ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

#direnkardeşlik

Erhan Gümüş

03 Temmuz 2013 Çarşamba 13:53
  • A
  • A

Taksim Gezi Parkı olayları ile ilgili neredeyse her şey yazıldı, çizildi. Kimileri sadece çevreci eylemcileri kabahatli bulurken, kimileri de sadece polisleri, artı hükümeti eleştirdi. Aynı şekilde her iki tarafı suçlayan da oldu ve “Ben karışmam. İki taraf da ne yaparsa yapsın!” diyenler de oldu. Hatta “Yesinler birbirlerini!” deyip olaya ‘küresel’ bakanlar bile oldu… Hepsinden öte, bir T.C. vatandaşı olarak olaylara kayıtsız kalmak pek doğru olmasa gerek. İlle de bir yerde kabahat aramak gerekiyorsa, olayların başlangıcına bir bakmak lazım. Ben şahsen bakıyorum ama göremiyorum. Günlerdir olaylar öyle yerlere gitti ki, başını kaybettik; sonunu da buğulu görüyoruz… Dolayısıyla, Kabahat ile Sebahat da kadük kaldı…

Herkes, Taksim Gezi Parkı olaylarının sonucuna bakıyor. Aslında bunun bir son değil aksine başlangıç olduğu, Gorbaçov'un tabiriyle gün gibi glasnost... Zira, ülkenin ayaklarına prangalar geçiren IMF adlı Büyük Kaynana (Meşhur Büyük Birader’in gayri meşru kaynanası) tekmeyi çok sert yedi. Yani, namekan küresel sermayenin borusunun ötmediği bir ülke olacağız. Ayrıca sıfır sorun ve bol kardeşli bir ülke… Ülkenin vatansever insanları artık eskisi gibi değiller. Menderes yönetimini ve Erbakan yönetimini tasfiye eden küresel koalisyona göz yummuyor ve adeta meydan okuyor. Bunu gören babalar da haklı olarak ürktü ve planlar kurmaya başladı. Sakin olamadılar ve telaşla hareket ederken üstlerine başlarına bulaştırdılar. “Acele işe şeytan karışır” derler bizim buralarda. Onların oralarda ne derler bilemem. Hem, onların şeytan ile aralarında bir husumet yok! Zamanında ruhlarını masaya koymuşlar, şeytanla pişpirik oynayıp kaybetmişler. Hani derler ya “ruhumu şeytana sattım” falan… Hepsi yalan! Karizmaları çizilmesin, “baba”lıklarına toz konmasın diye kaybettim diyemiyorlar da sattım mattım ayağına yatıyorlar. Bunların hepsi böyle, bilirim. Saksı değilim ben…

Türkiye’nin Emperyal bir devlet (emperyalist değil emperyal) olmasını istemeyen dışarıdaki ruhsuz baronlar ve içerideki işbirlikçileri var olduğu sürece oyunlar bitmeyecek. Ülkede her şey düzene konsa, demokrasi işleyişi tam gaz devam etse bile, karabasan Ergenekon’un uyuyan hücreleri uyandırılacak ve yeni çatışmalar çıkarılacak. Bazıları bunu görmezden geliyor ama güzel ülkemde akil vatandaşların da sayısı artıyor. Küçük Türkiye isteyen medya uzantıları, Büyük Türkiye isteyen vatandaşa karşı koyamayacak elbette. Mantıken de böyledir; küçük, büyüğün karşısında ezilir. Lakin araya bir avuç çapulcu girince maalesef samimi olanlar da istismar edilebiliyor. Bazıları da sanki istismar edilmeye acayip mütemayil… Eteği mini olan kızlar, daha da mini aklı olan erkekleri kandırıp safına katabiliyor. Ya da, eyleme katılmaları için not korkusu yaşatan öğretmenler de zoraki çapulcu edebiliyor. En karlısı(!) da, bir milletvekilinin samimi bir öğrenciye samimiyetten vazgeçip provokasyona katılması için harçlık vermesidir herhalde… Yani eninde sonunda bir avuç çapulcu, bir zaman sonra bin römork dolusu olabiliyor. Olayları yatıştırmak için traktörü deviremezsin, uçuruma atamazsın ya da faili meçhul bir kazaya kurban veremezsin… O halde geriye tek şey kalıyor; azıcık akil olun be kardeşim!

Şu aralar ihtiyacımız olan şey gözümüzü açmak, sağduyulu olmak ve akıllı davranmaktır. Buradan kalkıp da psikolojik dersler vermeyeceğim elbette. Görünen oyun kılavuz istemez. Bütün bu olanların faturası kime çıkıyor, bunu düşünmek lazım… Bazı vurdumduymaz vatandaşlarımıza göre bu olaylar Türkiye’nin menfaatlerini hiç zedelemeyecek, Zimbabwe’nin kalkınmasına darbe vuracak. İnsan biraz düşünür değil mi? O kadar akil insan var şehir şehir dolaşıyorlar. Hiçbirinin tozu size değmedi mi? Flash TV bile arada ketçap mayonez olsun diye yayınlarına ara verip ülkeye dönüyorlar ama sizde hiç dönüş yok gibi…

Diren Gezi, diren Ankara, diren Adana ve diren Zekeriya Beyaz’dan sonra direnmesi gereken tek bir gerçek kaldı… Diren Kardeşlik… Ne oluyorsa kardeşliğimize oluyor. Dinci dediler, yobaz dediler, başörtüsü dediler, Kürt sorunu dediler, Alevi sorunu dediler, yarın öbür gün Laz sorunu diyecekler; sorunlar bitmeyecek. Ama biz bitirebiliriz. Birilerine rağmen, onlardan daha fazla çalışarak bitirebiliriz. Onlar günün 25 saati çalışsalar da yine bitiririz. (25 saat nereden çıktı demeyin. Varmış! Geçen bir fırının önünden geçerken gördüm. 25 saat açığız yazmış adam.)

Bundan sonra her şeyi bir tarafa bırakıp diren demokrasi, diren barış, diren kardeşlik demeliyiz… İster sanal alemde, isterse gerçek alemde bu şekilde davranmalı, davranmayanları davrandırmalıyız. Nasıl ki polis copla, biber gazıyla zorluyorsa, biz de öyle yapmamalıyız. Nasıl ki eylemci ve alemci birlikler tehditle veya istismarla arkadaş toplayıp eyleme zorluyorsa, biz de öyle yapmamalıyız. Biz demokrasi şövalyeleri gibi olmalıyız. Şövalye kelimesi de özellikle seçilmiştir. Kılıç kalkan savunmalıyız ülkeyi, vatanı, toprağı... Hadi bunları geçtim, en azından şu Zimbabwe’ye gidip bir bakmalı… Bakmalı ki, Flash TV gibi bir kanal orada da var mı? Bu bir soru idi… Gerçekten bakmak lazım. Dışarıya açılmak lazım…

Aç kapıyı Veysel Efendi… Türkiye’nin daha uzuuuun bir yolu var…

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.