Allahü Teâlâ (cc)’nın sosyal ve siyasi kanunlarına “Sünnetullah” denilir. Bu kanunlar bazen hüküm olarak açıklanmış bazen de Peygamber kıssaları anlatılarak beyan edilmiştir. Şuayb (as) kıssasında; Allahü Teâlâ (cc)’dan başkasına kulluk etmek, ölçü ve tartı da eksiklik yapmak, yeryüzünde fitne ve fesat çıkarmak ve İslami Tebliği yasaklamanın helak sebebi olduğu bildirilmiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:
“Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik): "Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi: Ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin, düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın; eğer inanan (insan)lar iseniz, böylesi sizin için daha iyidir!" (A’raf Suresi: 85) Şuayb (as) hem peygamberdir hem de kavminin kardeşidir. Yani ortada samimi bir davet söz konusudur. Samimi bir dostun ilk çağrısı sadece Allah’a boyun eğin çağrısıdır. Zira bir toplumda Allah’ın kanunları egemen olmazsa orada hukuk, ekonomi ve sosyal mizan bozulur. Ancak Allah’ın kanunlarından sonra insanlar doğru ölçüye kavuşurlar. Doğru bir ölçüye sahip olan insan, doğru ölçüyle doğru ölçmelidir. Şöyle devam ediyor; Şuayb (as):
“Tehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak ve o yolun eğriliğini arayarak öyle her yolun başında oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz de O sizi çoğalttı. Bakın ki bozguncuların sonu nasıl olmuştur. Eğer içinizden bir grup benimle gönderilene inanır, bir grup da inanmazsa, Allah aramızda hükmedinceye kadar sabredin. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.” (A’raf Suresi: 86-87)
Medeni bir toplum oluşturmak için sadece hukuk yetmez ahlak da toplumu kapsamalıdır. Güç; sadece maddiyat değildir. İnsanları tehdit etmemek ve eşkıyalığın bütün boyutlarını reddetmekte şarttır. Şuayb (as)’ın kavmi, İslam’ın tebliğini durdurmak için önce bu dini saptırmaya çalışmıştır. Daha sonra tehdit ve sürgün cezasını gündeme getirmişlerdir:
“Kavminden ileri gelen kibirliler dediler ki: "Ey Şu'ayb! Ya mutlaka seni ve seninle beraber inananları kentimizden çıkarırız, ya da dinimize dönersiniz!" Dedi ki; "İstemesek de mi (bizi yurdumuzdan çıkaracak veya dinimizden döndüreceksiniz?)" (A’raf Suresi: 88) Elbette müslümanların dünyevi tehditler karşılığında dinden dönmesi ve kula kulluk etmesi söz konusu olamaz. Şuayb (as) ve yanındaki müslümanlar şöyle demiştir:
“(Andolsun ki), Allah bizi ondan (kâfirlikten) kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek, Allah'a karşı iftira etmiş oluruz. Rabbimiz Allah'ın dilemesi hali müstesna geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a dayanırız. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adaletle hükmet. Çünkü sen hükmedenlerin en hayırlısısın.” (A’raf Suresi: 89) Medyen Kavmi bu sözler üzerine daha da deli olmuş müslümanları öldürmekle tehdit etmişlerdir:
“Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: "Eğer Şu'ayb'a uyarsanız o takdirde siz mutlaka ziyana uğrarsınız." (A’raf Suresi: 90) İşte bu noktada Sünnetullah devreye girmiştir. Şöyle buyrulmuştur:
“Derken o (müthiş) sarsıntı onları yakalayıverdi, yurtlarında diz üstü çöke kaldılar. Şu'ayb'ı yalanlayanlar, sanki yurtlarında hiç şenlik tutmamış gibi oldular. Şu'ayb'ı yalanlayanlar var ya işte ziyana uğrayanlar, onlar oldular.” (A’raf Suresi: 91-92)
Kendilerine samimi davette bulunan ve tebliği karşısında hiçbir ücret almayan Hz. Şuayb (as), kavminin içine düştüğü halin acımaya değmeyeceğini ve bunun bir sünnetullah olduğunu şöyle beyan etmiştir:
“(Şu'ayb) onlardan öteye döndü de: "Ey kavmim! dedi, ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim, artık kâfir bir kavme nasıl acırım?" (A’raf Suresi: 93)
Bir toplum, İslami Tebliğin önüne engel koymaya çalışırsa mutlaka Allah tarafından helak edilir. Sünnetullah asla değişmez.
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.