Bundan tam 90 yıl önce 24 Temmuz 1923 günü İsviçre'nin Lozan kentinde Lozan Antlaşmasını imzaladık. Söz konusu antlaşmaya göre, batılı İtilaf Devletleri, bizi resmen tanıyor ve savaşı bitiriyordu. Böylece Gazi Paşa liderliğinde başlatılan Milli Mücadele hareketi, Ulusal ve Uluslararası alanda resmiyet kazandığı gibi Ankara'da başlayan Milli Mücadele Hareketinin liderleri ve Millet Meclisi, bu toprakların tek ve resmi muhatabı olarak kabul ediliyordu. Aynı Zamanda 622 yıllık Osmanlı İmparatorluğunun da çöküşü, tarihten silinişi anlamına geliyordu.
Yeni yönetimin alkışlarla İsmet Paşa'yı karşılayarak kabul ettiği Lozan Antlaşması zafer mi yoksa hezimet mi idi?
Pek bilinmez, peşin söyleyeyim: Lozan Antlaşması sırasında Misak-ı Milli terkedilmiştir. Musul ve Kerkük İngilizlere, Batum Rusya'ya ve Ege Adaları Yunanistana'a bırakılmıştır.
Lozan Antlaşmasına en çok karşı çıkan Rauf Orbay idi... Nasıl çıkmasın, Lozan daveti sırasında başvekil'di, son anda Lozan'a Dışişleri bakanlarının katılması kararı gelince, Gazi Paşa müdahele ediyor, Bekir Sami Bey istifa ettiriliyor ve İsmet Paşa zorla Dışişleri Bakanı yapılıyor ve Lozan'a gönderiliyor... Çünkü Rauf Orbay'ın gelenekçi ve Hilafetçi olduğu biliniyor, asla taviz vermezdi...
Diğer karşı çıkan Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele Paşa'lar idi... Dikkat edilirse bu kadro TCF'yi kuran kadroydu ve 1926 İzmir Suikastı davasına ilişkilendirilip siyasi arenadan tasfiye edildiler... Ergenekon Operasyonları bugün başladı sananlar, dönüp tarihe baksınlar bir zahmet...
Lozan Konferansı görüşmeleri sırasında başka sıkıntılarımız da vardı:
Lozan Konferansı görüşmeleri sırasında, yetersiz iletişim imkânları nedeniyle, Ankara’dan Lozan’daki heyetimize yollanan bilgi ve talimatlar şifrelenmiş telgraflar halinde olup, önce Köstence telgraf merkezine gitmekte, oradan da Lozan’a iletilmekteydi. O dönem İngiliz gizli servisi bize ait şifreleri çözmüş, Köstence’ye ulaşan telgrafların tamamına yakınını açarak görüşmeleri öğrenmiştir. Bu sayede İngilizler toplantı başlamadan, Türk delegesinin o gün neler söyleyeceğini, hangi politikayı izleyeceklerini öğrenip, ona göre kendi stratejilerini geliştirmiştir. (MİT’in Gizli Tarihi, Tuncay Özkan, s.159)
Lozan Antlaşmasında imzası bulunan 3 kişi: Hariciye, yani Dışişleri Bakanı İsmet İnönü, Sağlık Bakanı Rıza Nur, İktisat Vekili Hasan Saka... İlk başta İsmet Paşa Hasan Saka'nın Lozan'a gelmesine karşı çıkmış, "bırakın şu eşşeği" demiş, ama sonra Gazi Paşa ikna etmiş ve Lozan'a gönderilmiş... Aynı İsmet Paşa, Cumhurbaşkanı olunca aynı "eşşeği" Başvekil yapacaktır yıllar sonra...
Rıza Nur, çok ilginç bir karakter... "Silsile: Sevi'nin Gizli Kurmayları" adlı çalışmadan alıntı:
Alliance Israelite Universelle mezunu Dr Rıza Nur (1879-1942), Türkçü fikirleriyle ve İttihatçılar’a olan muhalefetiyle tanındı. Babıali Baskınından sonra ülkeyi terk etti daha sonra döndü. Yeni meclis’te Sinop Mebusu oldu. Lozan Antlaşmasında imzası bulunan 3 isimden biriydi. 1926 yılında İzmir Suikastından sonra Gazi Paşa ile arası açıldı ve Paris’e yerleşti. Daha sonra Mısır’a yerleşen Rıza Nur, Gazi Paşa’nın ölümünün ardından 1938 yılında Türkiye’ye dönerek İstanbul’a yerleşti. 1942 yılında İstabul’da vefat etti. Çok tartışmalı anılarını 1935 yılında British Museum’a 1960 yılından önce yayınlamamak şartıyla bırakmıştır. 1968 yılında Kadir Mısıroğlu ve Altındağ yayıncılık tarafından yayınlanan bu anılar, akabinde yasaklanmış ve toplatılmıştır. Kitap daha sonra serbest bırakılmıştır.
