ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Nerede kalmıştık?

Asım Çalık

11 Mart 2014 Salı 11:07
  • A
  • A

Maç 1-1 devam ediyordu. Aslında öylesine iyi ve dengeli oynuyorduk ki....Erken öne geçmenin keyfi boğazımıza düğümlenirken, Türkiye’nin en centilmen oyuncusunun yaptığı zamansız, gereksiz ama bir o kadar da ağır hata hem kendisini, hem de takımı sıkıntıya sokuyordu. Arkadaşları hep bir ağzıdan; “Canın sağolsun. Futbolda bunlar da var” dediler ve maça devam ettiler beraberce. Galibiyeti çok istiyorduk. Yepyeni kadrosuyla, lider karakterli hocasıyla kazanmaya o kadar da yakındık ki....Bembeyaz bir sayfa açıyorduk futbol tarihimize gelecek adına. Tam “ah o talihsiz hata” derken futbolun büyüsü tekrar bize doğru yol almaya başladı ki galibiyet sayısını buluverdik.

Takımda sadece centilmenimiz yoktu elbette. Bu sene kendini aşan, sol kanadın patronluğuna soyunan “sarı saçlı hırçın çocuk”tu rakipleri peşinden koşturan enejisiyle ve istikrarıyla onları sindirip aman vermeyen. Dahası da vardı....İlyas Tüfekçi’yi hatırlar mısınız? “Küçük Dev Adam”dı lakabı. Ele avuca sığmaz, sahanın olmadık yerlerinde, maçın olmadık anlarında ortaya çıkıverirdi hopbadanak. Onu andırıyordu bu çocuğun halleri. O, Tüfekçi’nin günümüzdeki yeni modeliydi. İstanbul’da oynadığı dönemde takımına yaranamayan, fazla şans bulamayıp Antep’in yolunu tutan “Ufaklık” kendini buldu Karadeniz’de adeta. Karadeniz’in dev dalgaları gibi kontrol edilemeyen olmuştu. Sonunda küçük dev adam adını Milli Takıma yazdırdı.

Sarı saçlı hırçın öylesine sert ve düzgün bir orta kesdi ki....Ufaklık öylesine mükemmel bir zamanlama yaptı ki...Galibiyeti getiren sayıyı itiverdi rakip filelere. Artık maçları atanla tutan kazanmıyordu bu golden sonra....Attırandı aynı zamanda hafızalara kazınan en az tutanla atan kadar.

Sonrası görülmeye değerdi.... Aslında yaptıkları çok normaldi. Ama bizler toplum olarak öyle bir hale geldikki.....Dürüstlük, doğruluk, yalan söylememe, kadir kıymet bilme, rakibe centilmen davranma, hakkaniyetli olma, sevgi, saygı, hürmet etme gibi değerlerleri öylesine kaybetme noktasındaydık ki ....Bakın ben bile onların gol sonrası yaptıkları için; “görülmeye değer”di diye yazdım cümleye başlarken. Bu psikolojideyiz çünkü. Yani ağlanacak haldeyiz. Bu değerleri öksüz bıraktık Millet olarak hayatımızın her alanında...Geldiğimiz nokta bu maalesef.

Neydi görülmeye değer olan bu ikilide? Biri golü getiren, diğeriyse golü rakip filelerle buluşturandı. Evet ufaklıkla sarı saçlı hırçın golün hemen akabinde birbirlerine koşmuşlar, sarmaş dolaş olmuşlardı. Sonra takım arkadaşları da katılmışlardı kutlamalara. Evet “OL-CAN” ile “CAN-ER”di onlar. Hocaları Terim’e ve tribünleri kıpkırmızıya boyayan Ankara’lılara selam verirlerken sevinç ve gururla, ne zamandır hasret kaldığımız Ay Yıldız çoşkumuza da “CAN” vermişlerdi adeta. Günlerden Çarşambaydı. Derbiye daha beş gün kala böylesine bir tablo görmek benim umutlarıma da “CAN” vermişti ister istemez. Belki sizinkine de. Hem de Avni Aker’de kanatların Sarı Lacivert tarafının solunda birisi, Bordo Mavi tarafının sağında da diğeri rakip olacaklardı birbirlerine Milli Takımdan “CAN” dostu olan bu ikili. Acaba demiştim kendi kendime...Gerçekten olabilir miydi? Bu güzellik tablosu Pazartesi Avni Aker’de yaşanabilir miydi? Umuttu benimkisi. Umutsuz yaşanmazdı ki. Fakirin ekmeği umuttu ya, benimkisi de öylesineydi işte.

