Türkiye 3 Temmuz 2011 sabahına uyanıp şike haberlerini almaya başladığında “ne oluyoruz” diye tepki gösterirken, Türk Futbol tarihine geçecek haberler duyuldu gene bir yaz gününde dün. Bu sefer tarih farklıydı ama yaşanılan şaşkınlık 3 Temmuz süreci kadar olmasa da, çoğu futbol sever için yeni bir “ne oluyoruz “ ve “yine mi?” moduna girilmesi anlamına geliyordu açıkcası.

Aradan geçen bunca zamandan sonra UEFA’nın ansızın böyle bir karar vermesinin manasını anlamak kolay olmasa gerek. Bilindiği gibi Ülkemizde Spor Hukukunun gelişmemesinden ötürü, Spor Mahkemeleri henüz tahsis edilemediği için davalar Ağır Ceza Mahkemelerinde görüldü. Son haliyle dosya Yargıtay’da nihai kararını beklerken, kısacası Ülkenin en büyük mahkemesinden kesin karar çıkmamışken, UEFA’nın bu şekilde Avrupa’da ki müsabakalardan men kararına gitme niyeti sanki biraz kasıt içeriyor havası veriyor. Ayrıca Türkiye Futbol Federasyonu Takim Kurulunun verdiği karara bakmayıp, sadece 16. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği kararı değerlendirmek UEFA’nın kendisi ile çeliştiğini ortaya koyuyor çünkü sadece Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği karara itibar etmek, UEFA tarafından her daim söylenen “Futbol Hukukunun Bağımsızlığı” ilkesinin zedelenmesi anlamına geliyor. Madem UEFA bu şekilde bir ceza uygulamasına gidecekti neden bu kadar süre bekledi? Böyle bir yaptırımın ya da yaptırıma girişme niyetinin, çok daha önceden UEFA tarafından gündeme getirilmesi gerekmez miydi? Sportif açıdan baktığımızda, Fenerbahçe 2011-2012 sezonunda Şampiyonlar Ligine gönderilmeyerek cezası verilmiş, hem manen hem de madden zarara uğramıştı.Bu noktada bence cevabı bulunması gereken asıl soru o zamanın Türkiye Futbol Federasyonuna, Fenerbahçe’yi Şampiyonlar Ligine göndermeyin, onların yerine Trabzonspor’u yollayın diye dayatan UEFA’nın neden o gün sadece bir yıl yerine daha fazla cezayı istemeyip şimdilerde iki yıllık ceza istemesidir. Klüblerimiz 21 ve 22 Haziran’da Nyon’da yapılacak duruşmalarda savunmalarını verecekler ve UEFA’da büyük ihtimalle kararlarını Haziran ayı sonunda açıklayacak. Bu noktada, eğer UEFA samimiyse, kanımca, verilecek cezaların sadece yöneticilere istenen hak mahrumiyeti cezalarıyla sınırlı kalması ve her iki takımımızında önümüzdeki sezon yollarına Avrupa’da devam etmeleri gerekmektedir.

Fenerbahçe CAS Davasını Neden Çekmişti?

Hafızalarımızı tazelediğimizde 22 Mart 2012’de İstanbul’da yapılan UEFA Kongresinin hemen ardından Fenerbahçe Spor Klübü 26 Nisan tarihinde CAS davasını geri çektiğini KAP’a ve dolayısıyla UEFA’nın gerekli kurul ve mercilerine bildirmişti. 24 Nisan 2012’de Beyaz TV Spor Müdürüne Aziz Yıldırım “CAS davası bizim namusumuzdur” desede, Fenerbahçe iki sebebden dolayı davayı geri çekti. Birincisi; UEFA ile yapılan pazarlıklar sonrası cezanın artmaması ve samimiyet gösterilmesi adına böyle bir yola başvurulmuştu.İkincisi de Başbakanın karar aşamasında etkili olduğu, özellikle 2020 Avrupa Futbol Şampiyonasına ev sahipliği yapılması ihtimaline istinaden, UEFA Başkanı Michel Platini’yle polemik yaşanmaması ve organizasyonun Türkiye’ye verilmesi yönünde sıkıntı olmaması açısından davanın geri çekildiğinin ifade edilmesiydi. Peki o zaman yaklaşık bir buçuk sene önce alınan bu kararlarla ve devamında Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligine gönderilmemesinden sonra neden birden aynı senaryolar gündeme geldi?
Teşekkür Bekleyenler de Şaşkın mı Acaba?

