Celal ÇELİK’in hayata dair, ahlaki, dini ve felsefi düşünce ve yorumlarını beğeniyle sunmaya devam ediyorum.
Hayatımızın Futbol oyunu
Elbette hepimiz futbol maçı izlemişizdir. Futbol bir takım oyunudur ve yardımlaşarak yani paslaşarak oynanır biliyorsunuz.
Oyunun amacı, karşı kaleye gol atmaktır. Maçın bitiş düdüğü çaldığı anda, daha çok gol atmış olan takım, oyunu kazanmış olur.
Hayatı bir futbol oyununa benzetebiliriz. Stadyum ve oyun sahası dünyamızdır. Stadyum sahibi, takım başkanı ve hakem adil ve tek olan Allahu Teala'dır.
Oyuncular biz insanlarız. Hergün sahaya yeni oyuncular giriyor ve bazıları dışarı alınıyor. Yani Allah'ın takdiriyle hergün binlerce insan doğuyor ve ölüyor.
Bu oyunda karşımızdaki rakip takım ise nefis ve şeytanlardan kuruludur. Onların amacı, ibadet etmemizi ve yardımlaşmamızı engellemektir.
Sahadaki yardımlaşma sadaka ve zekatlarla oluyor. Tıpkı futbolcunun gol pası vermesi, veya yere düşen takım arkadaşını kaldırması gibi diyebiliriz.
Bizim ibadet etmemiz ve yardımlaşmamız, rakip kaleye gol atmak demektir. Ama futbol oyunundan tek farkı, burada yardımlaşarak ve ibadetlerle gol atmamız birtek bizim kendi şahsımıza yarıyor.
Yani her insanın attığı gol yada yediği gol, kendi hanesine yazılıyor.
Maçın bitiş düdüğü, kıyamettir ve her oyuncunun attığı veya yediği gollerinin ücretinin ödenme zamanıdır. Yani büyük mahkemedir.
Her maçta olduğu gibi dünya sahasında da seyirciler vardır. İki tür seyirci vardır. Birincisi gördüğümüz hayvanlar, ikincisi göremediğimiz meleklerdir.
Ama şu var ki bütün seyirciler, büyük mahkemede attığımız gol veya yediğimiz gollere şahitlik yapacaklar.
Allah bizleri nefsin ve şeytanların tuzaklarından korusun. Allah hepimizi cennetiyle, cemaliyle müşerref etsin.
Mesele sadece cennete girmek değil
Şimdi sokağa çıkıp sorsak, Allah’a iman eden ya da inanmayan bütün insanlar bir gün ölümün kendilerine de geleceğini söylerler, değil mi?
Evet ölüm haktır. Buna rağmen, bizce ölenler hep ötekilerdir ve ölümü çok uzak sanırız. Kendimizce hesap yaparız ; herhalde ölünce biz cennete gideriz, deriz. Oysa evdeki hesabımız bile çarşıya uymazken…
Rabbimiz elbette sonsuz merhamet sahibidir. Anaların şefkati bile onun rahmetinin yanında denizde damladır. Tamam Rabbimiz affetti, cennete girdik, diyelim. Ama cennet hayatı, dünya gibi sonlu değil ki. Ebedi yani sonsuz, katrilyon yıl bile sonsuzun yanında sıfırdır.
Ve cennette çok dereceler vardır. Rabbimiz, cennetteki derecemizi yalnızca bu hayattaki kazandığımız sevaplara göre belirliyor.
Dünyada bile sahip olduğumuz mal, makam, paraya göre bir mevkimiz vardır. Gecekonduda oturan fakirle, sarayda oturan kral aynı konforda hayatlarını sürdürmüyorlar, değil mi?
Hepimiz sahip olduklarımızla mutluyuz ve kanââtediyoruz. Elbette cennette de yüksek dereceleri alamayan insanlar da mutludurlar. Ancak, madem cennetteki derecemiz kısacık şu hayatımızla kazanacağımız sevaplara bağlıdır.
NAMAZ, oruç, malımızla hayırlı işler yaparak ebedi hayatımızdaki derecemizi yükseltmeliyiz. Bir daha mı geleceksin dünyaya… :)
Sanırım bu örneği, açıklamama gerek kalmadı. Evet anladınız, giriş ücreti cennete giriştir. Rabbim bizi affedip cennete alabilir. Ama mesele sadece parka giriş değil, içerdeki nimetlerden faydalanmaktır. O da paramıza göredir. Cennete girdikten sonra da, faydalanacağımız nimetler ise sevabımıza göredir.
Dünyada parası çok olan zengindir, ahirette ise sevabı çok olan…
Asıl mesele çok ibadet edip ebediyen kalacağımız cennetteki derecemizi yükseltmek... Sonsuz hayatımız için çalışmalı değil miyiz? Dünyaya bir kez geliyoruz.
(Devam edecek)
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.