ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Haber Siyaseti ve İç Savaş Kışkırtıcılığı

Bülent Altsoy

13 Eylül 2013 Cuma 21:51
  • A
  • A

İnsan, insan toplumları ve eylemleri tarihin çocuğudur. Lakin hadiseleri değerlendirirken sadece maziye takılmak ve aktüaliteyi devre dışı bırakmak hatalı analizlere vesile olabilir. Bu sebeple her olaya hak ettiği özeni göstermek zorundayız. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Bir de hiç bilmediğin bir şeyin ardınca gitme, çünkü kulak, göz, gönül, bunların her biri ondan mes’ul olur.” (İsra Suresi: 36)

Her haberin kimden ve ne maksatla yayıldığını da tespit etmek zorundayız. Aksi takdirde yalan yanlış haberlerle insanlara haksızlıkta bulunabiliriz. Bu konuda Rabbimiz şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler!.. Eğer fasıkın biri size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsanız da sonra yaptığınızda pişman olursunuz.” (Hucurat Suresi: 6)

İslam Toplumunda haberlere çok önem verilir ve toplumu sarsacak haberlerin denetimden geçirilmesi istenir. Meselenin iç yüzüne bakmadan haberleri yaymak toplumda fitnelere hatta iç savaşa bile neden olabilir. Bu sebeple Allah (cc) şöyle buyurmuştur: “Kendilerine güven veya korku hususunda bir haber geldiğinde onu hemen yayıverirler. Hâlbuki onu peygambere ve aralarında yetkili kimselere götürselerdi, onlardan sonuç çıkarmaya gücü yetenler, onu anlarlardı. Allah'ın üzerinizdeki lütfu ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana uyardınız.” (Nisa Suresi: 83) Ayet-i kerime’de bir sansür politikası değil haber siyaseti üzerinde durulmaktadır. Eğer “haber siyaseti” konusunda hassas olmazsanız ülkeniz, kurumlarınız ve hatta ne kadar teşkilatlı gücünüz varsa hem fitnecilere hem de dış ülkelerin tesirlerine açık hale gelirsiniz.

Bilindiği gibi Allah’a ve O’nun Resulüne küfreden Ahmet Atakan isimli şahıs polise bir cisim atmak isterken bir apartmanın dördüncü katında düşmüş ve ölmüştü. Ahmet Atakan’ın ölümü üzerine Türkiye’de “Sünni-Alevi” savaşı çıkartmak isteyen ve darbe şartlarının olgunlaşmasını isteyen kimseler, Atakan’ı polisin kasten öldürdüğü haberini yaymaya başladılar. Hatta Taraf Gazetesi, bu yalan haberi yalan olduğunu bilmesine rağmen 3 gün boyunca devam ettirdi. (http://www.haksozhaber.net/ahmet-atakanin-olumu-hakkinda-yalana-devam.40488h htm#.UjIx49J7LU8)

Haberlerin amacı açık… Alevileri kışkırtarak bir Alevi-Sünni savaşı çıkartmak!.. İşte sizin bir haber siyasetiniz yoksa birileri sizin yaralarınızı istediği zaman kaşır ve sizi birbirinize düşürebilir. Bir gazete kurmanın maliyetinin milyon lira bile tutmadığı göz önüne alınırsa düşmanların çok büyük güce sahip olduklarını söylemek mümkün.

Demokratik Toplumlarda bilgiye ve âlime yeterince önem gösterilmez. İnsanların sonradan edindiği meziyetler pek görülmez. Herkes vasata çekilmek zorunda bırakılır. Bu vasatta popülizm silahını iyi kullanan ve şehvetleri kışkırtan uyanıklar, toplumu istedikleri gibi parmaklarında oynatırlar. Demokratik toplumlarda bir futbolcunun aldığı parayla doktorun aldığı ücret kıyaslanamaz bile. Bu toplumlarda bilgi olmadan fikir beyan etmek rutin bir faaliyettir. Bu konuda bütün mü’minler uyarılmıştır. Ayet-i kerime’de şöyle buyrulmuştur:

“Ey Kitap Ehli!.. İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat da, İncil’de ondan sonra indirilmiştir. Siz hiç düşünmüyor musunuz? İşte siz böylesiniz. Haydi, biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız, ya hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz? Allah bilir, siz bilmezsiniz. İbrahim ne Yahudi ne de Hıristiyan’dı; fakat o, Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir müslümandı, müşriklerden de değildi.” (Al-i İmran Suresi: 65-67)

Şablonlar ve sloganlar hadiselere bire bir uyum sağlamasa da kritik yapanlar açısından kolay tasnife sebep olurlar. Bu yüzden de çok zaman çıplak gerçeğe tercih edilirler. Kaldı ki değişim, sosyal ve siyasal olayların vazgeçilmez parametresidir. Dolaysıyla her hadiseyi kendi şartları içerisinde takip etmek ve kişi ve olaylar arasındaki irtibatı tespit ederek sürekliliği kovalamak doğruyu tespit etmek hayati önemdedir.

