Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından her yıl Ramazan ayı boyunca düzenlenen Beyazıt Kitap Fuarı, Kadir Gecesine kadar devam edecek. Şimdiye kadar uğramayanların, en kısa zamanda uğramasını tavsiye ederim…
Geçen Pazar, imza günü için bende tüm gün boyunca fuardaydım…
Fuar boyunca sadece bir defa hareketlilik oldu…
Cemalnur Sargut Hanım fuara girdiği anda…
Cemalnur Hanım, her zamanki gülümsemesi, olağanüstü kibarlığı ve nazik tavırlarıyla, insanı büyüleyen ses tonuyla standına geçti ve sevenleri için kitaplarını imzalamaya başladı…
Bense, önünde kitap imzalamak için sırada bekleyen çarşaflı, türbanlı, tesettürlü hanımları görünce irkildim…
“Din bunların eline kalmış” demekten de kendimi alamadım…
http://www.yazete.com/genc-kalemler/fatih-sahinturk/cemalnur-sargut-ve-kenan-rifainin-orumcek-aglari/4111/
Daha önce yine bu köşede yayınlanan Cemalnur Sargut ve şeyhi Kenan Rıfai hakkında yazdığım bir hakikati yeniden tekrarlamak istiyorum:
Maalesef Sufi İslam anlayışı, fikirleri ve bazı tarikatlar, ülkemizde, dini inancı pekiştirmek, imanı derinleştirmek için değil, adeta sömürülmek, uyutmak ve kitap satmak için, sosyolojik manevi morfin olarak kullanılıyor…
Cemalnur Sargut, İskender Ali Mihr, Adnan Oktar gibi islamın özüyle hiçbir alakası olmayan, sırf nefslerine uygun olarak yorumladıkları İslam anlayışıyla insanlar, islamın sadece bir yönüyle kanalize ediliyor… Bu şekilde yarı alaturka yarı alafranga bir İslam anlayışıyla toplum İslam noktasında her zaman kabukta kalıyor, özüne inemiyor ve en kötüsü de sorgulayamıyor…
Çünkü bu akımlar liderlerini, adeta yarı uhrevi bir varlık olarak insanlara tanıtıyor… Onun hata yapmayacağına inanan insanlarda maalesef bu şekilde gizli şirk ile günaha girmiş oluyor… Kaş yaparken göz çıkartılıyor…
Mesela Kur’an-ı Kerim ortada apaçık yüzyıllardır dururken, Nur Suresi 31. Ayet tesettür hakkında gayet açık bir şekilde nazil olmuş iken Cemalnur Sargut’un bağlı bulunduğu Rıfailik Tarikatı mensuplarının hiçbirinin tesettürlü olmadığını, başlarının açık olduğunu kimse sorgulamıyor…
Cemalnur Sargut hanımında aynı durumda olduğunu hatırlatmak istiyorum…
Cemalnur Sargut Hanım’ın tesettür hakkındaki yorumu:
“Tesettür hakkındaki düşüncelerim: Maddi, manevi ve ahlaki tesettürü uygulayan veya uygulamayan herkese hürmetim olduğunu söylemek istiyorum. Kuran’da yorumu o devrin din âlimlerine bırakılmış ayetlerle, üzerinde yorum yapılamayacak kat’ i emirler vardır. Demek ki devrin an’ane, gelenek ve yapısı insanların tesettür anlayışı üzerine değişiklikler yapabilir. Ama insanlar kendilerini nasıl rahat ve huzurlu hissediyorlarsa öyle giyinmeliler ve her şeye rağmen ahlaki değerlerini kaybetmemeliler. Ama en büyük tesettür kötü huyları örtmektir. Allah onu herkese nasip etsin.
http://www.cemalnur.org/
Diyor ki Cemalnur Hanım: “O devrin âlimleri adet ve geleneklerine göre öyle yorumlamışlar, öyle yapmışlar. Bugün değişiklikler yapılabilir. İnsanlar ahlaki değerlerini kaybetmediği sürece istediği gibi giyinebilir… ”
Peki, ahlak kavramının ölçüsü ne? Standart ve ideal ahlak nerde başlıyor, nerede bitiyor?
Dizinin hemen altında etek giyen bir genç kız ahlaklı mıdır? Veya dizinin biraz üstünde etek giyen genç kız ahlaksız mıdır?
Veya Ahlak normlarını belirleyen cemiyet hayatının bugün ahlaki bir kriteri yarın reddetmesi durumunda, bugünün esaslarını mı kriter almalıyız, yoksa “devir değişti, dün ahlaki sayılan şey artık bugün ahlaki sayılmıyor” deyip yeni ahlaksız durumu ahlaki norm olarak benimseyecek miyiz?
Cemalnur Hanım’a bir soru daha: Yarın bir gün bikini günlük kıyafet olsa, kısa şortla gezen bir kız çocuğu bikini esas alındığında ahlaklı ve tesettürlü mü sayılacak? Öyle ya, o zamanın alimleri Kur’an-ı Kerim’i öyle yorumlamış olabilir…
Kısaca atış serbest… Herkes kafasına göre din yorumlayabilir ama dini hayat yaşayamaz… Sistem bu…
Geçelim…
Cemalnur Hanım’ın mürşidi Kenan Rıfai ve Rıfailik Hakkında birkaç hususu yenilemek gerekiyor…
Hem eleştirilere cevap vermek hem de insanları din ile nereye davet ettiklerini göstermek açısından…
Mesela Selanik doğumlu Kenan Rıfai’nin Filibe Alliance Israelit Universalle mezunu ve Mekteb-i Sultani, yani Galatasaray Lisesi mezunu olduğu neden sorgulanmaz? (Kenan Rifai, Sohbetler, C.1., İstanbul: Hülbe, 1991, s .217-218.)
