Yaşam bazen o kadar sarpa sarar, o kadar karışır ki; bedenimizi, kalbimizi, aklımızı ve ruhumuzu bir labirentin ortasında buluruz. Ne yana gideceğimizi bilemez hale geliriz. Çaresizce ellerimizi başımıza dayar olduğumuz yere çökeriz. Önce karanlık hayaller kaplar her yanımızı, sonra gözümüzün önüne açılan çıkmaz sokakların bize sunduğu karamsarlıklar kaplar. Bedenimizi teslim etmek üzereyken yok oluşa, bir ışık yanmaya başlar kararan dünyamıza. Etrafımıza bakmaya başlarız. Sonra bu labirentin çıkışı nerede diye sorgulamaya başlarız. Sorgulandı mı bir şey elbet değişmeye mahkumdur ona bağlı olan her şey. Bir ağaç ilişir gözümüze sorgu suallerin çığlığında.
Çıkmaz sokaklara birde kuşbaşı bakma imkanı belirir uyuşmaya başlayan beynimizde. Tırmanınca kurtuluş ağacımızın en tepesine, o labirent başımızın üstünde değil, ayaklarımızın altındadır. Sonra ellerimizi yaslarız. Gözümüzün önüne odaklarınız. Şimdi savaşma zamanı her yanımızı kuşatan çıkmazlarla. Yürürüz yürürüz belki onlarca defa aynı yolda yürürüz. Bu tekrarlanışlar bıkkınlık değil her tekrarlanışında yeni çarelere açılan birer kapı misali coşturur ruhumuzu. Ve en son coşkunluk ulaştırır bizi vuslata. Vuslata ulaştı mı insanoğlu sonra masum bir tebessümle ardına bakar ve bir şeyi keşfeder. Kurtuluşunun sebebi olan ağaç ,hep orada yanı başındaydı.Fakat o kadar kör olmuştu ki onun varlığının farkında değildi.
Fark edebildiğimiz an açılır tüm kapılar karanlıktan aydınlığa. Şimdi sıra sizde açın gözlerinizi bedeninizi sarmaya çalışan karanlığa inat!Ve görün size sunulan tüm imkanları, kayıtsız kalmayın etrafınızı saran enerjiye.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.