ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

28 Şubat süreci ve ötesi -1

fatih şahintürk

11 Temmuz 2013 Perşembe 09:11
  • A
  • A

Ergenekon Balyoz gibi marjinal operasyonların ardında AKP İktidarı mı vardır?

AKP İktidarı, ABD'ye ve kapitalizme karşı bir halk hareketi midir?

28 Şubat'ın ardında sadece Genelkurmay içindeki darbeci cunta mı vardı?

Bu uzun yazının amacı, bu üç soruya cevap aramaktır...

Nasıl mı?

Önce 28 Şubat 1997, yani o ünlü MGK toplantısının yapıldığı tarihten itibaren kişileri, olayları ve fikirleri yenden hatırlayarak başlayalım...

Genel Kurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı'nın karşı durmasına rağmen, ısrarla darbe isteyen ve Refahyol Hükümetinden rahatsız olan isimlerin başında Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya, Genel Kurmay İkinci Başkanı Org. Çevik Bir, MGK Genel Sekreteri İlhan Kılıç, Genel Kurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak ve Kamuoyunun bugün yakından tanıdğı İstanbul 1.Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan vardı. Bu cunta, kurdukları Batı Çalışma Grubu ve Genel Kurmay Başkanlığı Psikolojik Harekat Dairesi Başkanlığı sayesinde tüm fişleme, dezenfarmasyon ve propaganda faaliyetlerini büyük bir rahatlıkla sürdürüyorlardı.

Bu cuntanın asıl endişesi Laiklik değil, rant idi. Çünkü Hazinenin büyük bir kısmını elinde bulunduran ve Genel kurmay'ın ihalelerini elinde tutan cunta bu idi. 28 Şubat 1997 tarihinden yaklaşık bir ay evvel ABD'ye giden Çevik Bir, ABD'den destek aramış ve askeri muhtıra için yeşil ışık yanmıştı. Ancak Genelkurmay başkanı İsmail Hakkı Karadayı ise bu müdahalenin demokratik yollarla elde edilmesini istiyordu. 28 Şubat'ı postmodern'e dönüştüren olay, işte buradan kaynaklanıyordu.

Yine aynı dönemde, kısa bir süre, Türk derin devletinin sivil ayağını temsil MHP ve DYP kadroları yoldan çıkmış ve birbirine düşmüştü ve Genelkurmay tarafından tasfiye edilmişti. Şüphesiz Genelkurmay, böylece Refahyol hükümetini yıkmak için DYP'yi cezalandırıyordu. Ancak DYP, İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ı harcamakta tereddüt etmedi...

Çiller'in aklında, Erbakan'dan sonra Başbakan olma fikri vardı...

Başbakan Erbakan'ın Genel kurmay'ın, TUSİAD'ın ve ABD'nin "tekerine çomak sokan" Havuz sisteminden sonra, medya birden ağız değiştirmiş, üç ay önce öve öve bitiremedikleri ekonomi politikalarını eleştiriyor, Erbakan'ın istifasını istemeye başlıyordu... Genelkurmay ise Aydınlara, STK'lara, yüksek yargı mensuplarına ve medyaya İrtica Brifinglerine başlamıştı... Erbakan'a karşı kamuoyu oluşturmak için herkes elini taşın altına koymuş, çalışıyordu... Yine bu dönemde, medyanın Erbakan'dan daha çok koalisyonun diğer ortağı Tansu Çiller üzerine gitmesi, Çiller'in de "istenmeyen adam" olmasına neden olmuştu... Ünlü Sultanahmet mitinginden sonra köprüler atıldı ve DYP ve Çiller ailesinin üstü çizildi... Zaten kısa süre önce Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in isteğiyle Hüsamettin Cindoruk ve ekibi DYP'den istifa etmiş ve Genel kurmay'ın isteğiyle DTP'yi kurmuştu. DYP'nin yerini alması planlanan DTP'nin genel başkanı, ileride görev süresi dolacak Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel olacaktı... Ancak olaylar, işlerin bu kadar basit olmadığını gösterecekti...

