Soru: Hayat dedigin nedir ki veyahut ne getirmis ki?
Insan bazen dünya hayatina daldikca, ve dünyanin dertlerine giriftar oldukca, ve dünya hayati inansin istedigi yöne dogru seyir etmeyince, insan bazen hayata insan edebiliyor. Fakat insan tefekkür ile gaflet ve maddiyat perdesini yirtip, onlarin arkasinda barinan rahmet-i Ilahiye'nin gizli hazinelerini kesfetdikce, iste dünya hayatinin derdi dahi cekilmeye ve sabir gösterilmeye degiyor.
Bu yazi bize yalniz bir ufuk gösterecek, bir pencereden bir sinema perdesini seyrettirecek ve belki de hayatimiza yeni umutlar yeni ufuklar ve bakis acilar kazandiracak.
Ey nefsim, bu ders senin icindir. Cünki bu soruya cevap verirken anladim ki, bu derse en muhtac sensin. Hitablar yalniz nefsime'dir. Kim isterse nefsimin almis oldugu dersten, ders alabilir. Güzellik yalniz Allah'tan ve O'nun ikrami olan Kuran'dan, Efendimiz asm.'dan, Üstadimdan ve Risale-i Nurlardan'dir. Hata ve kusurlar yalniz bana, yani nefsime aittir.
Hayat, insan icin Allahin en MUKADDES ve en TATLI ve en SIRIN ve en NAZIK ve en NARIN ve en LATIF ve en MÜKEMMEL nimetidir. Cünki hayata mazhar olmak demek, Allah'i tanimaya ve bilmeye ve O'nu sevmeye ve O'na bagli olmaya en büyük vesiledir. Güzel gören güzel düsünür ve güzel düsünen hayatindan lezzet alir kaidesiyle ve düsturuyla, hayata mazhar olabilmis olmak, insanin nail olabilecegi en büyük rahmet ve sefkat kapisidir. Elbette bu manalar, bu boyutta anlasilabilmesi icin, insanin mazhar ve nail olmus oldugu nimetlerin esasini, mahiyetini ve özünü anliyabilmesi lazim. Ve bu nimetlere mazhar olabilmek, insanin hayat ve gelecegi icin hangi neticeleri ve neleri ifade ediyor oldugunu, anlamasi gerekir. Ve o neticelerin ve ifadelerin mahiyeti ise, ruh-u insan icin hangi manayi ifade etmesini anlamasi gerekir.
Öncelikle sunu diyebiliriz ki, insanin hayata mazhar olmasi, Allah'ini, Rabbini, Halikini, Sahibini, Malikini tanimak, bilmek, sevmek ve iman edebilmek icin, "ilk" en mu'cizeli rahmet ve sefkat kapisidir. Cünki ancak yokluktan, hayata mazhar olup, varliga gelmek ile bu manaya erisilebilir. Yoksa insan yoklukta kalmakla ebediyyen bu özel, ulvi, mukaddes ve tarifi mümkünü olmayan manadan mahrum kalacakti. Rabbine iman eden, ve O'nu taniyan, bilen ve O'nu gercekten samimiyetiyle seven ve tutkuyla bagli olan ve O'nun sevgisini ve rahmetini bütün ruhu caniyla hisseden birisi icin, bu özel nimetten mahrum kalmak, yoklukta kaldigi ve hayata mazhar olamadigi icin mahrum kalmak, cehennem atesinden daha büyük bir azaptir.
