Safsata kelimesi; bir düşünceyi ortaya koyarken sahte argümanlar kullanmayı ifade etmektedir. Osmanlı Dil âlimlerin kimileri safsataya “batıl kıyas” ismini vermişlerdir. Bazı müellifler safsatanın paradoks kelimesiyle ifade edilebileceğini söylemişlerdir. Safsata kökten batılı ifade etmez. İlk bakışta geçerli görülür ama yakından bakınca kendini ele veren sahteliklerle iç içedir.
Hıristiyan ve Yahudilerin, Hz. İbrahim (as)’ı Yahudi veya Hıristiyan olarak ilan edip bu hususta tartışmaları safsatadan bir örnektir. Bu konuda Allahü Teâlâ (cc) şöyle buyurmaktadır:
“Ey Kitap Ehli!.. İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat da, İncil de ondan sonra indirilmiştir. Siz hiç düşünmüyor musunuz? İşte siz böylesiniz. Haydi, biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız, ya hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz? Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Al-i İmran Suresi: 65-66)
Batılı düşünce akımlarında ve demokrasi kültüründe tartışmanın bizzat kendisi “erdem” olarak kabul edilir. Bu toplumlarda tartışma hakkı tespit etmek ve batılı mahkûm etmek için gündeme girmediğinden safsataların topluma egemen olması mümkündür. Çeşitli safsata türleri vardır ve kısaca bunları görelim:
a- Bir argümanın doğruluğunun, argümanı geliştiren şahsın kişiliği ile ilgisi olduğu savı. Hocaefendi söylediyse doğrudur veya şu kişi söylediyse yanlıştır gibi.
b- Çoğunluğun benimsediği doğrudur iddiası. Demokrasinin çoğunluğun söylediği doğrudur tezine dayandığı açıktır. Bu bakımdan demokrasinin safsata olup olmadığı tartışılmalıdır.
c- Tersi ispatlanamayan doğrudur savı. Ufo’ların dünyayı ziyaret etmediği yolunda hiçbir delil yoktur. Demek ki ediyorlar demek safsataya bir örnektir.
d- Döngüsel nedensellik; kendi kendini kanıtlayan önerme. Bu safsata örneğine Vikipedi’de şöyle bir örnek verilir: “İncil, Tanrı'nın yazdığı kitaptır. Tanrı'nın yazdığı kitap yanlış olamaz; doğru olmalıdır. İncil'de yazdığına göre İncil doğrudur. Öyleyse İncil kesinlikle doğrudur.” Kur’an kendi doğruluğuna kendinden değil benzerinin getirilememesi açısından cevap verir. Elbette hem İncil hem de Kur’an Allah’ın kelamıdır. Yalnız İncil, tahrif edilmiştir.
e- Bağlantı, ilişki ya da ortak özelliklerin mutlaka neden-sonuç ilişkisi içinde olduğu savı. Örnek olarak; “Genç kızlar, çok çikolata yiyor. Genç kızlarda sivilce çok görülüyor. Demek ki sivilcenin sebebi çikolatadır.”
f- Geleneksel olanın doğru olduğu tezi.
Elbette daha birçok safsata örneği vardır. Bu safsatalardan birisi de “ortak akıl” sözüdür. Çok sevimli gözüken bu kavramın neden safsata olup olmadığı meselesi üzerinde duralım.
“Ortak Akıl” gibi bir safsatanın tutmasının nedeni içerisinde pozitif bir anlamda kullanılan “akıl” sözcüğünün büyüsüdür. İçinde akıl kelimesi geçen bir cümle ister istemez bize de müspet bir anlamı iletmektedir.
Akıl kelimesi lügatte, engel olmak ve tutmak gibi anlamlara gelmektedir. Düşünme, kavrama, bilgi elde etme gibi kavramlarda akıl kelimesinin terim anlamlarındandır. Yusuf Kerimoğlu, “Kelimeler Kavramlar” isimli eserinde aklı şöyle tarif etmektedir:
“İnsanın zaruri ve nazarî bütün ilimleri, akıl vasıtasıyla kavradığı inkâr edilemez. Dikkat edilirse günümüzde akıl, "beyin" denilen organın bir fonksiyonu gibi mütalaa edilmektedir. Hâlbuki İslâm uleması aklı: "Kalpte bulunan, hak ve batılı ayırt etmede vasıta olan nurdur" şeklinde tarif etmişlerdir. Bu tarif temelde, şu âyet-i kerimeye dayanır:
"Andolsun ki, biz cin ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, bununla idrak edemezler. Gözleri vardır, bunlarla göremezler. Kulakları vardır, bunlarla işitemezler. Onlar dört ayaklı hayvan gibidir, hatta daha sapıktırlar. Onlar gaflete düşenlerin ta kendileridir." (Araf Suresi: 179)
Bu âyet-i kerimede geçen “yefkârûne biha” ibaresi, kalple alâkalıdır. Yefkârûne, ince idrak ve keskin kavrayış mânâsına gelir. "Fıkıh" kelimesi de aynı manadadır. Kâfirlerin ve müşriklerin kalplerinin bulunduğu, fakat bununla idrak edemediklerini esas alan İslâm uleması "akıl kalpte bulunan bir nurdur" tarifini esas almıştır. İnsanın mükellef olması, akli melekelerinin sıhhatli olmasıyla yakından alâkalıdır.” Dikkat edilirse burada aklın görevinin hak ile batılı tespit etmek olduğu zikredilmemiştir. Aklın vazifesi iyiyi ve kötüyü tespit etmek değil iyi veya kötüyü anlamaktır. İbn-i Abidin (rh.a)’in; “hiçbir şey akıl ile haram ilan edilemez” tespiti meseleyi anlamamızı kolaylaştırmaktadır. İşte bu sebeple Hz. Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Akıllı, nefsini kontrol altına alıp ölümünden sonraki ebedi hayat için hazırlanan kimsedir.” Bu hadis-i şerifte aklın fonksiyonu da tarif edilmektedir. İnsanın ölümünden sonraki hayata hazırlanması sadece akılla mümkün değildir. Aklın vazifesi, helal ve haramları Peygamberinden öğrenmek ve ona göre hayatını düzenlemektir. Öyleyse akıl müstakil hükümler koymak için değil beyan edilen ahkâma tabii olmak için yaratılmıştır diyebiliriz.
