Ey Zeus’un antik öfkesi. Yüreğimin bu mitolojik suskunluğunu hangi tanrının çığlığına borçluyum? Söyle de ona kendimi anlatayım. Çünkü borçlu kalmaktan sıkılıyorum idam edilen bir suçlunun boynu gibi. Ve bir namludan fırlatılan kurşun gibi.
Susuyorum bir konuşmanın en olmadık yerinde avazım çıktığı kadar. İsyanımı içime tıkıp adı olmayan kuytulara koşuyorum. Ve keder bir minareden yükselen ezan kadar duyulabilir bir gürültüyle üstüme kapanıyor. Anlamın koynuna sığınıyorum. Kaçıp gitmek istiyorum bu koşuşturmadan. Bu pusulasını kaybetmiş çılgınlıktan uzaklaşmak istiyorum. Ama acil bir yanım oluyor nedense. Ve erken teşhis edilmesi gereken hüzünlerim.
Kendimi gizleyemiyorum gizlerin gözlerinden. Umursamak istemesem de yalnızlığı bütün kalabalıklığıyla , en tek başıma kalıyorum bir şehrin en gürültülü metropolünde. Kimsesiz kimlikler gibi hüviyetsiz bir ad ve soyadın derinliklerinde kendimi düşürdüğümü sanıyorum. Ve bütün aramalarım kaybettiklerimi çoğaltmaya yarıyor sadece.
Üstü başı dağınık bir dilenciye benziyor endişelerim. Kusursuzluğu dilenen iki avuç gibi tedirgin isteklerin peşinden gidiyorum. Her sevdanın suçlusu benmişim gibi bütün aşkları kendi haline terk ediyorum. Ve üşüyen ellerimi ovuşturup bir sarhoş kusmuğu eşliğinde kendime virüs bulaştırıyorum. Kimseye acımıyorum herkesin ortasında. Ve güpegündüz herkes kadar acıklı bir yanım oluyor
Kaşlarımın arasını inat ve hınçla birbirine yakın tutuyorum. Bir mistik öfke dolu bakışlarım. En ölüm yanıyla karşıma çıkan her şeye karşı, karşı çıkıyorum. Bir Protestan kadar tepki koyuyorum en Katolik etkilere. Ve Ortodokslardan hiçmi hiç korkmuyorum.
Öylesine kendimsiz kalmışım kendi kendime. Caddelerimin hiçbir kibar yanı yok. Ne bir postacı geçiyor acılarımın asfaltından ne kederden yorgun düşmüş bir falcı. Ve konuşmak bir sessizlik halinde kendini açığa vuruyor sahillerime. Çırpınan balıklar gibi nefessiz ve suya düşmüş bir izmarit gibi sessiz boğuluyorum Bir uzun yalnızlığa kaydolmuş uzun bir öğrenci hayatını ölüyorum. Ve kimse ardıma düşmüyor bir taşın karanlık bir kuyuya düşüşü gibi.
Her sabah yeni bir gün doğuyor göğümün en doğusunda ben batıyorum. Bir işportacı tedirginliğiyle tezgahını kuruyorum kaygılarımın. Hiçbir handa konaklamadan yürüyorum patikalardan.En kestirme yerinde bitiriyorum yollarımı. Ve ulaştığım bir yer olmuyor nedense. Nedense bir yere çıkmıyor labirentlerim. Çözümü olmayan denklemler kadar sır melekler kadar kir taşıyorum omuzlarımda ,yorgun argın ve terden sırılsıklam. Yine de kimseye kızmıyorum.
Ey mitolojinin antik tanrıları! Zeus , Hades, Thor... hanginiz beni bu derde mahkum ettiniz. Hanginiz bu sönmez ateşi koydunuz korcasına gönlüme. Ve ben hanginize öfke duymalıyım bir kardeşin diğerine duyduğu öfke gibi.
**********
Ey İbrahim’i yakmayan ateşin tanrısı! Tüm tanrı ve tanrıçaları sana havale ediyorum. Tüm erkek ve kadınları. Tüm köle ve efendileri ve bütün zengin ve fakirleri. Ey bütün göklerin ve yerin rabbi! Yalnız sana övgüler diziyor ve yalnız senden yardım istiyorum. Ve bana verdiğin hiçbir şeyi de geri vermeye söz veremiyorum. Borcunu ödeyemeyen iflas etmiş bir tüccar gibi. Yinede borcum olsun diyorum....
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.