Bizi bizden daha cok seveni;
ve bizi bizden daha cok düsüneni;
ve bu dünyayi bir hane ve ev olarak insan icin bina edeni;
ve mevsimleri bizim o dünya evimize dekorasyon olarak süsleyeni;
ve yaz mevsimini bir sofra-i nimet, ve bahari bir deste-i gül olarak o sofra-i nimetin yanina koyani;
ve günesi evimizin üzerine bir lamba ve soba olarak takani;
ve ayi gecemiz icin bir gece lambasi olarak basimizin ucuna koyani;
ve o dünya evimizi bahar ve yaz mevsimindeki rengarenk ciceklerle ve kokularla zinetlendireni;
ve sonbahar ile kirmizi, turuncu, sari ve kahve renkler ile o dünya hanemize ayri bir sanat zevkini tattirani;
ve kis ile bize dünyanin beyaz, berrak ve pak yüzünü gösterip ayri bir eglence lezzetini hayatimiza vereni;
ve geceyi getirmesiyle sanki istirahat edebilmemiz icin üzerimize bir yorgan olarak örteni;
ve geceleri evimizin tavanini yildizciklarla nesenlendirip sevimlestireni;
ve günesin dogmasi ve batmasiyla ruhumuza hitab edeni;
ve sabahlari kuslarin orkestrasiyla sanki ilahi bir musikayla bizi uyandirani;
ve günesin dogmasiyla ve ciceklerin acmasiyla bize "Selamun Aleykum" diyeni,
ve dünyanin dönmesiyle, ay ve günesin dogup batmasini rahatsiz olmamamiz icin bize hissettirtmeyeni;
ve anne ve baba gibi iki sefkat pinarini ve selalesini bizlere hediye edeni;
ve uykumuzda bile (ki annemiz ve babamiz bile böyle sefkat ve sevgi gösterisinde bulunamiyor) basimizin ucunda durup bizi sefkatiyle ve sevgisiyle kusatip, organlarimizi, vucud ve bedenimizi, dünya, ay ve günesi ve diger gezegenleri ve hatta kainati idare edip ve nizam, mizan ve sistem icinde calismasini saglayip, bizi böylelikle hayatta tutani;
ve bizi tas, toprak, nebatat veya bir hayvan olarak degilde mahlukatin güzidesi ve halifesi olan insan olarak yaradani;
ve bizi binlerce güzel duygularla, hislerle ve cihazatlarla donatani ve bunun karisiliginda hic birsey istemeyip Vedudiyetin'den, yani insana olan sevgi ve muhabbetinden dolayi yapmani;
ve bize sevebilecegimiz ve askimizi paylasabilecegimiz bir Es vereni;
ve mu'cizeli bir surette elimize bebecikler hediye edeni;
ve mide yaratip nimet vereni, göz yaratip renk vereni, kulak yaratip ses vereni, akil yaratip mana ve ilim vereni, kalp yaratip sevgi ve ask vereni, dil yaratip tad vereni, ruh yaratip ebediyyet vereni
tanimamak, taniyamamak ve tanimaya mazhar olamamak;
bilmemek, bilememek ve bilmeye mazhar olamamak;
sevmemek, sevememek ve sevmeye mazhar bile olamamak ne kadar büyük bir kayip, ne kadar büyük bir yoksunluk, ne kadar büyük bir hüsran, ne kadar büyük bir aci, ne kadar büyük bir feryat, ne kadar büyük bir musibet, ne kadar büyük bir yetimlik ve öksüzlük ve nasibsizlik, kismetsizlik oldugunu akli basinda olan, kalbi ölmemis olan, ruhu canavarlasmamis olan, insanligini kaybetmemis olan ve bu anlattiklarimizin mahiyetini zerresine varana kadar hakkalyakin hissetmis, fehmetmis ve anlamis olan insan, bunu tasdik ve buna iman edecektir....
Iste insan, tarifi gercekten mümkün olamayan bütün bu mukaddes maddi ve manevi nimetelere vu bu nimetlerin Sahibi, Maliki, Haliki, Ilahi, Yaraticisi ve Rabbi olan Allah'a kul ve köle olarak mazhar ve nail olabilmesi icin, yine Allahin ikram, hediye ve lutf ettigi HAYATA mazhar, nail olmasi ve secilmesi lazim.
Evet, evet, evet yüzbin defa evet. Biz insan olarak ne kadar bahtiyariz ve nasil bir hazineye sahib oldugumuzu bilmiyoruz, cünki Allahimiza ask ve sevgiyle secde edebilmek,
O'nun huzurunda durabilmek, O'nunla konusabilmek, O'na dost ve muhatab olabilmek, yine HAYATIN Allahin izniyle, getirmis oldugu ayri bir nimet ve ikramdir. Üc mukaddes nimet bir arada, Allah'i tanimak, bilmek, sevmek, O'na iman edip O'na ibaadet edebilmek, sonra hayata mazhar olabilmek ve sonra bütün bu saydigimiz ve sayamadigimiz maddi ve manevi nimelere mazhar olabilmek.
