George Orwell, “Bindokuzyüzseksendört” isimli romanında otoriter ve totaliter yönetimlerde var olan Gerçek Bakanlığı ve Sevgi Bakanlığı’na değinir. Esasen resmi ideolojinin olduğu bütün ülkelerde Gerçek ve Sevgi Bakanlığı bulunur. Türkiye’de de bulunmaktadır. 5816 nolu yasa ve Terörle Mücadele Yasası hem Gerçek Bakanlığı’nın hem de Sevgi Bakanlığı’nın eseridir. Mesela Türkiye’deki Terörle Mücadele Yasası yüzünden on binlerce insan, 2x2=5 demediği için mahkemeliktir. Ayrıca bu yasa, istihbaratın, Camia’nın ve Ergenekon’un can suyudur. Düşünen, seven, konuşan ve ağlayan insanlar en büyük tehdittir. İşin ilginç yanı şiir okuyan adamın zamanında da Gerçek ve Sevgi Bakanlığı hala yerinde durmaktadır. Romana dönelim.
1984 Yılında Okyanusya, Avrasya ve Doğu Asya dünyayı paylaşmıştır. Okyanusya’nın idarecisi Büyük Birader (Big Brother) tek başına ülkeyi düşmanlardan, halkı fakirlikten ve geri kalmışlıktan kurtaran, çağ atlatan “Yüce Lider’in” bütün özelliklerine haizdir. (Bu yüzden herkes “olmasaydın olmazdık” gibi sözlerle Yüce Lideri taltif eder.)
Okyanusya’da insanların yapılan her şeyden memnun olmaları ve yüzlerinden tebessümü eksik etmemeleri gerekir. İşyerinde, yolda, otobüste, trende, asansörde, ev içinde, mutfakta ve bilhassa tuvelette, ‘Büyük Birader’in’ gözü-kulağı vazifesini gören ‘telescreen’ler, insanları mutlu fotoğraflar vermeye mecbur etmektedir. Okullarında andımız okunmaktadır. Her gün varlıklarını birilerine armağan ederler. Ama and kalksa da başka tabular ve heykeller yerindedir.
Winston Smith, telescreen’e, yani ses ve görüntüyü hem alma, hem de iletme yeteneğine sahip olan ekrana yüzünü döndüğünde, yüz hatlarını hep memnuniyet açısına ayarlamaktadır. Çünkü ‘Büyük Birader’in’ ülkesinde (Okyanusya’da) insanların ümitsiz olmaları veya rejime dargın gibi davranmaları suçtur. Gözlerindeki tek bir parıltı foyalarını meydana çıkarabilir ve muhalif (terörist) muamelesine tabi tutulmasına sebep olabilir. Türkiye’de Çin’den daha fazla terör mahkûmu vardır. Hatta dünyada en çok terörist Türkiye’dedir. Bu teröristler adam mı öldürmüşler, bomba mı yapmışlar veya yapanlara yardım mı etmişler. Hayır, hüzünlü bir şiir okumuşlar veya evden çıkarken gülmeyi unutmuşlar.
Yüz suçu (facecrime) işlemek, ‘Büyük Birader’in sağladığı imkânları hafife almak veya rüyada bile olsa, O’na muhalif bir tavır takınmak, affedilmesi mümkün olmaya bir suçtur. Ancak alınan bütün önlemlere rağmen Okyanusya’da, Büyük Birader’e boyun eğmeyen ve direnen birileri çıkabilmektedir. Ne yazık ki, insanı robotlaştıran bir teknoloji daha icat edilemedi. Olur, olmaz yerde şiir okuyanlar, pankart asanlar, telefonla konuşanlar, Hâkimiyet Allah’ın diyenler veya Kürtçe anadilde eğitim isteyenler hep var olmuşlar. Ama çare var. Özel ve Yüce Yetkili Adalet mekanizmaları ne işe yarar. Zaten Gerçek ve Sevgi Bakanlığının olduğu her yerde bir de daha tam ne işe yaradığı belli olmasa da Adalet Bakanları mutlaka olur.
Olan biten her şeyde bir tuhaflık sezen Winston Smith, “Gerçek Bakanlığı’nda” yaptığı tahrifat işlemleri esnasında, sahtekârlığı ayan beyan ortaya koyan bir belgeyi görünce, muhalif kanaatleri gelişir. Vaktiyle muteber parti liderleri oldukları halde ihanetle suçlanmış. ‘Sevgi Bakanlığı’nda suçlarını itiraf etmiş kimselerin suçsuzluğunu kanıtlayan fotoğraflı gazete haberlerini yanlışlıkla önünde bulur. Gerçek Bakanlığı’nın bir elamanı olan ve dudaklarını kıpırdatmadan konuşmakta şaşılacak bir hüner sergileyen Julia ile tanışıp, O’nun da belirli düşüncelere sahip olduğunu görmek Winston Smith için sonun başlangıcı olur. Çok geçmeden kendisini “Sevgi Bakanlığı’nın” zindanlarında bulur. İnsanlar zaten en iyi zindanlar da yaşar.
Güvenip aykırı fikirlerini açtıkları O’Brien burada karşılarına işkenceci olarak çıkmıştır. Sayısız işkence seanslarında ‘ iki kere ikinin beş ettiğini’ bir türlü itiraf etmeyen Winston Smith, her düşünce suçlusu için ayrı, özel ve en çok korktuğu işkence biçiminin hazırlandığı 101 No’lu odada nihayet teslim olur.
Artık Büyük Birader’i sevmeyi öğrenmiş, ‘iki kere ikinin beş ettiğini’ ve bunun kesin doğru olduğunu kabul ve tasdik etmiştir. Resmi İdeolojiyi kabul etmiştir artık!.. Gerçekleri savunan ve içi sevgiyle dolu birisidir. Ne mutlu Türküm Diyene!.. Türkiye, laiktir laik kalacak!.. Olmasaydın Olmazdık!..
İtiraf sonrası günlerini, önceki itirafçılar gibi ‘Kestane Ağacı’ kahvesinde geçirmeye başlamıştır. Kimse yanına yaklaşmak istemediği için boş masasında rahat rahat oturur, az iş yapıp bol ücret alır. Büyük Birader’i (Big Brother) neden daha önce bir türlü sevmediğine hayıflanır. Geçen ömrünü papağan gibi mutlu, maymun gibi mesut yaşayabilirdi oysa.
Fakat çok geçmeden, ense köküne saplanan bir kurşunla can verir. İşte acı olan burası. Ne yaparsa yapsın insan ölümden kaçamıyor.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.