Bir ehli tarikat liderin anti-siyonist Musevi misyoner okulunda ne işi var?
Veya kendi ölümünden sonra karısı (ayrıca Damadının kız kardeşi Semiha Cemal Hanım) nasıl postnişin oluyor?
Şeyhliğin kadından kadına (Semiha Cemal Hanım’ın 1936 yılındaki ölümünden sonra Samiha Ayverdi postnişin oldu) geçtiği bir tarikat nasıl oluyor? Üstelik kadınların hepsi tesettürsüz…
Kenan Rıfai anadili gibi İbranice, Fransızca ve Rumca biliyor…
Takım elbiseyle, top sakalla, fularla dolaşıyordu… Klasik bir tarikat lideri imajına uygun olmayan bir imaj… Fransız ekolünden yani… Ne de olsa Galatasaray mezunu…
Ek not: Kenan Rıfai Cumhuriyet devrimleri sırasında Fatih’teki Ümmü Kenan (Altay) dergahı kapandıktan sonra sohbetleri ev sohbetleri şeklinde sürdürdü… Sanmayın takiyye yapıyordu… Kemalizmi ve laikliği benimsemişti… Dolayısıyla devrimleri tüm kalbiyle benimsemişti…
Nasıl benimsemesin…
1930-1932 yıllarında Milli Eğitim Bakanı olan Esat Sagay, müritlerindendi…
Üstelik akrabaydı: Esat Sagay Ekrem Hakkı ve Samiha Ayverdi kardeşlerin halası Halide Hanım’ın kızı Meliha Ayverdi hanım’ın da eşiydi. Samiha Ayverdi’nin dayısı Cemal Bey’in kızı Semiha Cemal Kenan Rıfai’nin eşiydi.
Semiha Cemal Hanım’ın ağabeyi doktor Ziya Cemal Bey de Kenan Rıfai’nin damadıydı…
47 yıl Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ve İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü ve Fevziye Mektepleri Yönetim Kurulu Başkanlığı yapan İsmet Binark da Kenan Rıfai’nin müdavimlerindendi.
(Feyziye Mektepleri ve Şişli Terakki Lisesi, başka bir yazı konusudur, dolayısyla girmiyorum…)
İsmet Binark’ın, 27 Mayıs 1960 ihtilali sonrası kurucu meclis üyesi, 1962-1963 yılları arasında İTÜ Rektörü, Feyziye Mektepleri Vakfı yönetim kurulu başkanı profesör kardeşi Hikmet Binark’ın eşi Nermidil Erner Binark da, Şakir Paşa’nın torunu, Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaç’ın yeğeniydi.
Kenan Rıfai’nin müridi Nezihe Araz’ın babası Rıfat Araz, Tek parti döneminin CHP Ankara (1927-1943) milletvekiliydi. Tabi ki akrabalık vardı: Nezihe Araz’ın kız kardeşi Vecihe Araz Büyükaksoy, Kenan Rıfai’nin torunu -Doktor Ziya Cemal Bey’in oğlu- Cemil Büyükaksoy’un eşiydi.
2009 yılından beri Türkiye’nin Vatikan Büyükelçisi olan Kenan Gürsoy’un da, Kenan Rıfai’nin torunu olduğunu hatırlatalım. Kenan Gürsoy’un amcası Mehmet Rıfat Gürsoy da CHP 1943-1950 Niğde milletvekiliydi…
http://www.milliyet.com.tr/Guncel/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&KategoriID=24&ArticleID=1122153&Date=28.07.2009&b=Gercek\%20bir\%20dindar\%20her\%20seyi\%20sorgular&ver=62
Judaik oligarşiyi hep solda aramak yanıltıcı olur. Biraz da sağa bakalım…
Eski Başbakanlardan Mesut Yılmaz’ın kuzeni Erol Akçal, Samiha Ayverdi’nin torunu Gülşah Uluant ile evliydi… Erol Akçal da AP’den milletvekili ve bakandı… Erol Akçal’ın babası İzzet Akçal da 1950-1960 DP Rize milletvekiliydi.
Mesut Yılmaz’ın eşi Berna Müren Yılmaz da Şişli Terakki Lisesi mezunudur…
Ve başka hiçbir yerde bulamayacağınız son bir ek bilgiyle yazımı bitiriyorum…
Kenan Rıfai’nin ilk eşi Güzide Hanım’ın dayısı Ali Rana Tarhan, 1927-1946 CHP Samsun milletvekiliydi. Ali Rana Tarhan’ın kızı Ferhan Nezahat Tarhan, Prof. Dr. Bedii Feyzioğlu ile evliydi. Bedii Feyzioğlu, Kazım Karabekir’in damadı Feyzi Necmeddin Feyzioğlu’nun kardeşiydi…
Kazım Karabekir, 1939-1946 CHP milletvekiliydi…
Bu yazıyı kafa karıştırmak amacıyla değil, biraz kafa açmak amacıyla yazdım… Ola ki, düşünürsünüz…
Selam ve Dua ile…
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.
Aliye Hanım, uyarı ve düzeltmeniz için teşekkürler, yoğun iş temposu ve zihin yorgunluğuna verin lütfen...
Yanlı ve de yanlış yorumlarınız ile İslam dinini, o güzelim dini sadece şekle indiren asıl sizler insanlara morfin veriyorsunuz... Edep yahu...
Tarık değil Sinan.Gülşah annesinin ismi. karısını İsmi Zeynep. Ergun Göze'nin kızı.