Türkiye’ye renkli televizyonun ilk geldiği senelerdi. 12 Ekim 1983 günü Ankara 19 Mayıs Stadında Kuzey İrlanda’yla oynuyordu Türk Milli Takımı. Teknik Direktörü rahmetli Çoşkun Özarı’ydı. Belki de Milli Takım teknik direktörlüğü yapanlar arasında ilk lakabı alan da oydu teknik adam olarak ya da ilklerdendi. O zamanların devlet televizyonundaki spor spikerleri Özarı’yı; “Milli Takımlar Tek Seçicisi” diye anons ederler, öyle seslenirlerdi. Babam da, henüz 13 yaşındayım o zaman, çok sevmiş olacak ki o lakabı, üstüne basa basa söylerdi hep. Allah rahmet eylesin Çoskun Özarı Hocamıza…..
Geçen Cuma günü oynanan maçın hocası Terim, o günkü maçı kazanan kadronun da kaptanıydı. Ne tesadüfki her iki maçı da kazanan aynı skorlarla, 1-0, Türkiye’ydi. Anadolu’da, Uşak’lıyım bu arada, büyüyen birisi olarak Fatih Terimler, Selçuk Yulalar, İlyas Tüfekçiler, Sedat Özdenler, o dönem ki lakabı Sedat 3”dü, Rıdvan Dilmenler, Rıza Çalımbaylar, Erdoğan Arıcalar ben yaştaki futbol sevdalılarının kahramanlarıydı hep. O dönemde maçları radyodan dinlerdik ya da akşamları yineTRT’nin spor programında kısa özetlerde golleri merakla bekler ve izlerdik. Kuzey İrlanda maçını canlı seyredip etmediğimizi tam olarak hatırlamıyorum ama Yula’nın adeta ayağıyla atarcasına sert kafa şutunu hatırlıyorum dün gibi. Zımba gibiydi kafa vuruşu. Geçen gün tekrar o golü seyrettimde internetten, hakikaten enfes gol olmuş. Hani hep der ya maçları anlatan spikerler; “yapılışı muhteşem gol” diye; bu tabire yakışmış. Tam kestiremedim ama sanırım Sedat 3’ün orta sahadan çıkardığı, Cuma günü de Bilal Mevlüt’e güzel assist yaptı, pasa sağ kanattan muhteşem bir bindirme yapan İsmail Demiriz’in, Sarı İsmail, sert ortasına Yula tarafından vurulan müthiş kafaya Kuzey İrlanda’nın o zamanki efsanevi kalecisi Pat Jennings hiç bir şey yapamamış. Deyim yerindeyse yerinden kımıldayamamış, ancak filelerde görmüş Yula’nın kafasını Pat. 119 kez Kuzey İrlanda forması giyen Jennings, toplamda da 1000 maç oynayarak büyük bir başarıya imza atmış kariyeri boyunca. Bize karşı oynadığında Arsenal’in kalecisiymiş. Anlayın artık ne kadar sağlam bir kaleci olduğunu.
Bu arada Sarı İsmail demişken, o yaşlarımda bir kez görmüştüm İsmail’i Uşakspor ile İzmirspor arasında oynanan maçda. Bileniniz var mı bilemiyorum ama ben yeni öğrendim doğrusu; İsmail ikinci ligde oynarken Türk Milli Takımına seçilen iki futbolcudan biriymiş Türk futbol tarihinde. Bir sezon Gençlerbirliğin’de oynadıktan sonra gittiği Galatasaray’da da çok başarılı olmuştu zaten. Herkesler hatırlar; İsmail sağdan Semih Yuvakuran soldan az can yakmadılar doğrusu. Neuchatel Xamax maçı hepimizin malumu. 3-0’a 5-0 unutulur mu hic? Üniversitedeydim o zamanlar; İlk maçı seyretmiş, rövanşı kaçırmış ancak elde edilen zaferin gollerini özetlerden izleyebilmiştim. Tanju Çolaklar, Uğur Tütünekerler, Zoran Simovicler, Erhan Önallar, Cüneyt Tanmanlar, Dzevad Prekaziler, Mirsad Kovacevicler….Bakar mısınız hocaya….Mustafa Denizli…..O da Derwal’den yadigar bizlere.. .9 Kasim 88’de kazanılan bir maç. Bakar mısınız tarihe….Bu galibiyet olmuş Atamıza hediye…..Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim demişti Mustafa Kemal Atatürk. Onlarda o gün oylelerdi zaten….Atalarına layık olmuslar ve o zamanki adıyla Şampiyon Klüpler Kupasında, Atası gibi adı Mustafa olan hocalarıyla yarı final oynamışlardı turnuvanın devamında. Xamax maçının ardından Monaco’yu da geçmişlerdi çeyrek finalde. Ne büyük gururdu Türk Halkı için….Unutmadan Tanju 3, Uğur 2 gol atmış; Monaco maçı da yine Tanju ve Prekazi’nin golleriyle geçilmişti.
