Yazmak zordur. Yazarları şimdi daha iyi anlıyorum. Çünkü o kadar işin arasında okuyucuya da vakit ayırıyorsun, bir müddet sonra kendini yazmak zorunda hissediyorsun. Bu, güzel bir duygu. Duygu güzel, yaptığın iş güzel ancak sıkışıp kalıyorsun. Sabah düşünüyorsun onu yazsam, bunu yazsam diye. Ama bilgisayarın başına geçince düşündüğün her şey gidiyor. Bu sefer de diyorsun ki, nasıl bir başlangıç yapsam. Anlayacağınız üzere ben bu satıra kadar anlattım ne yaşadığımı, başladım yazıma. Bir düşünce geliyor aklına, ilk cümleyi yazdıktan sonra, parmakların kendi kendine beynindekini yazıyor. Yazmanın önemi büyüktür. Mesela âşık olursun yazarsın. Ama âşık olmanın da türleri varmış, ben de yeni öğrendim. İnternette gezinirken bir sitede, ‘İşte size aşkın türleri’ başlığında haber gördüm. Başladım okumaya... O haber; aşkı, şu şekilde tarif ediyor, “Aşk, bir başka varlığa karşı duyulan derin sevgi. Sevgi kuramının kurucusu Psikanalist Erich Fromm, sevgiyi, insanlığın sorunlarına bir yanıt olarak, kişideki aktif ve yaratıcı gücün kaynağı bir enerji olarak ve bu söz konusu yaratıcılıkla sevmeyi de bir sanat olarak tanımlar. Bir sanat olması bakımından da uygulamada olgunluk gerektirir.”
***
Adamın işi gücü yok sevgi kuramını bulmuş. Neyse, haberde demiş ki, “Aşkın türleri şu şekildedir:
1-Kardeşçe Sevgi,
2- Anaç Sevgi,
3- Cinsel Sevgi,
4- Öz Sevgi,
5- Tanrı Sevgisi.
” Psikanalist ağabeyim aşkın 5 türde olduğunun kanaatine varmış. Kısa kısa da ben size buradan türlerin açıklamalarını yazayım:
1- Kardeşçe Sevgi: Bu sevgi türü her türde yer alırmış, sevginin özü bu türmüş.
2- Anaç Sevgi: Bu tür ise, annenin çocuğuna duyduğu sevgi türüymüş. Belirgin özelliği ise koruyuculukmuş.
3- Cinsel Sevgi: Aslında bunu açıklamaya gerek bile yok. Yani türün isminden belli niyeti.
4- Öz Sevgi: Şimdi çelişkiye bakın birinci türle aynı neredeyse, bu da sevginin özüymüş. Bu varsa o zaman birinci türe ne gerek?
5- Tanrı Sevgisi: Bu sevginin de birleştirici olduğunu söylemişler. Bunu inkar edemeyiz tabi ki. Dinimize göre, Cenab-ı Allah sevgisi insanlığı birleştirilebilir. Yani Yunus Emre (K.s)’nin sözündeki gibi, ‘Yaratılanı severim, Yaradan’dan ötürü.’ Bu türü kabul ediyorum.
***
Şimdi siz de merak ediyorsunuz neden buraya kadar bunları anlattım. Çünkü gerek olduğunu düşündüm. Yahu insan âşık olduğu kişiye zarar verebilir mi? Ne olursa olsun, sevdiğin insana kıyabilir misin? Gönlün deli olsa bile, karşı tarafın da bir kalbi var. O kalbi söküp atabilir misin? Yine sokak ortasında cinayet haberi okudum. Ama bu sefer, ölen kız değil, erkek. Sokak ortasında pompalı ile çocuğu vurmuşlar. Neden? Sevdiği için, âşık olduğu için. Değer miydi peki bir aşk uğruna ölmek? Değer miydi cezaevine düşmek? Ben insanlığa anlam veremiyorum. Ben de sevdim, sizler de sevmişsinizdir. Ama hangimiz canımız gibi sevdiğimiz insana zarar verebiliriz? Hangimiz onun ölümüne dayanabilir? Ben dayanamam… İşte size bu yüzden aşkı anlattım. Ama aşk, yukarıda sıraladığım gibi değilmiş gerçekten de. İnsanların anladığı ‘aşk’ anlayışı, hazmedemediğin bir şey olduğunda, sevgine, insanlığa zarar vermekmiş. Ne yazık. Yazacak kelime bulamıyorum… Bu olanların vebali çok ağır çok...
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.
Gösterdiğiniz ilgiden ve yorumlarınızdan dolayı çok teşekkür ederim...
gerçekten güzel bir yazı olmuş kalemine sağlık kardeşim..
Başarılar dilerim
Kardeşime başarılar...
Allah Yar ve Yardımcın olsun Kardeşim
Gerçekten çok güzel olmuş. Yorumların harika.. Seni buradan takip etmeye devam edeceğim.
Yüreğinde aşk olmayanın, kaleminde mürekkepte olmaz. Yani kelimeleri bir araya getiripte cümle kuramaz. yoluh açık olsun Alparslan kardeşim.