Moda’daki beş bıyık sokağının üç numaralı evinde kurulmuştu Fenerbahçe Mayıs 1907’de. İstanbul’un Anadolu yakasında İngiliz ve Rum takımlarını hayranlıkla ve bir o kadar da iç geçirerek izleyen Osmanlı Bankası’nda memur olarak çalışan Ayetullah Bey, Borçlar İdaresi Kurumu’nda çalışan Nurizade Ziya Bey, ve toplantıya ev sahipliği yapan Deniz Harp Okulu öğrencisi Necip Bey Kadıköy’de bir Türk takımı kurma konusunda kararlıydılar.
Bir kaç saat süren toplantının sonundaki ilk soru, kurulacak klübün maddi yükünü kimin üstleneceğiydi. Yaptıkları istişare sonucunda Saint Joseph Lisesinden mezun olan Ziya Bey ekonomik durumunun iyi olmasından dolayı Fenerbahçe’nin hem ilk başkanı oldu, hem de tüm masrafları karşılayacağı sözüyle büyük bir sorumluluk üstlendi. İleri görüşlü bir ailenin evladı olan Fenerbahçe’nin kurucu başkanı Nurizade Ziya Songülen Saint Josep’den sonra İngiltere’ye giderek mühendislik eğitimi aldı. Açık renk saçları, masmavi gözleri, uzun boyu ve iri yapısıyla arkadaşları tarafından “Fil Ziya” diye anılmıştı hep. Yaptığı yazışmalar sebebiyle, Atatürk’le çok iyi dostluklar kurduğu anlaşılan Ziya Bey, Başkanlığı döneminde, 1907-1908, Şükrü Saraçoğlu Stadını, o zamanki aldıyla “Papazın Çayırı”nı 17 altın karşılığında Fenerbahçe’ye kazandırmıştı.
Fenerbahçe’nin kurulduğu dönemde Osmanlı Bankası’nda çalışan Ayetullah Bey’se Fenerbahçe Spor Klübünün ilk genel sekreteri oldu. Ziya Bey’in 1908’de görevi bırakmasıyla da Sarı Lacivertlilerin ikinci başkanı olarak adını yazdırdı Fenerbahçe tarihine. Sahaya çıkan ilk Fenerbahçe takımıyla hem kalecilik yapmış, hem de savunmada görev almıştı. Galatasaray Lisesi’nden mezun olan Ayetullah Bey Hareket Ordusu komutanlarından Şevki Paşa’nın oğluydu.
Necip Bey, Okaner, her ne kadar kurucu üye olsa da, askeri görevlerinden dolayı oynadığı iki sene dışında yöneticilik anlamında klübe katkı sağlayamadı. Deniz Harp Okulu’nu bitirdikten sonra 1909 senesinde üstteğmen rütbesiyle Bahriye Nezareti Yaverliği görevini üstlendi. Sürekli askeri görevlerde bulunması, Kurtuluş Savaşı sırasında da Anadolu’da çalışması ne yazık ki onu çok sevdiği Fenerbahçe’sinden hep uzak tuttu.
Her ne kadar Fenerbahçe’nin ilk başkanı Ziya Bey olsa da, Ayetullah Bey 1909 senesinde gösterdiği “Fenerbahçe’lilik duruşu ve ruhuyla” henüz iki yaşında olan klübünün tarih sayfalarına karışarak yok olmasına izin vermedi. 1909-1910 sezonu için İstabul Ligine kabul edilen Fenerbahçe’yi hiç umulmadık kötü günler bekliyordu. Lig devam ederken en iyi oyuncularını ve işleri dolayısıyla kurucu iki üyesini kaybeden Fenerbahçe ardı ardına yenilgilere boğuluyordu. Hem mali yönden, hem de sportif yönden Fenerbahçe’nin kötü gidişini gören Üsküdar ve Pazaryolu takımları o zamanki renkleri sarı beyaz olan Kadıköy’ün yeni kurulan takımına birleşme teklifinde bulundular. Ancak birleşmenin olması için Üsküdar ve Pazaryolu yönetimlerinin tek ve olmazsa olmaz şartı Fenerbahçe Klübünün kendi ismininden vazgeçmesiydi. Ayetullah Bey Başkanlığındaki klüb bunu derhal reddetti. “Fenerbahçe benim diyorum ve bu pazarlığı asla kabul etmiyorum” diyerek sert bir çıkış yapan başkan, belki de Fenerbahçe’nin günümüze kadar uzanmasındaki en önemli ve stratejik anlamda en hayati kararını da vermiş oluyordu. O zamanın tanınan dergisi İdman olayı şöyle açıklamıştı: “Fenerbahçe bu dönemde sonuncu oldu, yenildi. Ama istiklalini muhafaza etti. İsmini ve kimliğini değiştirmektense şampiyonluğa tereddütsüz veda etti.” Fenerbahçe’nin adını kurtaran Ayetullah Bey’in isteğiyle 1910 yılında takımın renkleri sarı lacivert oldu. Yaşanan talihsizlikler Fenerbahçe’li futbolcuları ve yöneticileri yıldıramadı. Klübleri için çalışmaya inatla devam ettiler. Aynı 3 Temmuz başlayan ve hala devam eden mücadele gibi!!!!
