Bugün İsrail terör Devletinin Filistin Soykırımının 15. Günü…
Ölen İsrael’li asker sayısı 50’yi aştı… İsrail tarafı yalanlasa da 1 İsrael askeri esir alındı.
Bu esir alınan İsrael askeri, Gazze Şeridi ve Batı Şeria’da sevinçle karşılandı. Çünkü o esir İsrael askeri, muhtemelen, yüzlerce Filistin’li mahkûmun özgür kalmasına vesile olacak…
Her zaman olduğu gibi dünya bu katliama sessiz kalırken, birkaç STK dışında TÜRKİYE’den de pek ses çıkmadı.
Kendi ülkelerindeki İsrael Büyükelçiliklerini kapatan Şili ve Venezuela’yı tebrik etmek istiyorum…
Başta S.Arabistan, Mısır, İran ve diğer Müslüman ülkeleri de kınıyorum…
Bu sefer bizi üzen diğer bir meselede bir partinin arka bahçesi ve gençlik örgütü olan bir STK’nın, olayın özünden koparak adeta “amaç üzüm yemek değil bağcıyı dövmek” ve “öküz altında buzağı aramak” kabilinden bir yaklaşımla, İsrael zulmüne karşı gerçekleşen gösterilerde kendi ideoloji, parti ve liderlerinin pazarlamasını ve reklamını yapması, aynı kesimin sosyal medyada yine İsrael zulmüne odaklanmak yerine CHP ideolojisinin peşine düşerek “iktidar partisine nasıl saldırırım, hükümeti nasıl eleştirebilirim” derdine düşmesi…
İslamcı geçinen bu grup, bu hareketleri artık son zamanlarda sık sık yapmaya başladı, uyarıyorum… Kendilerine çeki düzen versinler…
Bu kesimin genel kültür ve tarih şuuru seviyesinin çok altlarda olduğunu da söylemem gerekiyor…
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak cinayettir. Siyonizmin “s”sinden haberi olmadan “Kahrolsun İsrael” diye sağda solda slogan atanları maalesef bu kategoriye sokmak zorundayım…
Bir de Turco-Judaizm dediğimiz bir olay var… Henüz bunu deşifre edebilmiş değiliz… O yüzden bu yazıyı kaleme almaya karar verdim…
Hepimizin bildiği gibi, 1951 yılında DP ve Adnan Menderes döneminde NATO Pakt’ına katıldık…
ABD’nin müttefiği olmamızın yanı sıra Sovyet Rusya’yı ve ideolojisi Sosyalizm’i kendimize birinci dereceden düşman ve tehdit olarak kabul ve tasdik…
Ardından, NATO Paktına katılmış ülkelerde askeri anlamda Komünist faaliyetleri, organizasyonları baltalamak, sabote etmek ve provake etmek amacıyla TSK bünyesinde Seferberlik Tetkik Kurulu kuruldu. Kontrgerilla dediğimiz bu kurum daha sonra Özel Harp Dairesi adını aldı ve darbeler döneminde bir hayli operasyon ve olayla gündeme geldi…
Bilinmeyen ve yazıya konu olan durum, bundan sonra başlıyor…
NATO Bünyesinde askeri planda kurulan Seferberlik Tetkik Kurulunun bir de sivil ayağı vardı…
Sivil Kontrgerilla veya Sosyo-Kültürel NATO diyebileceğimiz bu yapılanmada önemli kişiler, kuruluşlar ve fikirler vardı…
Maalesef, Kamuoyu bu kişileri, organizasyonları ve fikirleri henüz deşifre edebilmiş, tanıyabilmiş değildir…
Ve tabi ki bu kişilerin bilinmeyen endogomik, yani akrabalık bağlarını da…
Yazıyı çok dağıtmadan ve uzatmadan Sivil Kontrgerilla’yı yazıyorum… Önce birkaç organizasyonu yazalım…
Bu organizasyonların başında isminden de anlaşılacağı gibi Komünizmle Mücadele Dernekleri geliyordu… 1958 yılında kurulan Erzurum Komünizmle Mücadele Derneğinin kurucularından biri de Paralel yapının bugün ABD’de yaşayan lideriydi.
