Düşünsenize bir tarafta Mustafa Denizli’nin, diğer tarafta Fatih Terim’in varlığını. Onca yıllık dostların birbirlerine rakip olduklarını. Stresten yediklerimiz boğazımıza dizilir, içtiklerimiz genzimize kaçar, konu komşu, eş, dost, maçı seyretmeye birbirinin evine koşar, büyüklerimiz duaya başlardı her iki takımda üst tura çıksın diye.
Bence Alman halkının psikolojik durumu bu düzeydeydi dün akşam karşılaşma başladığında. Daha önceleri kendi milli takımlarında bir dönem birlikte çalışan hocaları için; “O kadar yıldır dostlar. Kol kola, omuz omuza beraber çıksınlar”dan başka bir şey olamazdı kafalarında sanırım.
Klinsman’la Löw’ün dostlukları okul yıllarına dayanıyor. Teknik adamlık kurslarında samimi olan ikilinin birlikteliği Jürgen’in Temmuz 2004’de milli takım hocası olmasıyla farklı bir noktaya ulaşıyor. Kaiser yani İmparator lakaplı Klinsman’ın göreve gelir gelmez yaptığı ilk icraat Löw ‘ü kendisine antrenör yapması. Almanların söylemine göre müthiş bir ikili doğuyor aslında. Her ne kadar Kaiser teknik adam olsa da, Joachim taktiksel zekanın mimarı olarak gösteriliyor o dönemde. Futbolculuklarında santrafor ve forvet ağırlıklı orta saha oynayan bu ikili atak ve gol arayan futbola fokus olurlarken; fitnes koç, mental koç gibi kavramları teknik ekip içine sokarak, özellikle Klinsman’ın tavsiyesiyle gençleri, tecrübeli veteranlarla karıştırma yoluna gidiyor. Şampiyonluklar gelmiyor belki ama sistem takımı olan Almanya her turnuvada olmaya devam ediyor.
Alman Milli Takımının başındayken Klinsmann için yapılan en büyük eleştiri futbolun defansif tarafıyla hiç alakadar olmadığı ve sadece ofansif anlamda takımı dizayn ettiği yönündeydi. Fakat dün maç başladığında gördük ki Amerikalılar topa hükmeden değil, topu karşılayan durumundaydılar. Bunun birinci sebebi 1 puanın yeterli olması, diğeriyse rakip takımı ve hocasını avucunun içi gibi bilen Klinsmann’ın takımına maç öncesi verdiği mesajdı. “Haddimizi bilerek oynayacağız. Çılgınlığa yer yok” demiş olmalıydı.
Maça hızlı başladı Almanlar. Soldan Podolski, sağdan Boetang ve Mesut’la gelmeye çalıştılar. Bir ara Mertesacker’le Hoewedes aynı topa girerek atacakları mutlak golü kendi kendilerine önlediler. Amerika milli takımı 20 dakika kadar nefessiz kaldıktan sonra, ilk tehlikeli atağını Zusi’yle gerçekleşti ama sonuç alamadı. Gonzales ve kaleci Howard hatasız oynadılar. Oyunun tümünde kalesinde altı net gollük şut gören Howard bunların beşini kurtarmasını bildi. Onu yıkansa Muelller’in mükemmel vuruşu oldu. İkinci devre Almanlar baskıyı daha da arttırdı ama tek gollük skor değişmedi. Uzatma dakikalarında Dempsey ve Bedoya’yla yakalanan iki pozisyon dışında Amerika ikinci devrede sahada yok gibiydi adeta.
Aynı measiyi paylaşmış, aynı sorunları ortak kararlarla çözmüş, aynı gecelerde sabahlamış iki Alman futbol dersi verdiler dünyaya dün akşam. Bazı çevrelerin “hatır şikesi olur mu?” diyebilecekleri bir 90 dakikayı alınları açık bir şekilde bitirmenin gururunu yaşadılar. Onlar dün son saniyeye kadar golü arayarak, kora kor oynayarak futbolun asil yüzünü gösterdiler bizlere.
Benim için gecenin en güzel anı son dakikalarda Bedoya’nın vuruşunun Lahm tarafından kesildiğinde, Alman kanalındaki spikerin milli takım oyuncusuna teşekkür ederek, “Dankeschön Philipp Lahm” demesiydi içten bir şekilde. Cezayir’in Rusya’yı geçmesinden sonra Almanya’yla eşleşmesi ne enteresan değil mi? Yılların rövanşı geliyor gibi sanki. Ne mi olur? Futbol bu. İnanın bana her şey olur bundan sonra.
27 Haziran 2014 Cuma, Astoria, New York, 3:47am
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.