Celal ÇELİK’in hayata dair, ahlaki, dini ve felsefi düşünce ve yorumlarını beğeniyle sunmaya devam ediyorum.
Facebook'ta eğlenirken dikkat edelim
Yıllar geçtikçe teknoloji ilerliyor ve zekamız gelişiyor. Facebook ve internet çok muazzam bir buluştur.
Hiç düşündünüz mü? Facebookta milyonlarca insan kayıtlı ve milyonlarca insanın birbiriyle yazışmaları, videoları, fotoğrafları, yorumları, beğendikleri ve paylaştıkları karıştırılmadan kaydediliyor. Bu ne karmaşık sistemdir.
Facebook sanal dünyadır ama bu dünya hayatı ile benzer yönleri çoktur. Facebook'ta her kullanıcı ayrı bir dünyadır.
Kendimden örnek vereceğim: Benim 284 arkadaşım var. Benim paylaştığım şeyleri o an sadece benim arkadaşlarım görüyor. Sadece onlar beğeniyor ve yorum yazıyor. Bu benim dünyamdır.
Facebook tüm kullanıcılarının yaptığı her hareketi her saniye kaydediyor.
Facebook dünyanın her yerinde paylaşımlarımızdan hakkımızda bilgi sahibi oluyor ve günü gelince karşımıza çıkaracak.
Paylaştığımız bir sözle insanları mutlu ediyoruz. Bazen yaptığımız bir yorumla insan, hatasını anlayıp tövbe ediyor. Bazen de paylaşılan bir resim, yazıyla insanları günaha sevk ediyoruz
Böylece Allah facebook'u, günah veya sevap kazanmamıza vesile ediyor. Naçizane bu düşünceme katılır mısınız?
Lütfen Facebook'ta eğlenirken dikkat edelim, paylaştıklarımızı yorumlarımızı düşünerek gönderelim ki günaha girmeyelim.
İmtihanın en zor sorusu:Engelli olmaktır.
Herkes kabul eder ki dünyaya imtihana geldik. Allah bu dünyayı imtihan için yarattıysa, elbette sınav için sorular olacak. Bu sorular genelde iki başlıktır. Sabır ve şükür. Oruç, namaz, hac, musibetler, kazalar, sıkıntılar, hastalıklar... sabrımızı denemek içindir.
Fakirlik, zenginlik, sevinçler, evlatlar... şükür imtihanıdır. Allah fakir eder, aza kanaat edip şükredecek mi diye ; zenginlik verir, zekatını verip hayırlar yapacak mı diye şükrümüzü sınar.
Bu imtihanının en zor sorularından birisi de engelli olmaktır, çocuğunun engelli olmasıdır, engelli kişinin yakını, komşusu olmaktır. Evet bu sabır işidir. Engelli olan insan (Evet Engelli de insandır, acıkır, susar, aşık olur, küser, tuvaleti gelir...) hastalığına ve özürlülüğüne sabredecek, şükredecek.
Engelliye bakan ana baba, kardeşler isyan etmeden sabırla, belki de bir ömür boyu meşakkatlere katlanacaklar. Etrafında engelli komşusu veya tanıdığı olan ona güzel muameleyle duasını alıp sevap kazanacak. Ödül, ahirette cennettir inşallah.
Eve para getiren çocuğuna çok iyi davranıp en güzel yemekleri pişiren ana baba, evde diğer engelli evladını bi köşeye atıyor. Halbuki o ebedi cenneti kazandıracak. El üstünde tutması gerekmez mi?
Çevresinde engelli olanlar, onlara ilgiyle imtihan ediliyor. Engelliler diğer insanlara şükretmeyi hatırlatır. Engellinin duası makbuldur, duasını almaya çalışmalılar.
Allah’ın rızasını kazanmak
Biz müslümanlar hep hayatımız boyunca yaptığımız ibadetlerle, ahlakımızla, iyiliklerle, amelimizle her zaman Allah'ın rızasını kazanmaya çalışırız. Günah işlemekten Allah'ın sevgisini kaybedeceğimiz için korkarız.
