“Eğer kulumuza indirdiğimizden şüphe ediyorsanız haydi onun benzerinden siz de bir sure getirin. Allah'tan başka şahitlerinizi de çağırın, eğer iddianızda doğru iseniz. Fakat bunu yapamazsınız ki hiçbir zaman yapamayacaksınız. Artık sakının o ateşten ki onun tutanağı insanla o taştır. O ateş kâfirler için hazırlanmıştır." (1)
Fransa’nın AB Anayasası’na hayır oyu vermesi, AB’yi saran ekonomik kriz ve AB Üyesi Ülkelerin başta İngiltere, Almanya ve Fransa olmak üzere hepsinin ayrı baş çekmesi AB’nin istikbalini tartışmalarını başlatmıştır.
Ekonomik ittihatla ile kurulan AB; demokrasi, insan hakları ve kayıtsız pazarı temel alan medeniyet projesine dönüşmüş lakin zaman içerisinde iki kırılma ile karşı karşıya kalmıştır.
Körfez Savaşı’nda İngiltere ve İtalya’nın ABD tarafında yer alması Almanya ve Fransa’nın ayrı saf tutması AB’nin ortak refleks gösteremediğini ortaya koymuştur. İkincisi ise AİHM tesettür meselesi sebebiyle Türkiye'yi haklı bulmuştur. Başörtüsünün İslam'ın kesin hükmü olduğu göz önüne alınırsa meselenin önemi kavranır. Bilindiği gibi Avrupa içerisinde oldukça fazla miktarda kendi kimliğini korumak isteyen müslüman bulunmaktadır. Böyle bir süreç de AB'nin İslam ve müslüman yükünü taşıyamadığını ortaya koymuştur.
İlk kırılma sadece teknik bir problem değildir. Zira AB, tarihi, kültürü ve ekonomisi sömürü ve çıkar çatışmalarına dayanmaktadır. ABD'nin yanında olup olmamak meselesi Irak'tan pay alıp almama meselesidir. Paylaşım içerisinde olmayan ülkeler yeni arayışların içerisinde olacaktır. İkinci mesele de basit bir hukuki karar değildir. AB'yi ayakta tutan temel dinamiklerden birisi sürekli gelişim, gelişim içerisinde değişim olmuştur. AB başörtüsü kararı alarak gelişimin sınırlarını çizmiştir. İslam Coğrafyasına doğru genişleme AB'yi ürkütmekte dahası İslam ile karşılaşmayı göze alamamaktadır. Sınırlarını çizen ve diğer insanlara karşı mesafe koyan hiçbir medeniyet büyüyemez. Aksine kendi iç çelişkileri içerisine gömülür. AB'nin yaşadığı bölünme süreci tüm dünyanın ortak derdi "kimlik bunalımı"nı haber vermektedir. Tüm dünyanın şu anki en büyük derdi: "Derin Kimlik Bunalımı" dır. Bu mesele üzerinde durmaya gayret edelim.
Müslümanların kimliklerini muhafaza etmeleri ve sosyal ve siyasal yapılanmalara gitmesi AB’nin tüm değerlerini altüst edebilir. Fransa'nın AB Anayasasını reddetmesi ulusal kimliklerini koruma refleksi olarak da görülebilir. Almanya'da buna paralel olarak ulusal heyecanın siyasi boyuta taşınması beklenebilir. AB içerisinde Bosna'nın ayrı bir yeri vardır ve bu mesele halledilmemiş sadece dondurulmuştur. Hollanda'da yabancı düşmanlığı had safhaya ulaşmıştır. Belçika'da başörtüsü düşmanlığı şiddet boyutlarına dönüşmüştür. AB'nin nüfusu sürekli azaldığı için göçmen akınına uğramakta farklı kültürler AB'yi istila etmektedir. Dünyanın jandarmalığına soyunan ABD'de aynı tehlikelerle karşı karşıyadır. Araştırmacılar, Amerikan halkının yoğun göçlerden dolayı kimliğini aradığını belirtmektedirler. Amerikan vatandaşları arasında Amerikan kimliği duygusu zaafa uğramıştır. İspanyolca İngilizce’den sonra ikinci büyük dil haline dönüşmüştür. İngilizcenin hâkimiyeti kaybetmesi Amerikan hayat tarzını da tehdit edebilir. Farklı din ve dillere sahip insanları Amerika eskisi gibi eritememektedir.
