Saadet Partisi ve Milli Görüş’ün önde gelen isimlerinden Oğuzhan Asiltürk, Suriye’deki müslümanların zalim bile olsa idarecilere silah kullanmasının caiz olmadığını söyledi. Partisi ve camiasının önde gelen isimlerinin sık sık Esed’i ziyaret ettikleri ve hatta O’na hediyeler gönderdiği malum. Buna rağmen Asiltürk’ün, Zalim Esed’e “mazlumlara silah kullanmak haramdır” dediğini bir kere bile duymadık. Öyleyse zalimin silah kullanması hatta kimyasal silah kullanması caiz ama mazlumun kendisini savunması haram!.. Adil Düzen, adaleti bu olsa gerek!..

Asiltürk, cümlelerinde sık sık “caiz” ve “haram” gibi İslami Istılahları kullanıyor. Acaba İslam’a göre söyledikleri doğru mu Asiltürk’ün. Önce bir hatırlatma!.. Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“Dillerinizin yalan vasfetmesi ile: “Şu helaldir, bu haramdır” demeyin; aksi halde Allah’a iftira etmiş olursunuz. Şüphesiz Allah’a yalan uyduranlar asla iflah olmazlar. Onlar için dünyada pek az bir menfaat var, ahirette ise çok acıklı bir azap vardır.” (Nahl Suresi: 116-117) “Zalime silahla karşı koymak haramdır” sözünün şer’i bir değeri yoktur. Ancak Allah’a iftira atma ve kendi yanından Şeri’at uydurma fiili söz konusudur.

Esed’in temsil ettiği Nusayri Çetesi’nin sadece zalim olduğunu söylemek de doğru değildir. Zira Esed ve adamları; Allah’ın yegâne ilahlığını ve şeri’atını reddetmektedirler. Suriye Yönetimi şer’i bir yönetim değil gayr-i İslami yani gayr-i meşru bir yönetimdir. Kâfirlerle müslümanlar arasında velayet ilişkisinin olmayacağı kat’i nasslarla sabittir.

“Şunları görmüyor musun? Kendileri sana indirilen (Kur’an’a) ve senden önce indirilene inandıklarını ileri sürüyorlar da tağutu reddetmeleri kendilerine emir olunduğu halde tağutun önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Şeytan da onları bir daha dönemeyecekleri kadar iyice sapıklığa düşürmek istiyor.” (Nisa Suresi: 60)
“İman edenler Allah yolunda savaşır. Kâfirler ise tağut yolunda savaşır. Öyleyse siz şeytanın dostları (Tağuti Devletlerle) savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi (düzeni) zayıftır.” (Nisa Suresi: 76)

Tağut; Allah’ın kanunları yerine yeni kanunlar icat eden her güce verilen isimdir. Dolaysıyla Esed’in Devleti, Tağuti bir devlettir. Ayrıca yüz binlerce insanı katleden ve Terör Örgütü Hizbullah ve Büyük şeytan İran’la binlerce müslümana tecavüz eden Esed, tarihin kaydedebileceği en vahşi zalimlerden birisidir. Ayet açık… Kafirler tağut yolunda savaşır!.. Asiltürk, İran ve Hizbullah Terör Örgütü imanlarının gereğini yapıyorlar. Ama şeytanın düzeni zayıftır.

İslam Dini daha Mekke Dönemi’nde meşru müdafaayı yasaklamamış serbest bırakmıştır. Nitekim “haksız yere öldürülenin velisine bir yetki tanımışızdır; artık öldürmede aşırı gitmesin” (İsra Suresi: 33) buyrulmuştur. Kaldı ki bu yetki bazen emir şeklide de gelmiştir. Nitekim bir ayet-i kerime’de şöyle buyrulmuştur: “Bir kimse size saldırmışsa siz de aynı şekilde karşı saldırıda bulunun.” (Bakara Suresi: 194) Peygamberimiz (sav) meşru müdafaanın şehitlik mertebesine insanı ulaştırabileceğini şöyle ifade etmiştir:

"Kim, canı (nefs) uğrunda ölürse şehittir, kim namusu (ailesi) uğrunda ölürse şehittir; kim malı uğrunda ölürse şehittir" (Tirmizi) Aslında bir müslümana yapılan saldırı bütün Müslümanlara yapılmıştır. Bir hadis-i şeriflerinde Peygamberimiz; “Kim kardeşinin namusunu korursa Allah’ta kıyamet gününde onun yüzünü cehennem ateşinden korur” (Tirmizi) buyurmuştur.

Esed Yönetimi’nin tağuti bir mahiyet arz ettiğini söylemiştik. Asiltürk hala bu durumu kavramamıştır. İmam Şafii (rh.a); “İmam Şafii (rh.a); “bir insanın canının ve malının haram olması için iki şart mevcuttur: Biri müslüman olması diğeri de zimmet akdi ile Müslümanlara bağlanması” hükmünün bütün İslam alimleri tarafından kabul edildiğini beyan etmiştir. Hesap Gününe yaklaşıyoruz. Bizden önce ölürse “nasıl bilirdiniz” sualine “kâfir Esed’in yılmaz avukatı olarak bilirdik” diyeceğiz. Bu kendisine yeter!..