Tarihin akışına biraz kendimizi bıraktığımızda aslında her şey gün gibi ortaya çıkıyor. Olan bitenin aslında koskoca bir sisteme dayalı dışarıdan yönetip kesip parçalayıp küçük lokmalarla yemek olduğu aşikar.
Her şey 1838 yılında Balta Limanı anlaşmasıyla başlamış. Aslında bu sürecinde hazırlığı yıllar sürmüş Osmanlı İmparatorluğu batıya özendirilip Hasta adam haline dönmüştü ama çok köklü olduğu için devlet gelenekleri devam etmekteydi. Balta limanı anlaşması sonrası ilk dış borcumuzu Kırım savaşı sonrası 1855 yılında almışız ve sömürülme adımındaki ilk aşama da böyle başlamış. Borçların denetlenmesiyle ilgili de yabancı güçler tarafından 1881 yılında Duyunu Umumiye kurulmuş. Bu süreç sonunda yarı sömürge durumunda kalmışız.
Balta Limanı anlaşması neden olmuştu?
Osmanlı devleti ülkesinde yetişen hammaddeyi yurt dışına satmıyordu. Yani Tekel politikası uyguluyordu. Önce kendi ihtiyaçlarını karşılıyordu. Mısırda çıkan iç savaşı durudurmak için İngilizlerden yardım istendiğinde İngilizlerin tek bir şartı vardı, Balta limanı anşlaşmasıyla dışarıya vermediğimiz hammaddeyi almaktı. Bu öyle bir anlaşmaydı ki Osmanlı İmparatorluğunun finansal açıdan bitiren sonun başlangıcıydı. İngilizleri Fransız-Belçika ve portekizliler izledi. Kırım savaşı neticeleri ekonomik anlamda çok ağır olmuştu. Balta limanı anlaşması sonrası ve bizi savaşa zorlayan güçlerden 1955 te Kırım savaşı sonrası ilk borcumuzu aldıktan sonra 2. Abdulhamit zamanında 1881' de DUYUNU UMUMİYE kurulmuş. Bu kurul Osmanlıların borçlarını denetliyormuş. 1855 teki Rus savaşının sonuçları çok ağır olmuş, ekonomi bitme noktasına gelmiş. Savaşa Birleşik krallık ve Fransız destekli girip savaşı kağıt üzerinde kazanmamıza rağmen ekonomik anlamda bitmiş konuma gelmişiz. Bu oyunun son parçası olmuş ve bitişinde başlangıcı haline gelmiş.
Buraya kadar başlangıcı anlatmaya çalıştım. Sonra neler oldu bu günlere nasıl geldik?
1855 te ilk dış borcumuzu aldıktan 100 sene sonra 1955 te son taksidimizi ödemişiz. Bu 100 sene içerisinde hakim güçler Ülkeyi böldüler ve Mısır-Bosna Hersek-Bulgaristan-Girit-Tunus egemen güçlerin hakimiyetine geçmiş. Çok partili seçimlerden sonra Başa geçen Menderes hükümeti dış borcun son taksidini ödemek nasip olmuş (1950- 1960 )
1944 yılında IMF yani uluslar arası para fonu kurulduktan sonra en çok Askeri diktatör rejimlerle olan ilişkileri tartışılmıştır. Bunun anlamı çok basit, sömürülmesi muhtemel ülkelerin iç karışıklığa uğratılması suretiyle başa ordunun geçirilmesi ve ekonomik borçlanma yaptırılması suretiyle halkın sömürülmesi. Bilindiği gibi ülkemizde 1960 ve 1980 de askeri darbe olmuş 1971 ve 1997 de askeri zorlamayla hükümetlerin istifa etmelerine neden olmuşlardır. Bu karışıklıklar nedense en çok para fonlarına yaramış ve ülke hiç borç batağından kurtulamamıştır.
En son 2007 de bu zihniyetteki askerler bir çok darbe planı suçlamasıyla 200 kadar TSK personeli tutuklanmıştır.
1997 den sonra tam 10 sene sonra yine huzursuzlaşan darbeci zihniyetler planlarını uygulayamamış ve planları bozulmuştur.
Peki ülkelerdeki ayaklanmaların esas nedenleri nelerdir?
Ekonomisi zayıflatılan 3. Dünya ve gelişmekte olan ülkeler kışkırtma politikalarıyla ayaklandırılırlar.
Ukrayna, Yunanistan, Beyaz Rusya, Mısır, Brezilya, Tunus....
1998 yılından sonra eski Yugoslavya da 200 bin Bosnalı müslüman katledilmiştir. 300 km ötelerindeki Avrupalılar eğlenmekteyken bu işlere hiç müdehale etmediler ve seyrettiler. Bu süreçte OTPOR adlı Direniş örgütü CIA tarafından kurulmuştur. Bunun finansörü George Soros.
Soros kimdir?
İngiliz Kraliyet ailesinin para kaynaklarını emanet ettiği para organizatörüdür. Toplumlarda, Devlet destekli karışıklıklar çıkartarak para kaynaklarını değerlendirmek, spekilasyonlar yapmak en büyük maharetlerinden olduğu söylenir.
OTPOR örgütü dünyanın çeşitli yerlerindeki bazı dernek veya toplum liderlerine silahsız halk ayaklanmaları için eğitimler vermektedir. Tabiiki bu işin para destekçileri bellidir. 2011 deki Mısır ayaklanmasından ( Tüm arap baharı organizasyonları) Ukrayna ve Gürcistan, Brezilyadaki ayaklanmalarda rolleri çok büyüktür. Sosyal medyayı kullanarak pasif direniş oluşturmak en büyük maharetlerindendir.
Tüm bu anlatıklarım tarih sayfalarından araştırılırsa internetten rahatça elde edebilinecek bilgilerdir. Önemli olan tüm bunları bir araya getirip fotoğrafın tamamını görmemizi sağlamaktır.
Bu anlatıklarımı dikkatli okursanız Gezi parkı olaylarını ve son 10 yılı daha iyi değerlendirirsiniz. En büyük hatayı işe mikro bakarak tartışmak. Yani dedi kodu. Maalesef bunlar yüzünden büyük fotoğrafı göremiyoruz.
insanları tartışmak yerine olayları iyi inceleyip nedenleri ve sonuçları hakkında bilgi edinmek en doğrusu.
Çok sevdiğim bir söz " bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak" en yanlış yaptığımız şey...
Herşey daha büyük ve daha güçlü bir Türkiye için...
Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.