Hüseyin Avni Aker....Stada adını veren spor adamı....İstiklal savaşında düşmana karşı savaşan bir öğretmendi....Trabzon şehri kendi stadını kazansın diye çok çalışmış, çok çabalamıştı....Trabzon tarihinin ilk beden öğretmeniydi...Beden Terbiyesi Bölge Asbaşkanlığı yani Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü yapmıştı. Kendi görememişti ama “CAN” arkadaşı Hayri Gür’dü stada onun adının verilmesi teklifini yapan. Tırnağından saçına kadar spor adamıydı. Nerden bilebilirdi ki ölümünden tam yetmiş sene sonra adı verilen stadın düşmanla savaşılan bir harp meydanına dönüşeceğini? Uzaklardan gördüyse olanları..... Kim bilir belki de; “Çabaladığıma hiç değmemiş. Kadir kıymet bilmez olmuş bunlar” demiştir.

OL-CAN ile CAN-ER”in dostluğuna başka bir CAN bulunamamıştı her iki takım yöneticilerinden de karşılaşmanın öncesinde. Maçın kasvetli havasını hafifletecek, toz bulutlarını yok edip ılıman havayı oluşturacak bir buluşma, bir kucaklaşma, bir el sıkışma manzaları gazetelere, tv kanallarına, kameralara yakalanmamıştı. Gariplik bende galiba....Çölde nehir arar gibi hissettim kendimi bu cümleleri yazarken. Ama dedim ya umuttu benimkisi.

CAN ile UMUT’u bir köşeye attımda şu Hacıosmanoğlu’nu bir türlü çıkaramadım aklımdan. Maç öncesi söyledikleri tamam da.....Doğrusu başardı da....Ortalığı yok yere, cahilce velveleye verdi.... Bir de maç sonu yine aynı kaseti başa sarmaz mı? Pes dedim inanın. Hala daha; “Duyumlarımız sağlam. Türk futboluna cezalar yolda” tadında cümleler sarfetmesin mi? Dosyalar kapandı diyen UEFA yetkilisi Senor Silvero’yu da yalancı çıkardı bu söylemleriyle. Üstelik kendi yorumları bakmasızın yanındaki gazeteciyi de fırçaladı. “Söyle sizin kanaldakilere adam gibi yorum yapsınlar” dedi. Kendi yaptığı yorumlar çok adammış gibi. Bırakın sporu, futbolu; devletin her kademesiyle stresli, çalkantılı olduğu bir dönemde bu cümlelerinizi derbiden sonra söyleseydiniz de bizlerde bir futbol ziyafeti çekseydik kendimize olmaz mıydı Sayın Başkan? Ne yazık ki izin vermediniz futbol aşıklarına böylesine bir ziyafeti. Tabii ki tek suçlu siz değilsiniz ama son zamanların klasik tabiriyle bu açıklamalarınızın “zamanı manidar” olmadı mı sizce de? Yazık kötü adam oldunuz gene. İki güzel laf etseydiniz olmaz mıydı sanki? Yok olmazdı tabii ki çünkü biz Türk Milleti olarak kötüden, kavgadan, haksızlıktan, sevgisizlikten, seviyesizlikten beslenir olduk son zamanlarda. Eskilerde böylesine negatif hasletlerimiz yoktu. İçler acısı halimiz. Şu futbolu çok sevmesem “Batsın bu futbol. Kapatalım gitsin kepenkleri” diyeceğim ama aklıma hep şu OL-CAN ile CAN-ER’in kucaklaşmaları geliyor ya benimde umutlarım CAN’lanıyor futbola ait. Hani bu kucaklaşmalar günün birinde büyüyüp filizlenir mi diye.

“Acılı bir hayatla hayatsızlık arasında bir seçim yapmamı söyleseler, hiç duraksamadan acılı hayatı seçerim. İnsanlar hayatın ne kadar kötü olduğunu söylerse söylesinler, ben umudumu asla kaybetmedim. Henüz nasıl umut kaybedileceğini öğrenmedim.” demiş Nobel Ödüllü Amerila’lı yazar William Faulkner. Konu ne olursa olsun umudu kaybetmemekte fayda var. Çıkmayan candan ümit kesilmezmiş…Biz futbol sevdalıları yine kesmeyelim ümidimizi, kaybetmeyelim umudumuzu. Her şeye rağmen……OL-CAN ile CAN-ER’i daha çok buluşturmaya bakalım. Yoksa futbolu yönetenlerin buluşacağı filan yok bu gidişle.....

11 Mart 2013 Salı, New York, 04:17

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.