Her ne kadar şimdilerde; “Acaba Fenerbahçe’nin sembolü değişmeli mi?” sorusu ve muhabbeti spor ahalisinde gezinsede, tam 13 sene, 1939-52 arası, Fenerbahçe’nin kalesini koruyan ve genellikle kanarya sarısı renkli kaleci kazağıyla kalesini rakip forvetlere kapatan, “uçan kaleci” lakaplı merhum Cihat Arman’dan ismini alan “Sarı Kanarya”, yırtıcılığı değil elbette ama başarının ancak; akılla, disiplinle, hırsla ama bir o kadar da sakinlikle, çalışma azmiyle, sadakatle, forma aşkıyla, renklere bağlılıkla, rakibe saygıyla, birlik beraberlik, hoşgörü ve centilmenlikle geleceğini temsil ediyor İstanbul’un Kadıköy yakasında benim şahsi fikrime göre.
Futbolu güya çok iyi bilenler ve tarihi unutanlar, geçmişten günümüze sevdalandığımız ve nefesini soluduğumuz Türk Futbol Tarihine saygı gösterme yetisini kaybedenler, sırf “Kartal” ve “Aslan” figürlerine karşı “Boğa” ‘yı ister hale gelmişler “yırtıcılık ve güç gösterisi” konseptine istinaden, yaşanılan tarihi günümüze rakip etmek uğruna. Ama unutulmasın ki 2000-20005 döneminde çok klas ve güzel Fenerbahçe golleriyle gözümüzün pasını alan ve attığı her golden sonra yaptığı boğa işaretiyle dikkatleri üzerine çeken, Fenerbahçe taraftarınca “Kadıköy’ün Boğası” yakıştırması kendisine layık görülen, ancak Sarı Kanarya’daki görevinin bitmesiyle ortalardan kaybolan Serhat Akın’la değil ama oynanan maçın tarihi çok eskilerde gizli bir karşılaşmada, Cihat Arman’ın 90 tabir ettiğimiz köşeye giden bir şutu adeta uçarak çıkarmasıyla başlıyor Sarı Kanarya’nın hikayesi. Tribünde maçı seyreden taraftarlardan birisi; “Hey yavrum kanaryama bak, yine uçtu” diye bağırınca olanlar oluyor ve 1952 yılından itibaren basının da “Sarı Kanaryalar yine güzel oynadı” yorumlarıyla beraber Sarı Kanarya Kadıköy’ün sembolü haline geliveriyor bugüne kadar uzanan Türk Futbolunun zaman yolculuğu içinde. Tam bir profesyonellikle yönetilen Fenerium yöneticilerden en büyük ricam “Boğa figürüne” kapılıp; tarih sayfalarına şanla, şerefle imza atan “Sarı Kanarya” ‘yı atıl hale getirmemeleri ve Fenerium’un süslü püslü raflarında “Sarı Kanarya sembolünü”, “Boğa figürüne” mağlup ettirmemeleridir.
Öte yandan Boğaz’ın karşı yakasında Mehmet Galin isimli, balıkçılık yapan bir taraftarsa Şeref Stadında, Süleymaniye ile 1941 senesinde bir Pazar gününde oynanan maçda, özellikle ikinci yarıda bitmek tükenmek bilmeyen Beşiktaş atakları sonrasında kendini tutamayarak; “Haydi Kara Kartallar. Hücum edin Kara Kartallar” diye bağırması ve herkesin dikkatini çekmesiyle, Beşiktaş’a yar oluyordu Kartal figürü. Stadı dolduran binlerce Beşiktaş sevdalısını, İstanbul Beyefendisini ve basın mensuplarının ileri gelenlerini o anda etkileyen balıkçı Mehmet Galin’in bu tezahüratı, müsabakayı 6-0 gibi farklı skorla kazanan Beşiktaş’a “Kara Kartal” ismini kazandırarak, tarih sahnesinin sayfalarına kazıyordu adeta yeni sembolün karakterini maç sonrasında.
Beşiktaş’ın hocası Bilic’in; “Kadınlar alınmasın ama dünyadaki en güzel şey futbol” dediği kadar güzel futbol belkide. Bugünlerde futbol seyircilerinin rakip sahaya yolculuk edip takımlarını desteklemeye korktuğu, yaralanma ve hatta ölümle sonuçlanabilecek olayların olduğu, Ülkemizin iki güzide klübünün aldığı “Sarı Kanarya” ve “Kara Kartal” isimlerinin sahipleri, Sarı-Lacivert ve Siyah-Beyaz renklere safiyane duygularla aşık olan taraftarlardan başkası değil. Bu çok değerli “taraftar tezahüratlarının”, klüblerin ikinci isimlerine dönüştüğü, sembollerine kucak açtığı, yanyana oturan insanların keyifle derbileri seyrettiği o dönemlerden, günümüzde; bırakın yanyana maç seyretmeyi, aynı maçın havasını bile teneffüs etmeye tahammül edemez hale gelen sözüm ona futbol sevdalıları şimdilerin tribünlerini işgal edenler. Evet bir kez daha Kadıköy’de Kara Kartalların taraftarı olmayacak, dönüşünde de Olimpiyat Stadında görünmeyecek Sarı Kanaryalar ne yazık ki. Ya da parmakla sayılacak kadar olacaklar, hem şimdi hem de gelecekte bu gidişle.
Fenerbahçe’ye Sarı Kanarya ismini veren, Cihat Arman ve Fenerbahçe sevdalısı “O” adını bilmediğimiz taraftar ile, Beşiktaş’a Kara Kartal adını uygun gören Beşiktaş aşığı balıkçı Mehmet Galin emim ki renklerin ve ezeli rakiplerin buluşmasını mutlu bir şekilde takip edecekler cennetin en güzel tribünlerinden. Lakin rakip taraftarın Kadıköy’de olmayışını da; “Hey gidi günler hey. Bizler nasıldık? Onlar ne oldular? Şunların haline bak, yazık!” diyerek hayıflanarak ve ayıplayarak, “Bizim zamanımızda böyle miydi hiç?” mırıldanmasıyla ve iç geçirerek bir yerlerden mutlaka izleyeceklerdir bizim onları göremediğimiz.
Bu Cumartesi’ye kadar her iki taraf yöneticileri, maç gününde de stadın içinde olan ve dışında kalan taraftarlarla, yeşil çimene ayak basacak olan futbolcular; Beşiktaş’lı usta Balıkçı Mehmet Galin ile Fenerbahçe’li adı, sanı tarihde gizli “O” isimsiz Kahraman’a layık olsunlar eskilerin deyişiyle Papazın Çayırında. Ne diyelim; kazanan da kaybeden de centilmenlik gösterisi sunsun, izleyenlerde derbinin keyfine de, lezzetine de doysun.
26 Kasım 2013, Salı, New York, 1:12 pm
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.