Gerçi olay-kişi ilişkilerini tespit etmek mahkemelerin ve biyografi yazarlarının ilgi alanıdır. Çünkü toplumdaki dinamik güçlerin tarihten akıp gelen temsilcileri sürekli vardır. Bunu yok edemezsiniz. Türkiye’de darbeci bir damar sürekli var olmuştur. Bu gerçeği inkâr ederseniz demokratik rüyalar sizi her an kandırabilir.

Sebep-sonuç zinciri içerisinde idealist kavramları devreye sokmak anlamak yerine propagandaya vesile olabilir. Taraflar, görmek istedikleri “hakikat” dışında bir şey görmezler. Hele mesele bir ülkenin yönetilmesi ve toplumların istikbaline hükmetme meselesi olunca kutuplaşmalar doğaldır. Toplumda iktidarı elinde tutan güçler veya iktidara öyle veya böyle gelmek isteyen güçler hiçbir işi başıboş bırakamazlar. Bu sebeble “işlerine gelmeyen” hakikati ya inkâr etmek ya da çarpıtmak arzusunda olurlar. Hatta doğru haberleri abartarak iktidarı ve muhalefeti yönlendirmek isteyen kesimlerde olur. İşte bütün bu sebeplerden dolayı sebep sonuç ilişkileri içerisinde doğruyu tespit etmek çok da kolay değildir.

Gelişen süreci kendi ideolojileri (veya) kadroları açısından fırsata çevirmek isteyenler gerçeğin sadece bir yönüne aşırı ışık tutarak diğer tarafı kapatabilir. Hadiseleri anlamak için ilk kademe tasvir aşamasıdır. Bu aşama her olayı anlamak için olmazsa olmazdır. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“Görmedin mi Rabbin fil sahiplerine ne yaptı?” (Fil Suresi: 19) Fil Suresi’nde, Fil ashabına ne yapıldığı (arka planı gösterilerek) anlatılmaktadır. Ama anlatıma geçmeden önce “Görmedin mi” diye seslenilmektedir. Zira Fil Olayı, Mekkeliler için malum hatta mütevatir bir haberdi. Fil Hadisesini ve dolaysıyla Fil Suresini anlamak için bu mütevatir haberlere dikkat çekilmektedir. Bir anlamda mü’minlere “hele bir Fil Hadisesini hadis ve tarih kitaplarından bir okuyun” denil-mektedir. Her olayda olayların arka planını kavramak için tasvir aşamasına bakmamız zaruridir.

Elbette taraf olmak önemlidir. Duruşu olmayanların eldeki tasvirleri tasnif edip değerlendirmeleri muhtemel değildir. Zaten (mutlak) objektiflik iddiası belki de dünyadaki en büyük yalanlardan birisidir. Lakin dürüstlük erdemine sahip çıkmak ve hasımlarımıza karşı bile olsa adaletle yaklaşmak asgari insani müşterektir. Rabbimiz bizi şöyle uyarmaktadır:

“Ey iman edenler!.. Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Maide Suresi: 8)

Guta’da İran, kimyasal silah kullandı ve sonra suçu müslümanların üzerine attı. Önceleri kimyasal silah yok derken şimdi ise kimyasal silahları devretmekten bahsediyor. İran’ın Humeyni’den beri profesyonel ve aşağılık yalancı olduğunu biliyoruz. Ama buna rağmen Türkiye’de bazıları kimyasal olayında İran’ın safında bin bir türlü yalan söylediler. Şimdi de ülkeyi ateşe atmak istiyorlar. Ateşleri de yalan haber… Yalancılar derhal deşifre edilmeli ve topluma rezil edilmelidir. Aksi takdirde bütün Türkiye’yi Guta yapmaktan çekinmez bunlar.

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.