Diğer bir kuruluş, 1 Aralık 1951 tarihinde kurulan Avrupa ve Dünya Federasyonu Fikrini Yayma Cemiyeti idi. Kurucuları arasında Refik Koraltan, Fuad Köprülü, Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu, Sıtkı Yırcalı, Şükrü Baban, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Necmeddin Sadak, Burhan Felek, Fahrettin Kerim Gökay, Sıddık Sami Onar, Ali Fuat Başgil, Nadir Nadi Abalıoğlu, Adnan Adıvar, Nihat Reşat Belger gibi isimler vardı.
Yukarıda adı geçenlerin bilinmeyen ilişkileri ve endogomik bağlarını yani akrabalık ilişkilerini Silsile: Sevi’nin Gizli Kurmayları adını verdiğimiz çalışmada yazdım… Daha fazla bilgi almak isteyen oradan bakabilir.
Diğer birkaç organizasyonu da şimdilik adı bende saklı kalsın zamanı gelince yazmak üzere sonraya bırakıyorum…
Sivil Kontrgerilla’nın fikir ayağında Kapitalizm-Liberalizm-Siyonizm esaslı Tek Dünya Fikri ve bu bağlamda Semavi kökenli üç dinin birleştirilmesi gibi fikirler vardı.
Zaten Sivil Nato’nun faaliyetleri ve organizasyonları, MRA bünyesinde faaliyet gösteriyordu. MRA, aslında 1929 yılında kurulmuştu ancak II. Dünya Savaşında aktif hale getirildi. MRA’nın ilk amacı üç hristiyan mezhebinin (Katolik-Ortodoks-Protestan) birleştirilmesiydi. Ancak bunu başaramayınca II. Dünya Savaşı sonrasında Semavi kökenli üç dinin (İslamiyet-Hristiyanlık ve Musevilik) birleştirilmesi faaliyetlerine başlamıştı.
Daha sonra bu çerçeveye Uzakdoğu Dinleri adı altında MOON Tarikatı da eklendi…
MOON’un Türkiye Sorumlusu CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek idi. Kasım Gülek’in cenaze namazını Paralel yapının lideri kıldırmıştı. Kasım Gülek’in ölümünden sonra yerine Hayri Erdoğan Alkin geçmişti. TESEV danışmanlarından Hayri Erdoğan Alkin, Bülent Ecevit’i, arkadan hançerleyen Hüsamettin Özkan’ın dünürüydü. Malum, Bülent Ecevit te aynı dönemde, Paralel Yapının liderinin ahrette ilk şefaat edeceği kişiydi…
“Tek dünya devleti” ve “tek din” fikrini, yıllar önce Gazi Paşa da dile getirmişti:
Baylar, bütün insanlığın görgü, bilgi ve düşünüşte yükselip olgunlaşması, Hristiyanlıktan, Müslümanlıktan, Budizm’den vazgeçerek yalınlaştırılmış ve herkes için anlaşılacak bir duruma getirilmiş arı ve lekesiz, evrensel bir dinin kurulması ve insanların, şimdiye dek, kavgalar, pislikler, kaba istek ve eğilimler arasında bir bataklıkta yaşadıklarını kabul ederek, bütün gövdeleri ve usları ağulayan kötülük etkilerini ortadan kaldırmaya karar vermesi gibi koşulların gerçekleşmesini gerektiren “Birleşik Dünya Devleti” kurma düşününün tatlı olduğunu yadsıyacak değiliz. (Nutuk, Mustafa Kemal Atatürk, s. 350)
Sivil NATO’nun Sosyo-Kültürel Faaliyetleri MRA çatısı altında yapılıyordu. MRA’nın Türkiye sorumlusu İstanbul Valisi Fahreddin Kerim Gökay idi.
MRA’nın “din” ayağında Nakşi-Halidi-Arusi Ömer Fevzi Mardin vardı. Ömer Fevzi Mardin’in selefi, yani hocası da Küçük Hüseyin Efendi idi.
MRA'nın deşifresi ikinci yazıyla devam edecek...
Selam ve Dua ile...
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.