Türkeş'in ölümünden sonra MHP'de ise Genel kurmay'ın desteklediği Ilımlı ve Demokratik Devlet Bahçeli genel başkan olmuştu... TUSİAD ve ABD ise istikrar ve ilerleme için Mesut Yılmaz'ın başında olduğu bir hükumet talep ediyordu. Genelkurmay ise Bahçeli ve Cindoruk isimlerinin de hükümette olmasını istiyordu. Zaten bütün sıkıntılar bu üç grubun, Genelkurmay, TÜSİAD ve ABD'nin rekabetinden kaynaklanıyordu.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Refah Partisini kapatma davası açması, hükümetin hareket alanını daraltıyordu. Genelkurmay zoruyla DYP'den istifa ettirilen milletvekilleri ise hızla Cindoruk'un genel başkanı olduğu DTP'ye katılıyordu...

Ve 18 Haziran 1997... Başbakan Erbakan'ın istifa etmesiyle bu sürecin en büyük virajlarından biri dönülmüş oluyordu... Cumhurbaşkanı Demirel'in, hükümet kurma görevini, seçimden ikinci parti olarak çıkan Çiller'e değil de ANAP lideri Mesut Yılmaz'a vermesi, büyük bir skandalla beraber "Çankaya darbesi" olarak tarihe geçti... Ve sonunda Yılmaz liderliğinde ANASOL-D hükümeti kuruldu. Başbakan Yılmaz, yardımcıları da DSP lideri Ecevit ve kısa süre DYP'den kopanların kurduğu DTP'nin Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk idi. Yeni hükümetin ilk icraatleri ise 28 Şubat kararlarının uygulanmaya konmasının sağlanması ve EMASYA Protokolünü kabul etmesi, hükümetin ardında kimin olduğunun en büyük göstergesiydi...

Böylece, Refahlı kadroların fişlendiği, bankaların içinin boşaltıldığı, genelkurmay içindeki gizli darbeci cuntanın ülkenin asıl lideri olduğu ve kontrolden çıkıp rant peşinde koştukları kaotik bir dönem başlamış oluyordu. Demokratik rejimden çıkmama konusunda ısrarlı ve Genelkurmay Başkanı Karadayı'nın karşı çıktığı ve bu yüzden sadece blöf olarak başlayan ancak iktidarının pasifliğinden, basiretsizliğinden ve vizyon eksikliğinden güç alan bu cunta, ülkenin gizli ve gerçek hakimi oluyordu...

Genelkurmay'ın Başbakan Yılmaz'ın Batı Çalışma Grubunu lağvedin talebine yanaşmaması ve Çevik Bir'in Genelkurmay Başkanı olması için Kara Kuvvetleri Komutanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun görev süresinin uzatılmasına hükümetin yanaşmaması, bu hükümetle Genelkurmay'ın arasının açılmasına neden olacaktı... Nitekim, aynı yıl, Ağustos 97 'de yapılan yaş toplantısından sonra Kıvrıkoğlu Genelkurmay Başkanı yapıldı ve Çevik Bir, kıtaya çıkarıldı... Bu Çevik Bir Paşa'nın Genelkurmay Başkanı olmasının imkansız hale gelmesi anlamına geliyordu... Asker'in kışlaya dönmemesi ve siyasi iktidar üzerinde etkili olması Yılmaz'ı rahatsız ediyordu...

20 Mart 98 tarihinde, Genelkurmay, Başbakan Yılmaz'a muhtıra verdi... TUSİAD'ın desteğine rağmen, Genelkurmay bu hükümeti de istemiyordu....

Aynı dönemde Refah Partisi de kapatılıyordu. Ancak yerine kısa sürede Fazilet Partisi kurulacaktı...

Aynı dönemde terör örgütünün iki numaralı ismi Şemdin Sakık'ın yakalanması, Genelkurmay'a büyük bir fırsat veriyordu. Genelkurmay, olmayan Şemdin Sakık ifadeleri üzerinden tüm muhalefet hareketleri sindirmek için büyük bir andıç operasyonu başlatıyordu.

Yine bu dönemdeki Türkbank yolsuzluğu, Genelkurmay'a büyük bir koz vermişti... CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın verdiği gensoru ile hükümet düşürüldü... Ardından Ecevit liderliğinde DSP-ANAP-DTP Koalisyon Hükümeti kuruldu. Seçimlere kısa bir süre kala, DSP'ye gerekli olan hayat öpücüğü de ABD'den geldi. ABD'lilerin ve CIA'nın devreye girmesiyle Terörist başı Kenya'da yakalanıp Ankara'ya getirildi. Ecevit, uzun bir aradan sonra, yeniden iktidara hazırlanıyordu...

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.