Yani neden namaz kılıyoruz , neden yalan konuşmuyoruz, neden içki içmiyoruz , neden oruç tutuyoruz... Allah'ın sevgisini ve rızasını kazanmak için. ... Çünkü Allah şunu yap, şunu yapma dedi... Peki Allah'ım. Onun için bize bir iyilik yapana Allah razı olsun deriz.
Diyelim ki Türkiyenin en zengin insanının fabrikasında çalışıyoruz. Dürüstlük, çalışkanlık ve güzel ahlakımızla o patronun gözüne girmeyi başardık. O zaman bizi belki müdür yapar, 10 bin tl maaş verir, özel araç, lojman, akaryakıt... vs hakkı verir.
Eğer dünyada zenginin sevgisini kazanmak böyleyse, dünya ve Ahiretin, her şeyin sahibi ALLAH'ın sevgisini kazanmış olarak ruhumuzu teslim edebilirsek , işte o zaman engin merhametli Rabbimiz, elbette bizi sevdiği kullarının yanına, cennetine koyacaktır inşallah.
Bunca çeşit meyveyi veren Allah’a şükredilmez mi?
Şöyle bir düşünüyorum da, yazın köydeki dayımın bahçesinde her tür meyve ağacı olurdu. Bahçeye girince her ağacın dallarında meyve olurdu. Şimdi iman gözlüğüyle bakınca anlıyorum ki her ağaç ayrı bir meyve tabağı gibi bizlere, bir ağaç elma, bir ağaç armut, kayısı, vişne, şeftali, erik, kiraz, mısır, dut, ceviz, üzüm, uzatıyordu.
Sahi o bahçedeki ağaçların hepsi odun değil mi? Kışın sobada yaktığımız bildiğimiz odun. Peki o meyvelerin asiti, şekeri, vitamini, minareli, rengi, kokusu, kabuğu, çekirdeği nasıl böyle mükemmel hazırlanmış? Odun mu yapıyor? Dilimizin tadını bilen birisi yani Allah, o leziz vitaminli tatları koymuş.
Evet kabuğu yani ambalajı önemli. Eğer Allah portakalı da elma gibi yapsaydı ne olurdu biliyor musunuz? Portakalı da elma gibi ısırsak üstümüzü batırırdık. Allah bize merhamet etmiş ki, dilim dilim yaratmış.
Siz kime çiçek verirsiniz? Sevdiğinize değil mi? Renk, renk muhteşem desenli, enfes kokulu çiçekleri Allah bize niçin sunuyor? Yarattığı biz kullarını sevdiğini göstermez mi?
Allah ağzımızın hangi tattan keyif alacağını biliyor ki çorbaya, salataya sıksınlar diye ekşi ve C vitaminli limonu yaratmış. Annemiz yemek yapıyor. Buzdolabına koymamıza rağmen iki gün sonra ekşiyor. Allah limonu öyle bir kabuğa ambalajlamış ki haftalarca taptaze kalabiliyor.
Pazardan meyve alırken parasını verip alıyoruz. Peki meyveleri yaratan Allah karşılığında ne istiyor? Sadece yemeye başlarken Bismillah dememizi istiyor ki o meyveyi yaratan Allah’ın o nimeti bize ikram ettiğini hatırlıyoruz. Bitirince de Elhamdülillah diyerek teşekkür etmiş oluyoruz.
Sabret şükret sevap al
Bazı sağlıklı ve engelli insanlara bakıyorum. Hep bir asık surat, hep sızlanmalar, her şeyi kendine dert etmeler... Ya arkadaşlar, biraz rahat olun, gevşeyin. Dünya fanidir, sıkıntılar geçicidir. Geçmedi mi? ölünce bitecek sabret kardeşim. Sabret, şükret sevap al.
(Devam edecek)
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.