyük zaafa uğrayacağı ve krizlerin toplumu mahvedeceği söylencelerini ayaklı gazeteler veya normal gazeteler aracılığı ile yaymaya çalışırlar. Hâlbuki bu sermaye çevreleri adeta toplumu rehin almışlardır.

Sanayi bir memleket için elbette çok önemlidir. Ama ülkemizde sermaye genellikle sanayi kurmamış dış ülkelerin temsilcisi vasfıyla sanayiyi ülkemize taşımışlardır. Zira çoğu faizden beslenmektedir. Faiz ise uzun vadeli yatırımları haliyle dışlamıştır. Türkiye’deki Sabancı ve KOÇ gibi şirketlerin sanayinin itici gücü olması beklenirken perakende sektörüne girmelerinin sebebi oluşturdukları sistemin tabi sonucudur. Kamu kaynaklarından beslenen ve faizle büyüyen şirketlerin sanayinin itici gücü olması beklenemez. Aksine toplumu istikrarsızlığa sürükler.

Resul-i Ekrem (sav) Medine’de fiyat dalgalanmaları vücut bulmuştur. Fiyat artışlarından yakınan sahabelerine Peygamberimiz (sav) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Şüphe yok ki, fiyatları tayin eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allahü Teala (cc)’dır. Sizden hiç kimsenin mal ve canına yapmış olduğum bir haksızlık sebebiyle hakkını benden ister olduğu halde, Rabbime kavuşmak istemem.” (Ebu Davud, Tirmizi) Hadis-i şerif doğal sürecinde devam eden ekonomik hayata müdahale edilmemesini emretmektedir. Faiz ise ekonomiye vurulan gayr-i doğal müdahaledir. Tarık el Dıwany, “Faiz Sorunu” isimli kıymetli eserinde şöyle demektedir:

"Faiz temeline dayalı modern bir ekonomide 100 liralık bir borç, 100 lira artı faiz olarak geri ödemelidir. Mali geleneğimizi bu şekilde oluşturmakla esasen ödünç alınan öküze yaş ve sağlık olarak denk bir öküz artı faiz olarak geri ödenmesi gerektiğini söylemiş oluyoruz. (Hele bir de) Bileşik faizli borç paranın şartlarının, ödünç alınan fiziki, bir sermayeye uygulandığını varsayalım: Bu durumda fiziki sermaye, geri verilene kadar asla değer kaybetmeyecek, üstelik bir de yeni sermaye yaratacaktır.

Modern finanstaki çeşitli faiz teamülleri arasında sık sık “basit faiz” ile “birleşik faiz” ayrımı yapılır. Basit faiz yöntemi, borcun orijinal anaparası üzerinden faiz tahakkukuna dayanır. Diğeri ise hem anaparaya hem de kazanılan faize faiz uygulamasını içerir ki bu ödenecek, faizin belirlenen dönemlerde ana-paraya eklenerek birikmesini gerekli kılan bir süreçtir.
Birleşik faizin nasıl işlediğini görmek için Soddy’ni verdiği örneğe bakalım. M.S 20 yılında yaşayan bir adamın 100 ekmek dilimini bir başka adama borç olarak verdiğini düşünelim. Geri ödeme şartı yılda bir kez \%5 birleşik faiz tahakkukunu içermekte ve borç veren kişi, borcu alana (veya varislerine) ödeme konusunda güvenmektedir. Bu hesaba göre M.S 1995 yılında ödenecek miktar 700.000 milyar milyar milyardan fazla ekmek dilimine ulaşır. Bu geri ödeme miktarının ne kadar absürt ve mantıksız olduğunu da gösteren önemli bir gerçek şudur: Dünya üzerinde o tarihten itibaren yaşamış olan insanların her biri günde on milyon ekmek dilimi üretip biriktirmiş olsalar bile bu miktarı karşılayacak ekmek bulmak mümkün olmazdı.

Yukarıdaki örnekte garip bir olgunun varlığı görülmektedir. Bunun böyle olmasının nedeni ise, kullandığı matematiğin fiziki dünyanın gerçekleri ile çelişmesidir. Ekmek çürür ama faizli borç çürümez. Bu çevre için son derece tehlikeli bir uyuşmazlık olabilir. Ekmek dilimi örneğine devam edelim: Biliyoruz ki faiz oranı arttıkça geri ödeme için gerekli olan ekmek miktarı da artar. Dolaysıyla faiz arttıkça aynı zamanda doğal kaynaklarında artma eğiliminde olacağını söyleyebiliriz. Bunun böyle olmasının sebebi, borç alan kişinin, daha fazla ekmek üretmek suretiyle borcunu geri ödemeye çalışmasıdır. Faiz ne kadar yüksek olursa, doğal çevreye yüklenecek maliyet de o kadar yüksek olabilecektir.

Peki, yukarıdaki paragrafta geçen iki kelime neden italik? Temel soru entropinin (Entropi bir fiziki sistemdeki bozulma ya da düzensizliği açıklamak için kullanılan bir kelimedir) nerede meydana geldiğine dairdir. Bir yandan enerji, güneş ışığıyla beslenen yenilebilir kaynakların tüketimiyle sağlanabilir ki bu durumda yeryüzündeki entropi maliyeti düşüktür. Öte yandan, önceden depolanmış olan güneş ışığı kullanılabilir ki bu durumda da yeryüzündeki entropi maliyeti daha yüksek olur. Bu iddia göründüğü kadar soyut değildir. Brezilya, Meksika ve Endonezya dünyada en fazla dış borcu olan ülkelerdendir. Bunlar aynı zamanda dünyanın en fazla orman kıyımı yapan ülkelerindendir. Bugün dünyamızdaki oksijenin \%40’nı sağlayan Brezilya yağmur ormanları bu gidişle neredeyse iki kuşak sonra yok olacaktır. Yoksul ve aç insanlar için hayatta kalmak, yağmur ormanlarını korumaktan önce gelmektedir. Bazıları için ağaçların küle dönüşmesi, bozulması, bazıları için de ihraç emek üzere keresteye dönüşmesi hayatta kalmayı sağlamaktadır. Bu arada Brezilya yağmur ormanlarının yok olmasının faturası hepimize çıkmaktadır.”

Görüldüğü gibi faize dayanan bir ekonomik yapı çevrenin tahrip edilmesinin de birinci dereceden sorumludur. Gezi Parkı’nda birkaç ağacın peşine düşenlerin sermaye sahiplerinin peşine takılması oldukça manidardır. Zira peşlerine düştükleri faizciler çevre katliamının baş sorumlusudur.

Yukarıdaki sözlerimize kapitalist ağalar tıpkı ataları Karun gibi biz bu serveti çalışarak kazandık ve kazandıklarımız helaldir diyebilir. Bir kere faizle uğraşanların tamamının serveti kirli ve gayr-i meşrudur. Ayrıca bu kapitalist ağalar terör örgütü DHKP-C’yi finanse edeceklerine Suriyeli mazlumları bile görmekten acizler. Taraf Gazetesi’nin çok sevdiği bu kapitalist ağalardan birisi diyor ki; “bize Suriyeli mültecilere yardım etmemizle ilgili hükümetten bir teklif gelmedi.” Ya Taksim’de DHKP-C’ye yardım etmeniz için bir talep geldi mi?

Karunlar yerin dibine batacaktır: “Derken biz onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Artık Allah’a karşı kendisine yardım edecek taraftarları olmadığı gibi, o kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi.” (Kasas Suresi: 81) Karunları, antikapitalist müslümanlar(!) da liberal gazetelerde kurtaramayacak!..

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.