AŞIRI İDEALİZE EDİLMİŞ BENLİKLER
İnsan kendisini ya kendi üzerinden ya da diğeri üzerinden aşırı idealize ederek var olmaya çalışır.Bunun yansıması , hayatın içerisinde kendini aşırı ön plana çıkartarak ya da kendini hiçe sayıp diğerini ön plana çıkararak oluşur.Kendini aşırı idealize edip ön plana çıkartanlar ego ları yüksek olup ,olaylara sadece kendileri açısından bakabilen , empati yeteneği düşük ve diğer doğruları kabul etmeyen tiplerdir.Bunlar toplumda genellikle güçlü rollere sahiptirler ve çoğunlukla diğerleri tarafından ahlaken,ya da akademik/iş açısından gıpta edilen kişilerdir.Ancak iç görüleri çok düşük olup, kendilerini objektif değerlendirme yetileri çok zayıftır.İç görü düşüklüğü kendisini diğeri üzerinden tanımlayan ,diğerini aşırı idealize eden tiplerde de aynıdır.İnsan zaten yapısı itibariyle kendisine bütün ve objektif olarak bakmakta çok zorlanır.Bu yüzden yansıttıklarımızla kendimizi anlamlandırırız.Fakat eğer etrafımızda bizi bize yansıtacak samimi, iyi niyetli ve tecrübeli kişiler yoksa eksik kalırız.Zamanımız insanın en büyük sorunu bu! Kendini tam zannetmek ve ‘yeterli’ görmek.Her şeyin en doğrusunu bildiğini zannetmek.Kendi içerisinde birbiriyle örtüşen fikirleri doğrultusunda haklılık gerekçeleri inşa ederek diğer gerçeklikleri reddetmek ya da yok saymak.Aile içi çatışmalarının temelinde olan sorunlarda da genellikle bu durum göze çarpar.Kendi dünyasının tanrısı ya da tanrıçası olan insanlar.Elbette aynı zeminde olduklarında çatışma yaşamak durumundadırlar.
İnsan hep ebedi olma,kalıcı ve farklı olma arayışındadır.Örneğin bir düğünde ya da işyerinde kadınlar en şık kıyafetleriyle diğerlerinden farklı ve biricik olmaya çalışırken aslında diğerleriyle aynı kaygı içerisinde hareket ettiklerinin ve aslında aynı olduklarının farkında değildirler.Bu durum akademik dünya içerisinde de böyledir.Farklı düşünmek,ayrıcalıklı olmak,üstün başarı sergilemek aslında aynı doğrultuda olan kaygılardır.Peki bu kötü bir şey mi?Elbette değil ancak dengeli olunduğunda.Kendinizi içerisinde bulunduğunuz koşulların beklentilerine göre hareket ettiğinizde kendiniz olmaktan çıkar kendinizi tanıyamazsınız.Bu demek değil ki beklentileri hiçe sayalım.Ancak dediğim gibi bir denge kurmalıyız.Önce kendi varlığımızı kim olduğumuzu tanımaya çalışmalı daha sonra ‘olması gereken beni’ inşa etmeye çalışmalıyız.Aksi takdirde kendimize yabancılaşır ve hayatta sağlıklı bir bütünlük sergileyemeyiz.İnsan kendisinin hangi amaç için yaratıldığını,yeteneklerini ve zafiyetlerini iyi bilmelidir.Kendini bildikçe zaten sınırlarını keşfetmeye başlayacak bu da onun kendisini tanımlamasında iyi bir adım olacaktır.
Diğerlerini aşırı idealize etmeye gelince :Kendi varlığını hiçe sayıp kendini eşine,oğluna,kızına,sevgilisine,arkadaşına, anne-babasına ya da toplumun beklentilerine adayan kişiler bir yerde müthiş kopuşlar yaşayıp tükenişe geçmektedirler.Kendini diğeri üzerinden tanımlayan bu kişiler sürekli onun gözüyle kendilerini değerlendirdikleri için yapay bir benlik inşa ederler.Doğası gereği zamanı geldiğinde yıkılan bu yapay benlik yerini enkaza bırakınca müthiş bir çöküş başlar.Ancak bu iyi bir gelişmedir çünkü bu çöküşün ardından yeniden ve capcanlı bir inşa süreci başlar.Tabi bu süreç oldukça sancılıdır ancak bu sonuca değer.O halde gerçekten nerde ve nasıl olduğumuza,olayları ve insanları nasıl değerlendirdiğimize dikkat etmeliyiz.Konumumuzu ve duruşumuzu iyi belirlemeliyiz ki hayatın zorlukları karşısında daha dirayetli olabilelim.Unutmayalım ki her kırılma noktası şimdiye kadar ki olumsuz sürecin sonu olduğu gibi yeni bir başlangıcın da dönüm noktasıdır.Hayatta yok oluş yoktur,aksine sürekli bir döngü vardır.Mahlukatın hayatını da okuduğumuzda bu böyledir.Her şeyin anlamlı bir sebebi vardır ve bir amaca hizmet eder.O halde karanlıkta kaybolmamak,aydınlığa yol almak ümidi ve duası ile…
Psikolog/Psikoterapist
Fatma ÇAKIR ÇALIŞKAN
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.