Tüm Türk futbol medyasının, futbol klüblerimizin, futbol severlerin şaşkınlıkları belliyken, eleştiri okları ne zaman kendilerine doğru çevrilse; “Futbolumuzu düzlüğe çıkarmakla bir teşekkürü hak etmedik mi? Bir teşekkür dahi edilmiyor” tarzında serzenişlerde bulunan Federasyon Başkanı Sayın Yıldırım Demirören’in yorumlarını, çözüm önerilerini ve UEFA’nın birden ortaya çıkan kararına karşı nasıl tavsiyelerde bulunacağını sabırsızlıkla beklemekteyim kendi adıma. Sözde yarım kalan işleri bitirdiği ve şike sürecini sonuçlandırdığını ifade eden Sayın Demirören’in bir an önce kamuoyunu aydınlatması gerekmez mi? Ya da cesaretle ve kararlılıkla UEFA’ya “Neden Şimdi?” diye sorması icap etmez mi? Bence Türk Futbol Kamuoyundan beklediği teşekkürü alamayanların, UEFA’nın bu garip kararı karşısında istifa ederek futbolumuzun önünü açmaları alınacak en doğru karar olacaktır.

Şeytan’ın Avukatlığını Yapalım

Fransız futbol takımı Olympique Lyon’un Hırvat Dinamo Zagrep takımını Şampiyonlar Liginde hem de ihtiyacı olduğu altı gol farkıyla ve 7-1’lik bir skorla Aralık 2011’de yenerken, tüm Avrupa Basınında, “şikeli maç” olarak damga yiyen ancak Platini tarafından, “hakem ve gözlemci raporlarında herhangi bir problem yok” şeklinde değerlendirilen fakat konu Türkiye olunca hakem, gözlemci raporlarında ki normallikleri kaale almayan, dahası 2011-2012 sezonunda Fenerbahçe Futbol Takımı bir sene Avrupa’ya gitmemişken, TFF Tahkim kurulunun kararları varken, henüz Yargıtay Mahkemesi nihai kararını vermemişken, sadece 16. Ağır Ceza Mahkemesinin kişilerle ilgili aldığı kararları gözönüne alarak Türk Futbolunu tekrar alevler içine atmak ve Fenerbahçe için iki sene daha men cezası istemek hem haksızlıktır hem de futbola ihanettir. Yoksa amaç ve hedef Avrupa’da başarılı olan Türk takımlarına baskı yapmak mı? Platini geçen sene hem Fenerbahçe’nin hem de Galatasaray’ın yakaladığı olaganüstü başarılardan korkmuş ve bu şekilde bir psikolojik harekata mı başlamış olabilir mi?
Bundan sonrası için umut edelim ki cezalar sadece yöneticilerin alacağı hak mahrumiyeti ile ilgili olsun. Beşiktaş’ı bilemem ama Fenerbahçe’nin Avrupa arenasından iki yı daha mahrum kalması klübü tekrar zor bir ortama sokabilir. Şampiyonlar Liginden gelecek maddi gücün yitirilmesi klübü finasal açıdan sarsarken, tam da Avrupa sahnesinde başarıları alışkanlık haline getiren Fenerbahçe’nin iki yıl sadece lokal ligde oynaması da Ülke Futbolu adına büyük kayıp olacaktır.

New York, 05:17