Hayat ne mi getirir? Ne getirmez ki? Ve ne getirmedi ki? Insan iman gözlügünü bir kenara koydugu zaman, iste su göstermis oldugumuz sinema perdesi, birden zülmâni ve karanlikli bir perdeye, havaya, sekil ve surete inkilab ediyor. Insanin kendi gafletinden dolayi, ve iman zafiyetinden ve marifet eksikliginden ve Allaha olan yetersiz asktan dolayi, ve bilhassa mazhar olmus oldugu bütün bu maddi ve manevi degerlerin ve nimetlerin kiymetini bilemeyip, nankörlük edip, hatta Allahin ikramperverligini, sefkatperverligini, ziyafetperverligini, misafirperverligini ve vedudiyetini unutup, hatirlamayan, hatirlamaya layik görmeyen veya dünya süslerinden dolayi hatirlamayi unutan, yani Allahin bu mukaddes ikramlarina karsi sükürsülük edip nankörlügünü ilan eden, elbette dünyada da ve ahirette de musibetlerden, dertlerden, üzüntülerden ve hayal kirikligindan kurtulamiyacaktir.
Ve sonrasinda da hayat ne getirir ki veyahut ne getirmis ki, diye sorar. Ve kendisine yazik, hatta cok yazik etmis olur. Amma tövbe, marifet ve ögrenme, hatta yeni bir sayfa acabilmek kapisi O DOST tarafindan bizlere acilmis ve ihsan edilmis. Ey nefislerinde israfa giden KULLARIM diye hitab ederek, "BENIM rahmetimden asla ümit kesmeyin. Cünki Ben bütün günahlari af ederim, cünki Ben Rahman ve Rahim'im", diyor. Elhamdulillllah.
Onun icin ey nefsim, HAYAT ile mazhar olmus oldugun bu nimetlerin, degerlerin, kiymetlerin, ikram ve hediyelerin esasini ve mahiyetini ve arka planini gör, anla ve nasil ki her kistan sonra bir bahar mevsimi geliyor, nasil ki her gecenin bir sabahi var, Sende kendi kis mevsimini ve karanlik alemi icinde yuvarlanan hayatina bahar ve yazi vede gündüzü tövbe etmek ile, namaza ve niyaza sarilmak ile, ellerini dua'dan indirmemek ile, geceleri Rabbinle bas basa kalip göz yaslarin sel olmasi ile ve O'na gönülden emirlerine itaat etmek ile getir, biiznillah.
Hayat daha ne mi getirir? Hayata bir saniyecik mazhar olmakla, insan ebedi bir hayata mazhar olmus oluyor. Az önce saymis oldugumuz nimetleri ebediyyen tatmak ve zevk etmek, elbette yokluk aleminde kalmaktan daha güzeldir. Insanin ebediyyen sekerparesi olan coluk ve cocuguyla, anne ve babasiyla, akraba-i taalukatiyla, sevdikleriyle, dostlariyla beraber olmasi elbette yokluktan sonsuz defa daha güzeldir. Iste, yalniz bir saniyecik hayata mazhar olabilmek, bütün bu manalari netice veriyor. Bir ebedi gencligi, sürüru, mutlulugu, dertsizligi, saadeti, yani cenneti doguruyor.
Hayat daha ne getirsin, Allahin izniyle? Yoklukta kalip bütün bu nimetlerden yoksun olmak daha mi iyi olurdu? Bir yavrucuk anne karninda bile olsa, hayata bir saniye gözünü acip kapatsa, o bile ebediyyete ve cennete ve ahirette anne ve babasina sefaat etmeye mazhar olmus oluyor. Dünyada kalip Allahin rizasini ve ikrami olan cennetini kaybetmektense, bir saniye hayata mazhar olup, sonra ölümü tadip o manaya nail olmak, elbette ikram üzerinde bir ikramdir. Bu ise ayri ve özel bir konu ve manadir.
Iste ey nefsim, zaafiyetini, ihtiyacini, acizligini anla, hisset ve Rabbin'nin hangi nimetine mazhar oldugunu idrak ve irae et. Oysaki, sen kimsin ki bu nimetlere nail olacaksin? Ne ile hak ettin ki? Bir damla pis bir sudan yaratilan insana bu kadar ikram ve ihsan etmek, nedendir ki? Iste Allahimizin sonsuz Rahman ve Rahimiyetini anla ve O'na öyle bir itaat et ki, peygamberlerin, sahabelerin ve Allah dostlarinin dedigi gibi "sana canim ve ruhum kurban olsun" de. O sana her…
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.
Gercekten harika bir bakis acisi.
Rabbim iman dolu yasam imanla kabre girmei nasib eylesin...
Devamini bekleriz