George Orwell’in efsane romanı Hayvan Çiftliği, hayattayken okunması gereken ilk yüz kitap arasındadır bence...
Beni en çok etkileyen sahne, romanın son sayfasında yer alan sahneydi…
Yani çiftlik ağasına karşı (statüko, kapitalist sistem, oligarşi) mücadele eden çiftlikteki hayvanların (devrimciler) lideri olan domuz Napolyon (şüphesiz Stalin), belli bir süre sonra gittikçe “insanlaşarak” ve “ağalaşarak” (burjuvazileşerek, kapitalistleşerek), diğer çiftliklerin ağalarıyla iki ayağının üstünde ayağa kalkarak kadeh kaldırır, son sayfada yer alan karikatürde…
“dört ayaklılar iyidir, iki ayaklılar kötüdür…” sözü, Napolyon’un dönüşümünden sonra “dört ayaklılar iyidir, iki ayaklılar daha iyidir…” oluveriyor…
Eser, çok iyi bir sosyalizm eleştirisidir…
Çok samimi olarak söylüyorum: Son bir yıldır hayal âleminde yaşayan, kendilerine 68 kuşağının 2014 versiyonu imajını veren, gezi ruhuyla yatıp kalkan bu neslin, en büyük düşmanı ne oligarşi, ne sermaye ne de iktidar partisidir…
Bu neslin asıl düşmanı, aynaya baktıkları zaman gördükleridir, yani kendileri…
Şunu asla unutmasınlari: “Aslolan inanmaktır… Neye inandığın önemli değil… İnanda istersen oduna inan…”
“Ve pratikte inandığın değerlere göre bir hayat yaşa… En azından yapabildiğin kadarını yap…”
Yani kalb ile iman ettiğin şey, belki bir dünya görüşü, belki bir ideoloji, belki de bir inanç disiplini, günlük hayatında söylemlerinle ifade, eylemlerinle pratik hale gelmiyorsa, bakman gereken yer aynadır…
İnanç, söylem ve eylem birliği olmadan, başarı imkânsızdır… Başarı olsa da devamlılığı yoktur...
Sana tavsiyem şudur:
“Allah Kahretsin bu hükümeti, her tarafı Beton yığını AVM’ler ile doldurdu” deyip, AVM’den dışarı çıkmıyorsan…
Son bir yılda yaşanan toplumsal eylemlerde, boğazın patlarcasına “Faşizm’e karşı omuz omuza” sloganını atıp, sırf dünya görüşüne uymuyor diye arkadaşlarını sosyal medya platformlarından silip selamı sabahı kesiyorsan…
Başbakanın rövanşist, intikamcı duygularından dem vurup, “hesabı sorulacak”, “elbette intikamı alınacak” diye el ovuşturup, uygun zamanı bekliyorsan…
12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat dönemlerini yaşamadan, o günlerde gözaltına alınan ailenden veya yakınlarından birini kaybetmemişsen, “en kötü hukuk nizamı, en iyi askeri darbeden daha iyidir” hakikatinin idrak edememiş isen ve halen Türk Baharı isteyip darbe için dua ediyorsan…
Halkların kardeşliği, demokrasi, fikir özgürlüğü adı altında, terör örgütlerinin ve marjinal grupların mücadelesini hoş görüp, sadece hakkını sandıkta arayıp iktidar partisine oy veren Anadolu insanını “yüzde elli, yandaş, koyun, makarnacı, müstehak” diye yaftalıyorsan…
Atatürkçü, milliyetçi, vatansever geçinip bir kez bile şehid cenazesine gidip ağlamamışsan...
Başbakanın faşizmine, fundemantalizmine ve şiddetine tepki gösterip, ölmüş anasına küfredenleri ve “annesinin mezarını tahrip edin çiğneyin” diyenleri ayakta alkışlayıp tepki göstermiyorsan…
Dünyanın gelmişinden geçmişinden bihaber yaşayıp, evden ekmek almaya gidiyorum diye çıkıp, vergisini, yani maaşını, bin bir zorlukla seni yetiştiren ebeveyninin kesilen vergilerinden verdiğin polise taksime çıkıp taş atmayı marifet sanıyorsan... Çok güzel devrimcilik oynuyorsan...
Hayatının hiçbir döneminde asgari ücretle çalışmamış olduğun halde, aç kalıp çay simite talim ettiğin günler olmamış ise, salça ekmeğe talim etmemiş isen, asgari ücretle geçinenlerin haklarını en iyi sen savunduğunu iddia ediyorsan ve onların sıkıntısını paylaştığını söylüyorsan… “En cix mekanlarda çekilmiş selfie”lerini sosyal medyada paylaşıp, alt sınıf savunuculuğu ve emekçi hakkı savunduğunu iddia ediyorsan...
Bırak kömürlü soba yakıp yakmamayı, bugüne kadar bırak maden işçilerinin çilesini dile getirmeyip, bugün aklına getiriyorsan… Soma’da hayatını kaybeden işçileri “iktidar partisinin yandaşı ve müstehak” olarak görüyorsan… İşçi, emekçi, sömürülen sınıf savunuculuğu yapıp, sömürücü sınıf olarak sadece iktidar makamını görüyorsan, milli gelirin nerdeyse yarısını paylaşan kaymak tabakaya iki laf edemiyorsan… Polisten biber gazı yiyince, Sömüren sınıfın başbuğu Koç’un Divan Oteline sığınmakta bir beis görmüyorsan…
Başbakanı “Esma’ya ağladı, Soma’da ölenlere ağlamadı” diye eleştirip, eğer sende Soma’da ölen işçiler için gözyaşı dökmediysen, Berkin Elvan için tepki gösterip Suriye’de, Mısır’da ve Filsitin’de ve dünyanın diğer köşelerinde kundakta ölen çocuklar için Fransız kalıyorsan…
“Hükümet düşsünde nasıl düşerse düşsün” deyip, iç savaş, dış savaş, darbe, felaket tellallığı yapıyorsan…
Kredi Kartıyla Perşembe Pazarından Gaz Maskesi satın alıp, Taksime çıkıp, polise taş atıp, Bankamatik’lere zarar verip camını kırıyorsan… Bankaları sömüren sınıfın kalesi olarak görüp, Cüzdanındaki kredi kartlarının bir albüm doldurmaya yetecek kadar fazla ise…
Kanı Kanla temizlemeyi, hatayı hatayla düzeltmeyi meşru görüyorsan…
Kusura bakma, ihtimal, olası bir devrimde sonun Domuz Napolyon gibi olacaktır, hiç şüphen olmasın…
Selam ve Dua İle…
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.