Aziz Başkan da, aynı Ayetullah Bey gibi hiç bir anlaşmaya, kapalı kapılar ardında kendisini ve Fenerbahçe’sinin adını riske atacak hiçbir oluşuma müsade etmedi bu dönemde. “Beni hapisten çıkarında Fenerbahçe’ye ne olursa olsun” demedi. Hapisteyken “küme düşme maddesi kesinlikle değişmesin. Gerekirse bizi küme düşürsünler” söylemlerinden asla vazgeçmedi. “Naparsanız yapın Fenerbahçe yıkılmaz” diye diye Fenerbahçe’sini hep ayakta tuttu. Aziz Başkan, Fenerbahçe’nin kurucu üyesi ve ikinci başkanı Ayetullah Bey’in göstermiş olduğu “Fenerbahçe’lilik duruşunu ve ruhunu” hiç bozmadan aynı kararlılıkla günümüze taşıdı. Hapise girdiği ilk gün ne dediyse son divan toplantısında da yine aynı şeyleri yineledi. “Bu bana ve Fenerbahçe’ye karşı yapılan bir operasyon” dediğinde, basının da verdiği destekle büyük bir çoğunluk “kendini kurtarmak için boş konuşuyor” demişti. Ancak Türkiye’nin geldiği noktada hukuka inanmak ve güvenmek bugünkü şartlarda imkansız hale gelmiş durumunda ne yazıkki.
Son başkanlık seçimini kazandığında; “Biz Fenerbahçe için varız. Fenerbahçe’nin neferleriyiz. Fenerbahçe’yi Cumhuriyet ilkeleri doğrultusunda teslim edeceğiz” diye konuşmuştu. Son divan toplantısında da; “Atatürkçüyüm, Cumhuriyetçiyim, Laikim. Ödediğim bedel bunun içindir” diye haykırmıştı. Ve Onursal Başkanlık makamını da kabul etmeyeceğini söyledi Aziz Başkan büyük bir olgunlukla. Seversiniz, nefret edersiniz, adam dersiniz ya da hadi ordan sende adam mısın be dersiniz; Ancak memleketin geldiği bu görüntüde; “parelel devlet, üçgen devlet, dikdörtgen devlet, kümelenmiş devlet” gibi tanımların fır döndügü bir ortamda, Türk Ordusunun başındaki anlı şanlı paşaya “terörist” yaftasının yapıştırıldığı, “hukukun gukuk” olduğu ayrı bir yapılanmanın baş gösterdiği bir düzende, daha henüz Ergenekon davasıyla ilgili TÜBİTAK’ın daha önce bilirkişi raporlarında kanıtlanan ama mahkeme heyetince dikkate alınmayan “sahte dijital” kanıtların olduğunun tekrardan ortaya konmasıyla sahte delilerin kullandığı adeta “kanıtlanan” günümüzde Aziz Yıldırım ve arkadaşlarının ve dolayısıyla Fenerbahçe’nin şike yaptığına kimseleri inandıramazsınız artık.
Ayetullah Başkan; Aziz Başkan’da sizin gibi Fenerbahçe’sinin üzerine titredi. Kimselere boğun eğmedi. Doğru bildiğinden asla vazgeçmedi. İnandıklarından asla taviz vermedi. Sizin “Ben Fenerbahçe’yim, Fenerbahçe ismi üzerindeki hiçbir pazarlığı kabul etmiyorum” dediğiniz gibi, hiçbir pazarlığı kabul etmedi ve Fenerbahçe’sini ayakta tutabilmek için elinden gelen her şeyi yaptı. Cezasının geri kalanını çekmek içinde “kaçar bu adam” diyenlere inat, mertçe Türkiye’sine geri döndü. Ne mutlu Fenerbahçe’lilereki Ziya Bey gibi, Ayetullah Bey gibi, Aziz Bey gibi başkanları var. Tarih elbetteki bir gün doğruları ortaya çıkaracak ve gerçekleri yazacaktır.
“Futbolda gözyaşı dökmesini bilmeyen insan, sevinmesini asla öğrenemez” demişti Lefter. 3 Temmuz 2011’den bu tarafa çok üzüldü Fenerbahçe’liler. Artık sevinme zamanı. Söz Ersun Hoca’yla futbolcularda. Ziya Başkan, Ayetullah Başkan, Aziz Başkan ve bu renklere aşık milyonlar şampiyonluk beklerler. Hadi o zaman yolunuz açık olsun....
25 Ocak 2014 Cumartesi, New York, 23:30
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.