Ne hoş ki bu Türkiye Kuzey İrlanda Maçı beni çocukluk günlerime, orta okul ve lise çağlarıma götürdü. İyi de oldu doğrusu. Yukarıda o zamanki döneme ait hatıralarım canlanırken maçları genelde canlı olarak radyodan dinlediğimizi yazmıştım. Fenerbahçe’nin Bordeaux zaferi de en az Galatasaray’ın Neuchatel Xamax maçı kadar değerli ve önemliydi. Sonuçda elde edilen 2-3’lük ve 0-0’lık skorlar Türk futbol tarihimize büyük basarılar olarak yazıldı. Bordeaux ile ilk maçı Fransa’da oynamıştı Fenerbahçe. 18 Eylül 1985’de oynanan ilk maçda Bordeaux’un Kanaryaları çok kolay yıkacağı düşünceleri hakimdi akıllarda. Kimler yoktu ki Fransızların kadrosunda? O dönemin Elit takımıydı Bordeaux. Patrick Battiston, Alan Giresse, Besiktaşın eski hocası JeanTigana, forvet Bernard Lacombe, Bordeaux’a gelmeden önce Werder Bremen’de 243 maçda 83 gol atan striker Uwe Reinders, kalede Dominique Drospy ve daha kimler… Hocalarıysa ilerleyen yıllarda çok daha ünlenecek ve 1998’de Fransa’yla Dünya Kupasını kazanacak Aime Jacquet’di. Sahanın diğer tarafında da İstanbul’un bir devi vardi. Yaşar Duranlar, Cem Sultanlar, Abdülkerim Durmazlar, Müjdat Yetkinerler, Erdogan Arıcalar, İsmail Kartallar, Selçuk Yulalar, Şenol Çorlular, Dusan Pesicler. Ve pek tabii ki Hüseyin Çakıroğlu… Galatasaray’ın Sarı İsmail’i olur da, Fenerbahçe’nin Sarı Hüseyin’i olmaz mı hiç? Nur içinde yatsın Yula’yla ve Arıca’yla beraber Sevgili Hüseyin.O gece Yula kilidi açmış, Hüseyin’de sonucu tayin etmişti. Şenol Çorlu’yu da unutmayalım. Fenerbahçe’nin şu anda alt yapı hocalığını yapan Şenol Hoca atılan 2. golde Fransız kaleciyi şaşkına çevirerek Drospy’nin bacakları arasından fileleri görmüştü. Fener’in hocası Kalman Meszoly’i de hatırlayalım. Macar teknik adam o gece çok değerli bir galibiyet kazandırmıştı takımına. Radyodan dinlemekten açilmıştı ya derin muhabbetimiz, devam edelim o zaman. İstanbul’daki evimizde ben, abim ve kuzenimle radyodan canlı dinlerken maçı kalbimiz adeta yerinden çıkacak gibiydi. Evde değil de sanki Bordeaux’nun stadında gibiydik o gece. Radyonun içine girdik desem, inanın abartmış olmam. Sevgili Murat Ünlü’yle beraber yanyana izliyor gibiydik maçı basın tribününde. Her gole deliler gibi sevinmiş, Fenerbahce’li olmakla gurur duymuştuk bir kere daha.
Hiç unutmuyorum yine Uşakspor’un pazar günkü bir maçında, Pazartesi günü İngilizce imtihanım varken aklım maçta olduğu için ders çalışamamış ve Babama adeta yalvarmıştım maça gitmeme izin versin diye. Sonunda hem izni koparmış, hem Uşakspor galip gelmiş, hem de benim İngilizce sınavım başarılı geçmişti ertesi sabah. Bir taşla üç kuş desenize!!! İşte orta okudayken evinde duranmayan futbol aşığı ben Bordeaux maçının rövanşında İstanbul’da olmanın heyecanını tadarken, hem Babamın memlekette olması sebebiyle, hem de İstanbul gibi büyük bir şehre alışma safasından dolayı maça gidememenin üzüntüsünü yasayordum ne yazık ki. Ne tesadüf ki maçın oynanacağı gün şu anda yıkım süreci yaşayan İnönü Stadının önünden yengemin arabasıyla gecerken, annem de arabaydı, heyecanla hem stadı hem de Fenerbahçe bayraklarını süzerken adeta kendimden geçmiş, bir o kadar da içim cız etmişti. Cocukluk kahramanlarımı görme fısatı gözlerimin önünden geçip kaybolmuştu adeta. Aslında hem İnönü Stadını görmek, hem o Sarı Lacivert kalabalığa şahit olmak, hem de aşık olduğum renklerin bayraklarını dalgalanırken izlemek bile, küçük bir Anadolu şehrinden İstanbul gibi bir dünya şehrine gelen 15 yaşındaki bir delikanlı için yeter de artardı. Maçı seyretmek kadar değerliydi aslında, teselli ikramiyesiydi sizin anlayacağınız.
Evet sizleri Kuzey İrlanda maçıyla geçmişe götürmek isterken, kendimde sürükleniverdim zaman içindeki bu güzel yolculuğa. Ankara- Kuzey İrlanda, İstanbul-Neuchatel, ve yine İstanbul-Bordeaux derken, geldik yolun sonuna. Bu zaferler gibi zaferleri hem Milli Takımımız, hem klüb takımlarımız almaya devam etsinler, çıtayı düşürmeden hep yükseltsinler ki nesilden nesile anlatılsın bu gibi hikayeler, fısıldansın kulaktan kulağa. Hadi o zaman başarılar Fatih hoca.
17 Kasım 2013, Pazar, New York, 02:01 am
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.