Ortadoğu’da da durum farklı değildir. Arapları bir arada tutan “Arapçılık” cereyanı özellikle Körfez Savaşı’ndan sonra darmadağın olmuştur. Araplarda görmüşlerdir ki; Arap elitleri için önemli olan Arapçılık değil kişisel menfaatlerdir. Yıllarca Arapçılık yapmış ve hayatını bu ideolojiye (Baasçılık) adamış kimseler, Arap Devletlerinin bir kısmının Irak karşısında ABD tarafını tutmaları sonucu “kimlik şokuna” girmişlerdir. Arap halkları Arapçılık ile İslam arasında bir tercih yapma konumuna gelmişlerdir. Türkiye’de özellikle Soğuk Savaş sonrası yönünü tayin konusunda derin sancılar çeken bir ülkedir. Kemalist/Milliyetçi ideolojiye rağmen ülkede başta Kürtler olmak üzere birçok kavim ve dil vardır.
Büyük bir nüfusa sahip olan Çin; hem yerel değerleri, ticarette kapitalist değerler ve dünya görüşü olarak sosyalist değerler arasına sıkışmıştır. Yüzyıllarca Çin Seddi ile kendini korumaya gayret eden Çin, dünyaya bu yoğun kimlik bunalımı ile açılmak istemektedir. Japonya’ya da aynı gözle bakabiliriz. Her alanda Amerikan değerlerini takip eden bu ülke, Amerikan kontrolü altında kimliğini aramaktadır.
Olgu içerisinde olgu... Her şey iç içe ve birbirinden ayrılmaz durumda... Hayatın her bir parçası diğerine ayırt edilmeyecek derecede bağlı. Liberalizm içerisinde devlet. Devletin içerisinde millet... Milletin içerisinde aile ve fert... Zaman, mekân, sosyal, siyasal, kültürel hayat... Ve ortaya çıkan vahşet... Kan ve gözyaşı... Ölen toptan bir insanlık... Bunun sorumlusu da her şeyi mubah gören gelene geç gidene geç diyen liberalizm... İlham ise her yanı ile şeytandan...
Yukarıdaki ayette müşriklere Kur’an-ı Kerim’deki bir sure gibi bir sure getirmelerini istenmiştir. Ama na mümkün. Öyleyse akıllı bir insana düşen Allah’ın kitabına uymak onu getiren Hz. Muhammed(sav)’e tabii olmak. İdeolojiler, insanların bütün sorunlarını çözme iddiasında olmalarına rağmen tek bir sorun ile bile baş edememektedirler. Sözgelimi Allah erkeklere dört kadına kadar evlenmeyi mubah kılmışken bazıları bunu inkâr etmekte illa da Allah’a karşı durmaktadırlar. Peki ne olmaktadır evde kalmış kızlar?.. Sayısı her dönemde erkeklerden fazla olan hanımlar? Nerede istihdam edilmektedir? Ya bir genelevinde ya da bir kapitalistin şehvet kabartan reklam filminde... İnsanlığın bir tek meselesini çözmekten aciz olan insanlar büyük ve yeni(!) planlarla insanlığın kimlik problemini çözmek iddiasında.
Ontolojik açıdan kimlik bulanlar dünyaya faşizmi armağan etmişlerdir. İnsan doğmadan önce hangi kavim ve renkten dünyaya geleceğini seçmemesine rağmen bir ulusun üstünlüğünü iddia etmişlerdir. Bunun çözüm olmadığı iki dünya savaşı ile ortaya çıkmıştır. Daha sonra insan ekonomik teorilerle kendini ifade etmiş fakat bu da tüm kültür, din ve ahlak anlayışını eksi dereceye çekmiştir.
İslam; iman etmedikten sonra kimsenin kimliğinden taviz vermeden yaşayabildiği bir düzen vaat eder insanlığa... Cihadında bir gayesi de, insanlığın önüne dikilmiş zorbaları kaldırmak ve bu insanlara hürriyet içerisinde tercihte bulunma özgürlüğü vermektir. Tercih edebilen bir varlığa hakiki tercih imkânları sunmak... Ama haktan yana bir tercihi yok ise kendi dini ve görüşü içerisinde kalırken hiçbir baskı ile baş başa kalmamasını sağlamak. İnsanlığın kimlik problemini sentetik modellerle halletmeye çalışanlar yolunuz açık olsun... Ama biraz ötede uçurum var... Yarın kenarındaki parlaklık ışık değil ateşin dışa yansıyan görüntüsü...
1- Bakara Suresi: 23-24
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.