Suçlayanlar hep asık suratlı, ceberut, koruyanlar ise genelde babayiğit adamlardır. Suçlayanlar haklı olsalar bile çoğunlukla sevilmezken, koruyanlara hep kurtarıcı gözüyle bakılır. gönüllerde asıl taht kuranlar ise hikâyeleri bazen hazin bir sonla bitse de suçlananlardır. Suçlananlarla suçlu olanlar arasında büyük bir fark vardır. Suçluyu sevmemekle birlikte genetik kodlamalarımızdan mıdır, yoksa bu memleketin havasında mı, suyundan mıdır bilinmez, suçlananların aslında masum olduğuna dair kesin düşüncelerimiz vardır.
Pek çok başarılı sinema filminin, binlerce insanı ekrana yapıştıran televizyon dizilerinin kurgusu hep bu üçgenin üzerine oturtulur. Apartman görevlisi, film boyunca avanta peşinde olduğu için apartman yöneticisi tarafından sürekli suçlanır. Apartmanın kabadayısı ise kapıcının kurtarıcısıdır. Eninde sonunda alkışlar, türlü badireyi atlatıp apartmanı ele geçiren kapıcıya gider. Bu yüzden filmin adı kapıcılar kralıdır. Daha geride kalmış bir zamanın bu güne uyarlamasıyla ortaya çıkan bir televizyon dizisiyle örnek verirsek; hükümdarın karısı suçlayan, genç şehzade suçlanan, şehzadenin etrafındaki paşalar da koruyandır. Akıbeti her ne kadar kötü olsa da gönül tahtına oturan yine suçlanan şehzade olacaktır.
Gerçek hayatı da film izler gibi izlediğimiz için senaryoya dahil olduğumuz aklımızın ucundan bile geçmez. Daha büyük boyutta düşündüğümüzde milyonları yönetmeyi kendine görev edinmiş birileri, karşımıza suçlayanları, suçlananları ve koruyanlardan oluşan senaryoyu çıkarttıklarında bizden tek istedikleri vardır;
“Ses çıkarma, seyirci olarak kal, oyunu bozma, suçlananı alkışla.”
Oysa bir gün gelir, oynayanlardan birisi rolün dışına çıkar, bütün dengeler birden bire değişiverir. Filmin esas oğlanı beklemediği repliklerle karşılaşmıştır. Daha da kötüsü filmin kamera arkası görüntüleri, ortaya saçılır. O güne kadar suçlananlar birden bire suçlayan olur, o güne kadar suçlayan rolünü oynayanlar da suçlanan rolüne geçiş yaparlar. Gözler suçlananı kurtaracak olanı arasa da o sahneye çıkmak için muhtemelen oyunun finalini beklemektedir.
Esen rüzgar fırtınaya çevrilirken, kağıdın üzerinde rüzgar gülü gibi dönen üçgenin köşeleri sürekli yer değiştirir. Bir bakarsın en tepede suçlanan vardır, bir bakarsın suçlayan. Asıl olansa baş döndürücü hızla dönen üçgenin ortasında kalan seyircilere olur. İşte tam o sırada, o ana dek “seyirci kal konuşma, oyunu bozma” diyen yönetmenlerin arasına oyuncuya değil, seyirciye sufle veren bir başkaları katılır.
“Sesiz olma, seyirci kalma, oyunu boz…”
Oysa oyun çoktan bozulmuştur.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.