Belki ilk, bilmiyorum, Rıza Nur'un deşifresi önemlidir. Rıza Nur, Türkçü fikirleriyle tanındı. Önce İttihadçılarla ters düştü Hürriyet İtilafçı oldu... Daha sonra Gazi Paşa ile arası açıldı, memleketi terketti. Ateist-Türkçülerin lideri Nihal Atsız'ın manevi babasıdır. Aynı kaynaktan Rıza Nur'un endogomik bağları:
a) Rıza Nur'un kayınvalidesi Kevser Hanım'ın kuzeni Rüştü Okçu, Avni Okçu'nun babasıydı.
b) Avni Okçu'nun eşi Sara Hanım, Nazım Hikmet'in teyzesidir.
c) Sara Hanım'ım ilk eşi Şevket Mocan, DP'li milletvekili iş adamıdır. Şevket Mocan'ın ilk eşi Nihal Hanım, Ahmet Refik Uluçay'ın kızıdır. Ahmet Refik Uluçay, CHP Niğde Milletvekilidir. Uluçay'ın diğer damadı Necmeddin Sadak... Malum Necmeddin Sadak Akşam Gzetesinin sahibi ve kurucusu ve II.Dünya Savaşı boyunca Nazi Almanya Yanlısı...
d) Şevket Mocan'ın kızı Ayşe Mocan, Dündar Baştımar'ın eşidir. Dündar Baştımar ve kardeşi Yıldız Baştımar ve kardeşi Yıldız Baştımar'ın eşi Nihat Sargın TİP'lidir.
e) TİP'in lideri Mehmet Ali Aybar da Nazım Hikmet ile akrabadır: Aybar'ın anneannesi ile Nazım anneannesi kardeş...
Not: Nihal atsız, Alpaslan Türkeş'in CKMP lideri olup, 1969 kongresinde partinin adını MHP olarak değiştirince manevi evlat Nihal Atsız ve ekibi partiden ayrılmıştı....
Ne güzel, mutlu azınlık, Türkçü, Liberal, kapitalist, sosyalist, işçi partili, kemalist olabiliyor...
Rıza Nur'un kayınpederi, yani Kevser Hanım'ın eşi Şükrü Paşa'nın kardeşi de Süreyya İlmen Paşa... Meşhur Süreyya Paşa sinemasının ve Plajının sahibi...
Süreyya Paşa'nın da ilişkileri çok uzun, ama sadece "kafanız karşması" için birazını yazıyorum: Süreyya Paşa'nın oğlu Atıf İlmen, Ömer Fevzi Mardin'in kız kardeşi Fatma Aliye Mardin'in ile evleniyor. Ömer Fevzi Mardin, Küçük Hüseyin Efendi'nin halifesi ve müridi... Küçük Hüseyin Efendi'nin en meşhur talebesi de Mareşal Fevzi Çakmak... Zaten mezarı da yanıbaşındadır...
Fevzi Paşa, Millet Partisini kuruyor, ama daha sonra vefat ediyor... MP, Cumhuriyetçi Köylü Partisiyle birleşip CKMP, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi adını alıyor... CKMP'de 1969 yılında, bir kongreyle adını MHP olarak değiştiriyor... Tabi ki Genel Başkanı Alpaslan Türkeş... Zaten Alpaslan Türkeş'te ehli tarikat... Arusi Tarikatından Mustafa Aziz Çınar'a bağlı... Mustafa Aziz Çınar, Ömer Fevzi Mardin'in halifesi... Yani aynı ekolden...
Ömer Fevzi Mardin ve Fevzi Çakmak gibi Küçük Hüseyin Efendi'nin diğer bir müridi de Münir Ertegün... Kim mi?
Uzun Süre Washington Büyükelçiliği de yapan Özbekler Tekkesinden Münir Ertegün, Lozan'a katılan delegelerden ve Hukuk Danışmanı idi:
(…)Yine işlere başladık. Bu esnada Polonyalılar bir heyet göndermişler, bizimle muahede yapmak istiyorlar. A'la... Karşımızdaki hasımlara karşı bundan iyi bir şey olmaz. “Peki!” dedik, Münir ile Tahir'i müzakereye memur ettik. Bu işle ben ve İsmet hiç meşgul olmadık. Sade direktif verdik. Bazı müşkülleri bize danıştılar. Söyleyeyim ki, bu muahede, bu iki adamın eseridir. Biz bedavadan imza koyduk. Hele Hasan! Büsbütün bedavadan. Lozan Muahedesinde de bu adamın (Hasan Saka'nın) imzası pek haksızdır. Hiçbir hizmeti geçmemiştir. Bilakis muahedeye fenalığı vardır. Münir'in (Ertegün), Hikmet'in, diğer bütün müşavirlerin, hatta kâtip ve şifrecilerin ondan ziyade hakkı vardır. (Hayat ve Hatıratım, Rıza Nur, Cilt: 3, S. 1210, 1211)
Münir Ertegün'ün Hukuk Danışmanı olduğu Lozan Delegasyonunun bir de en büyük danışmanı vardı: Hayim Nahum...