Âlemdeki düzeni kavrayabilen ve arkasında bir yaratıcının olduğuna iman eden kimsenin Allah’ın elçilerine mutlak olarak teslim olması gerekir. İşte bu kimselere akıllı kimseler diyebiliriz. Sebep, vesile ve sonuç ilişkilerini tespit etmişler ve Allah’a teslim olmuşlardır. Bu mesele oldukça nettir bu sebeple ayet-i kerime’de şöyle buyrulmuştur:
“Dinde zorlama yoktur!.. Doğrulukla eğrilik apaçık birbirinden ayrılmıştır. Artık her kim tağutu tanımaz ve Allah’a iman ederse kopması mümkün olmayan bir kulpa sarılmıştır. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.” (Bakara Suresi: 256)
İslam’ın insanları zorla dine davet etmemesi karşı din ve ideolojileri batıl olarak kabul etmediği manasına gelmez. Aksine ayette de durum son derece açık bir şekilde beyan edilmiş ve tağutu reddetmeyen ve Allah’a mutlak boyun eğmeyi içermeyen bir sistemin din olmadığı aksine eğrilikle malul olduğu beyan edilmiştir. Eğrilik olarak mealini verdiğimiz “Gayy” kelimesi, aklın ve mantığın kabul etmeyeceği çirkin yol anlamındadır. Bu nedenle insanların hepsi bir araya gelse ve İslam’ın bir hükmünün yanlışlığını iddia etse bile yanlış olan İslam’ın hükümleri değil insanların kabulleridir. Bu kabullerin tamamı safsatadır.
Liberalizm ve postmodernizm rüzgârlarının estiği bir vasatta ve özellikle modernist İslamcıların “demokratik bir din” icat etme hevesinde olduğu bugünlerde bu sözlerim itici gelebilir ama ayette de belirtildiği gibi kopması mümkün olmayan kulp ya da hak din; “tağutu reddedip Allah’a iman etmekle” mümkün olabilmektedir.
Peygamberlerin bir özelliği de “fetanet” sıfatına sahip olmalarıdır. Fetanet; akletme ve hakkı batıldan ayırt etme niteliğini ifade eder. İslam inancına göre insanların en akıllıları peygamberlerdir. İlk insan Hz. Âdem (as), peygamber olmayan bütün insanlardan akıllıdır. Dolaysıyla insanların akıl noktasında evriminden bahsetmek mümkün değildir. Çağdaş insan, sırf zaman bakımından sonradan geldiği için kendini “çok akıllı” olduğunu iddia etse de realite budur. Çağımızdaki bütün insanlar, insanların en akıllısı Hz. Muhammed (sav)’e tabii olmak zorundadır. Buna rağmen Hz. Muhammed (sav) gerek Kur’an-ı Kerim’e gerekse de Allah’ın kendisine öğrettiği hikmete (sünnet) mutlak olarak bağımlıydı. Ve hiçbir peygamber, “Allah’ı bırakında bana tapın” dememiştir.
Vahy ile akıl arasında üst-ast ilişkisinden bahsetmemiz olasıdır. Şöyle ki, vahy kişinin aklını sınırlayabilme yetkisine sahipken akıl vahyi aslından koparamaz. Allah ve Resülünün beyan ettiği her şeye mutlak olarak tabii olmak zorundadır.
Sonuç olarak “ortak akıl” mümkünü olmayan bir terkiptir. İnsanların bir meselede ittifak etmesi mümkün değildir. Kaldı ki İslam’a aykırı bir hususta ittifak etselerdi de bir anlamı olmazdı. Eğer “ortak akıl”dan kastınız, müslüman âlimlerin şer’i bir meselede ittifak etmesi ise bunun adı “ortak akıl” değil “icma”dır. İcma ise şer’i bir delildir ve kendi içinde değişik şartları vardır. Büyülü kelimeler zihinlerimizi iğdiş ediyor. Ortak akıl terimleri kullananların ne demek istediği meçhul ama bildiğimiz bir şey var: Akıl, “ortak akıl” imkânsızdır, diyor. Bunun için “ortak akla” ihtiyaç yok, biraz akıl yeterli.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.
- - ismail sabaz:10 Ekim 2013, Perşembe 21:43