İsmet Paşa'nın Harbiye'den Fransızca Öğretmeni ve Türkiye Musevi Cemaati Hahambaşısı (1908-1920)'dır:
Bir müddettir İstanbul eski hahambaşı Nahum bizim otelde görülmeğe başladı. Baktım bir gün İsmet’le görüşüyor. Ne yapmış, kimi vasıta yapmış bilmem. İsmet‘e yanaşmış. Yaman Yahudi!... Artık İsmet‘ten ayrılmıyor. Yemek zamanını biliyor ya, asansörün yanında bekliyor. Derhal İsmet’in koltuğuna giriyor, belinden yakalıyor. O da onun. İsmet‘i lüzumu yokken holde dolaştırıyor. Sonra yemek salonunda, İsmet‘le şakalaşıyor, gülüyor. Anlaşılıyor ki, herkese: “İsmet benim samimi, teklifsiz arkadaşımdır.” diye göstermek istiyor ve gösteriyor. Nihayet bütün Yahudi sırnaşıklığı ile yanaştı. İsmet’in yakasını bırakmıyor. Şimdi odasından da çıkmıyor. İsmet bunu müşavir tayin etti. Yevmiye vermeye de başlamış. Bana da söylemiyor. Heyet-i murahhasa çiftliktir, kullanıyor. Ne diye kandırdı da bilmem, bu sadedil (saf) İsmet, Yahudi’nin dolabına girdi. Derken hahambaşını soframıza da aldı. Bu vakte kadar sesimi çıkarmamıştım. (Hayat ve Hatıratım, Rıza Nur, C:3, s.1049)
Hayim Nahum (1872-1960)’da yeni rejime kendi yararlarına çok iyi bir gözle bakıyor, yasak kararların kadırılması için Jön Türkleri sıkıştırmaya başlıyordu. Hayim Nahum, Jön Türklerle ilişkisi olan biriydi. Bu ilişkiler Paris’te başlamış, giderek artmış ve Jön Türkler ihtilali yapınca onu İstanbul’a çağırarak Türkiye Yahudileri’nin Başhahamlılığına getirmişlerdi. Siyonistlerin iyice yörüngesine giren Hayim Nahum, Siyonist Örgütü ile Jön Türkler arasında arabuluculuk görevi yapıyordu. M. Landou’ya göre, Jön Türklere en etkili üç Siyonist isim, Hayim Nahum, Emanuel Carasso ve Moiz Kohen’di. (Paraizm, Ersal Yavi, s.192),
İsmet Paşa, anlaşıldığına göre, Lozan’da İngilizlerle bir çeşit gizli arabuluculuk rolü oynayan İstanbul Yahudi Hahambaşı Haim Nahum Efendi’nin telkinleriyle, hilafetin artık ne şekilde olursa olsun Türkiye’de devamına müsaade edilmeyip derhal kaldırılması fikrini tamamıyla benimsemiş bulunuyordu. (Hatıraları ve Söyleyemedikleriyle Rauf Orbay, Feridun Kandemir, s.96)
Son Not: Hayim Nahum'un oğlu Bernard Nahum, II.Dünya Savaşından itibaren Vehbi Koç'un arkasındaki gizli isimlerden biriydi. Koç'un yurtdışı ilişkilerinde hep Bernard Hahum vardı.. Zaten BEKO (BErnard- KOç) adlı şirketi de ortak kurmuşlardı. Seferad Yahudilerinin 1992 yılında kurdukları 500.Yıl Vakfı Derneğinin kurucularından biri de Bernard Nahum idi. Üçüncü Kuşak Jan Nahum da uzun süre Koç'a ait TOFAŞ AŞ.'nin Genel Müdürlüğü'nü yapmıştı....
Bir de Lozan Antlaşmasından sonra kabul edilen 150'likler listesi ve Türk Yunan Nüfüs Mübadelesiyle gelenler var, ayrı bir yazı konusudur...
Lozan'ın Zafer mi Hezimet mi olduğuna bir de bu açıdan bakın derim…
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.